Sinema Senaryolarında diyalog

Sinema Senaryolarında diyalog

Önemi ve anlamı üzerine bazı ipuçları.

Sinema görsel bir anlatım olmasına rağmen Sinema Senaryolarında diyalog senaryonun en önemli unsurlarından biridir. İnsan jest ve mimiklerin yanı sıra ağzından çıkan ses ve kelimelerle iletişim kurar. Bir filmde yer alan karakterler ses, söz, jest ve mimik bütünlüğü içinde kendilerini ifade ederler. Sinemanın en görsel türlerinde bile diyalogların işlevi vardır. Hatta sessiz filmlerde bile mimikler ve ara yazılarla aktarılan bir çeşit diyalog olduğunu söyleyebiliriz.

Diyaloglar film senaryosunun dramatizmini oluşturan kahramanların kendilerini ifade etmesine sağlar ve giriştikleri değişik işlemleri anlamamıza yardımcı olur.

Filmin konuşma örgüsü izleyicinin bireysel belleğine hitap ettiği için günlük yaşamın konuşma örgüsüne benzerlik gösterir ama yaşamsal gerçeklik ile filmsel gerçeklik birbirinden farklıdır…

Tiyatro hikayesi diyaloglarla gelişirken, söz sinemada çok daha ekonomik kullanılır.

Sinema senaryolarında diyalog’ lar tiyatro ve edebi eserden farklı olduğu- bir yerde buna avantajı da diyebiliriz – bu nokta çok önemlidir. Çünkü sinema, tiyatro veya romanın diyaloglarla ifade edebileceği birçok şeyi görsel anlatımla ifade edebilir. Senaryo yazarı az sözle çok şey anlatabilir; özlü, anlamlı, betimsel ve dinamik diyalogların seçimi yazarın işini çok kolaylaştıracaktır

Sinemada tüm eylemler bir hedefe ulaşmak için yapılır.

Karakterinizi gerekli olmadıkça konuşturmayın; amatörlerin yaptığı en büyük hatalardan biri budur. Sadece bir sahnede oldukları için konuşan karakterler yaratmaktır.

Sinema Senaryolarında diyalog’lar, gerçek hayattaki gibi rastlantısal, konunun dışına çıkan, tekrarlayan ve çoğu zaman gereksiz konuşmalar değildir. Dramatik diyaloglar planlı ve amaçlı bir şekilde düzenlenir.

Karakterlerin ne söyledikleri değil, ne yaptıkları önemlidir.

Örneğin çapkın bir karakter ilişkide olduğu değişik kadınlara “seni seviyorum” diyebilir. Ancak onu tanımlayan eylemleridir.

Dramalarda yalan söylemek iyidir.  Yalan söyleyen diyaloglar seyirci  açısında her zaman ilginçtir. Çünkü izleyici için karşı tarafın bu yalanı  anlayıp anlamayacağını öğrenmek bir merak kaynağıdır. Merak da izleyiciyi olaya bağlı tutar.

Çatışma; Sinema senaryolarında diyalog kurmanın en kolay yollarından biri çatışmadır. Sinemanın anlatımı çatışmaya dayanır; bir karakter bir şey isterken diğer karakter başka bir şey ister ve bu da hikayeyi ilerletir.

“Sözcükleri savurmayın, koruyun” Lajos Egri

Rudolph Valentino – Sessiz Sinemanın Latin Aşığı

Asıl adı “Rodolfo Alfonso Raffaello Piero Filiberto Guglielmi” olan Rudolph Valentino 6 Mayıs 1895 de Castellaneta İtalya’da 4 çocuklu orta sınıf bir İtalyan ailesinin 3. çocuğu olarak doğdu.

Çok kısa sürede ünlü bir dansçı olan Rudolph 1919 da çıktığı bir turne esnasında aktör “Norman Kerry” ile tanıştı ve onun  tavsiyesi ile  bazı kısa filmlerde ufak roller alarak sinema kariyerine başladı.

Rudolph Valentino 1913 de Amerikaya göç ederek New York’a geldi.

Rudolph Valentino İlk evliliğini yarı – Cheroke  Yerlisi  yıldız “Jean Acker” ile yaptı. Kısa sürede ayrılan çift hakkındaki  dedikodulara göre daha düğün gecesi kendini otel odasına kilitleyen genç karısı aralarında hiç bir cinsel birleşme olmasına izin vermediği için evlilikleri yürümemiştir.

1921 de vizyona giren Yönetmen “Rex Ingram” ın ünlü filmi “The Four Horsemen of The Apocalypse = Cehennemin Dört Atlısı” filmi ona aradığı şöhreti getirdi.

1922 yılında sanat yönetmeni ve kostüm tasarımcısı “Natacha Tambova” ile evlendi.

Aynı sene “Lila Lee” ve sessiz sinemanın ünlü vamp yıldızı “Nita Naldi” ile birlikte oynadıkları “Blood and Sand” filmi gösterime girerek Valentino’yu dönemin en ünlü erkek Starı yaptıysa da 1923 yılında bağlı bulunduğu Paramount Pictures ile düştüğü anlaşmazlık sonucu bir süre hiç film çeviremedi.

1925 yılında Paramounth aktörün United Artists ile anlaşmasına izin verdi ve bu dönemde Alexander Pushkin’in bir hikayesinden uyarlama  “The Eagle” ve daha önce çektiği “The Sheik” filminin devamı olan ve ünlü Macar asıllı yıldız “Vilma Banky” ile beraber rol aldığı “The Son of The Sheik” filmlerini çekti.

Stüdyo’nun kıskançlığından dolayı film setlerine girmesine izin vermediği eşi Natacha’dan 1922 yılında boşandı ve Polonya asıllı yıldız “Pola Negri” ile yaşamaya başladı. 

Bir süre sonra artık bir sinema ikon’una dönüşen Valentino hakkında otel odasında bulunan pudra kutuları yüzünden eş cinsel olduğu dedikoduları çıktı.

Bu dedikodulara çok üzüldüğü söylenen aktör New York’daki Ambassador Otelinde mide kanaması geçirdi.

Başarılı bir ülser ameliyatına  rağmen operasyondan sekiz gün sonra 23 Agustos 1926 da henüz 31 yaşında yaşama veda etti.

Başlı başına dramatik bir gösteri olan New York’ daki  cenaze törenine 100000 kişilik bir hayran ordusu katıldı.

Cenazeye siyah elbiseli muhafızlar eşlik ediyordu (bunların Musolini tarafından gönderilen faşist askerler olduğu söylenmişse de daha sonra sadece kiralanan figüranlar oldukları ortaya çıkmıştır), insanların camlarda ağlaşarak seyrettiği törenden sonra cenaze trenle gömüldüğü Hollywood’a nakledildi.

Zehirlendiği de iddia edilen Rudolph Valentino’nun hayranları ölüm yıldönümülerinnde ünlü filmindekine benzer şeyh elbiseleri giyerek “Hollywood Forever Cemetery” deki mezarını yıllarca ziyaret ettiler. 

Rudolph-Valentino
  ” The Son of The Sheik – Şeyh’in Oğlu” Poster

 

Rudolph_Valentino-4
Rudolph_Valentino
Rudolph-Valentino-
“The Sheik”

Mavi Melek – Der Blaue Engel

Mavi Melek – Der Blaue Engel

Sinema tarihine damga vuran filmler serisi.

Sesli Sinemanın başlangıcı 1930 ve 1960 dönemi.

“Mavi Melek = Der Blaue Engel – 1930”

Yönetmen: Josef von Sternberg, Senaryo: Robert Liebmann, Karl Zuckmayer, Karl Vollmoeller, Görüntü: Günther Rittau, Hans Scheeberger, Müzik: Frederic Hollander, Otto Hunte, Emil Hasler,  Oyuncular: Emil Jannings, Marlen Dietrich, Kurt Gerron

Süre: 98 dakika

Menşe: Almanya.

Sessiz sinemanın etkisini tümüyle yetirdiği bir dönemin başlangıcında çekilen bu Alman filmi İngiltere ve özellikle Amerika’da büyük yankılar uyandırmıştır.

Ünlü yazar  Heinrich Mann’ın romanından uyarlama olan bu film o sıralarda ABD’de yaşayan ve Alman Kara Film’lerinin Amerika’daki ilk uygulamalarını gerçekleştiren yönetmen Sternberg’e memleketinden gelen bir öneri olarak sunuldu.

Mavi Melek Projesi için düşünülen isimler, filmin de büyük ölçüde başarısını borçlu olduğu müthiş oyuncu Emil Jannings ve Brigitte Helm idi. Almanya’ya giden Sternberg orada 30’lu yaşlarına merdiven dayamış ve oynadığı filmlerle henüz başarıyı yakalayamamış olan Marlene Dietrich ile tanıştı ve erkekleri etkileyerek yok edişe sürükleyen vamp kadın Lola-Lola rolünü büyük bir sürpriz yaparak ona verdi. İkilinin yedi yıl sürecek olan duygusal beraberlikleri de böylece başlamış oldu.

Saplantılı bir aşk ve buna bağlı bir yok oluş hikayesini anlatan filmin konusu ise kısaca şöyledir; bir gece kulübünde şarkı söyleyen Lola-Lola  Profesör Unrat ile tanışır ve onun saygın kişiliğinden etkilenerek bir nevi hami olarak algılarken Profesör Unrat Lola-Lola’ya şehvetli bir aşk ile bağlanacaktır.

Bir aşk ve baştan çıkarma öyküsünün anlatıldığı filmin sonunda Unrat tüm bu saygın kişiliğini ayaklar altına alarak kaçınılmaz bir yok oluşa sürüklenecektir.

Alman sinemasının o dönemlerde çok düşkün olduğu düşüş, yok oluş ve mazoşizm temalarını  işleyen bu filmin kostüm ve dekorları da çok başarılıdır. Müzikleri ise tüm dünyayı dolaşmış ve hala günümüzde de dinlenmektedir. Dietrich’in erkeğin cinselliğinin kullanılarak aşağılanmasına aldırmayan femme fatale rolü sinemayı yıllar boyu etkilemiştir.

Mavi-Melek-1

Andrei Tarkovsky’nin en beğendiği 10 film

10 Movies Andrei Tarkovsky’nin liked best:

  1. Le Journal d’un curé de campagne (Robert Bresson, 1951)
  2. Winter Light (Ingmar Bergman, 1963)
  3. Nazarin (Luis Buñuel, 1959)
  4. Wild Strawberries (Ingmar Bergman, 1957)
  5. City Lights (Charlie Chaplin, 1931)
  6. Ugetsu Monogatari (Kenji Mizoguchi, 1953)
  7. Seven Samurai (Akira Kurosawa, 1954)
  8. Persona (Ingmar Bergman, 1966)
  9. Mouchette (Robert Bresson, 1967)
  10. Woman of the Dunes (Hiroshi Teshigahara, 1964)

 

 

Trajedi ve Drama

Trajedi ve Drama

Trajedi:

Yunanca tragoidia’dan gelen bir kelimedir; tragos (keçi) ve oidie (türkü) sözcüklerinin birleşmesiyle “keçilerin türküsü” anlamında kullanılır.

Tiyatro türleri arasında en önemli iki tür olarak Trajedi ve Drama sayılabilir.

Trajedi, tür olarak kişilerde korku, heyecan ve acındırma duyguları oluşturarak ders vermeyi amaçlayan en eski tiyatro çeşididir. En önemli özelliği ile, Şiirsel olarak yazılması ve değişmez kurallara bağlı olmasıdır. Bu özelliği diğer tiyatro çeşitlerinden ayrılır.

Klasik trajedi Aristoteles tarafından kuramsallaştırılmıştır.

Trajediler genellikle beş perdelik oyunlardır.

Eski Yunan’da başlayan bu eserler ortalama 3 ya da 6 perde olurdu. Dekor bulunmaz, ancak sahnenin bir köşesinde olayların sebep ve sonuçlarını anlatan bir koro yer alırdı.

Klasik trajedilerde, karakterler, kral, kraliçe, prenses, eski Yunan’ın tanrı ve yarı tanrıları gibi en üst tabaka kişilerinden seçilirdi. Karakterler arasında geçen olaylarla, insanların tutkularının, zayıflıklarının, iradeye bağlı yüce davranışlarla çatışmaları etkileyici biçimde anlatırdı.

Özellikle karakterlerin bir “katarsis“, yani arınma sürecinden geçmeleri şarttı. Bu da ancak kahramanın büyük bir hata yapması, bu nedenle acı çekerek arınması ve bu süreç sonunda doğru özü bulmasıyla gerçekleşebilirdi.

Yunan tragedya yazarları, oyunlarında bu günah-ceza kavramları üzerinde sürekli durmuşlardır.

Yunanlılar için gurur, kesinlikle cezalandırılması gereken  en kötü huylardan biriydi. Nemesis, gururlu olanları ve bu gururlarına kapılarak davranışta bulunanları şiddetle cezalandıran bir tanrıdır..

Trajedilerde olay, zaman ve çevrede birlik demek olan “üç birlik kuralı” benimsenmiştir. Ayrıntıya girmeden tek bir olay gösterilir. Olayın baş ve son tarafları, sebepleri ve sonuçları gerektiğinde koronun ağzından halka duyurulur. Buna “olay birliği” denir. Trajedide olayının bir günde bittiğinin gösterilmesine “zaman birliği, tek bir şehrin belli bir köşesinde başlayan, olayın yine orada bitmesine de çevre (mekân) birliği” denir.

Trajedi şairleri mısralarının derin anlamlı ve bilgelik içerikli olmasına özen göstermişler, parlak söylevleri andıran yüksek ve asil bir üslup kullanarak, kaba ve niteliği düşük sözlere yer vermemişlerdir.   Bu bağlamda Trajedi ve Drama  türleri arasında bir benzerlik de kurulabilir.      

Trajedilerde töre ve gelenekler, ahlak, kader değer verilen bir olgulardır. Amaç, “insanın acılarının ifade edilerek seyircilerin ruhunda korku ve merhamet uyandırılması” dır.

 Bazı klasik trajedi örnekleri olarak; Sophokles’in  “Kral Oidipus”u, Euripides’in  “Andromakhe”ı ve Ariskhylos’un Titan Prometheus’un hikâyesini anlattığı, “Zincire Vurulmuş Prometheus”u, sayılabilir.

 Yunan ve Roma dönemi trajedilerinin kuramsallaştırdığı bu kurallar daha sonra modern tiyatroda değişikliğe uğrayarak uygulanmıştır. Bazı oyun yazarları özellikle bu kurallarla oynayarak farklı türler yaratmıştır. Örnek; Bertolt Brecht ve Epik Tiyatro.

Trajedi ve Drama türünün diğer bir örneği Drama da üstünde önemle durulması gereken bir türdür.

 Drama:

Trajediyle komediyi bir araya getiren bir tiyatro çeşididir.

Modern tiyatronun sürekli olarak aristokrat zümrenin yaşayışını veya sadece hayatın gülünç taraflarının sahneye aktarılmasını yeterli bulmayarak yaşamı birçok tarafıyla temsil edebilme isteğinden doğmuştur.

Üç birlik kuralını kesinlikle reddeden bu türün eserlerinin uzunluğu üç perdeden beş perdeye değişebilir ve düzyazı ve şiirsel halde yazılabilir. Toplumcu ve milli konuları işlerken kanlı ve çirkin olayların yanı sıra, gerçekçi olayları da seyirciye göstermekten çekinmez.

Konuları tarihten ve hayatın acıklı veya gülünç, çirkin veya güzel her olayından alınabilen dramda umut, neşe, kuşku, tasa, facia, kader ve komik davranışlar bir arada bulunabilir. Her türlü karaktere yer verilirken, kahramanları (alt – üst) her sınıftan seçilebilir.

Dramın ciddi ve ağırbaşlı yazılmış şekline “piyes”, duygulandırıcı ve heyecan verici olanına “melodram” denir. 

Melodram müzikli oyun demektir, yalnız günümüzde müzik kısmı atılmıştır.

Kahramanları cin, peri, dev gibi düşsel varlıklar olan ve belirsiz bir yer ve zamanda geçen  “feeri” ise yine bir dram türüdür ve bir masalın sahneye konulmuş şeklidir.

Trajedi-ve-Drama
Muhsin Ertuğrul

 

Trajedi-ve-Drama
Machbet

 

95. Oscar Ödülleri’nde Uluslararası Uzun Metrajlı Film dalında yarışacak iki ilginç film.

“The Blue Caftan”  En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film Ödülü’ Fas  adayı.

95. Oscar Ödülleri’nde ilginç filmlerin başında bu şaşırtıcı derecede sıcak bir gay hikayesi geliyor.

Fas’ta İşlettikleri elbise dükkanını devam ettirmekte zorluk çeken yaşlı bir çift, genç bir çırağı işe alırlar. Bu genç çırak işe başladığında ağzından çıkan ilk kelimelerden biri “Hızlı çalışıyorum” olur. Bu aynı zamanda “Mavi Kaftan” ın yönetmeni Maryam  Touzani’nin yaklaşımını da tanımlıyor; Touzani, basit öncülünü o kadar hızlı bir şekilde kuruyor ki, tüm filmi beş dakika içinde çözdüğünüzü düşünebilirsiniz. Karısıyla para konusunda kavga eden içine kapalı bir eşcinsel terzi, bu genç adama akıl hocalığı yapmaya başlar.

Ancak bu öncülü statükoyu havaya uçurmak için kullanmak yerine, Touzani titizlikle geriye doğru çalışıyor ve bu ilişkilerde tahmin edebileceğimizden çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Ve neredeyse her fırsatta beklentileri altüst eden şaşırtıcı derecede sıcak bir hikâye yaratıyor. “Mavi Kaftan”, cinselliğini geç keşfeden eşcinsel bir adam hakkında bir film olsa da, özündeki aşk hikayesi gerçekten onunla karısı arasında bir hikaye; birlikte geçirilen bir ömür boyunca oluşabilecek arkadaşlık ve anlayışla ilgili. Touzani’nin kaçınılmaz ikinci sınıf özelliği,  evlilik kurumunun bir savunması; bir ömür boyunca bir insan diğerinin bilmediği yeni özelliklerini keşfedebilir

Yönetmen: Maryam Touzani

“The Blue Caftan”

“Joyland” Pakistan’ın 95. Oscar Ödülleri Uluslararası Uzun Metrajlı Film Adayı da bir gey hikâyesi.

Filmde Ali Junejo, yedek dansçı olarak işe girdikten sonra trans bir sanatçıya (Alina Khan) aşık olan evli bir adamı canlandırıyor. Bastırılmış duyguların hassas ve çoğu zaman üzücü bir portresi olan  “Joyland” hikayesinde kahraman içten gelen arzularıyla uzlaştıkça duygusal bir katarsise  dönüşür  

“Joyland”, Saim Sadiq’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesinde yazıp yönettiği 2022 yapımı Urduca ve Pencapça drama filmi. Filmde Ali Junejo, Rasti Farooq, Alina Khan, Sarwat Gilani ve Salmaan Peerzada rol alıyor.

Dünya prömiyerini 23 Mayıs 2022’de Cannes Film Festivali’nde Caméra d’Or için yarıştığı ‘Un Certain Regard – Belirli Bir Bakış’ bölümünde yaptı. Böylece “Joyland”, Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılan ilk Pakistan filmi oldu ve gösteriminden sonra ayakta alkışlandı. Ayrıca festivalde en iyi LGBTQ, queer veya feminist temalı film dalında Jüri Ödülü ile Queer Palm ödülü kazandı. 

Pakistan’da eş cinsellik yasaklanmış olsa da Film, 18 Kasım 2022’de Pakistan’da gösterime girdi.  Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film dalında Pakistan’ı temsil ediyor.

Oyuncular: Lubna Azabal, Saleh Bakri, Ayoub Missioui

2022 Cannes Film Festivali, Belirli Bir Bakış FIPRESCI Ödülü

2022 Vancouver Uluslararası Film Festivali Panorama İzleyici Ödülü

“Joyland”

Gal Gadot ve Wonder Woman

Gal Gadot 30 Nisan 1985 de İsrail’de doğdu. Babası mühendis annesi ise öğretmendi.

18 yaşında 2004 İsrail Güzeli seçildi. Ardında İsrail Ordusunda askerlik yaptı. IDC Herzliya sanat Kolejinde aldığı eğitim’den sonra Model ve şarkıcı olarak devam ettiği kariyerine 2009 yılında “Hızlı ve Öfkeli 4” filmi ile sinemayı da ekledi. Ünlü aksiyon serisine “Hızlı ve Öfkeli 5: Rio Soygunu” 2011 ve “Hızlı ve Öfkeli 6” 2013, filmleriyle rolü gitgide büyüyerek devam etti.

Gal Gadot 2016 yılına gelindiğinde “Batman v Superman: Adaletin Safagi”  filminin süper kahramanlar takımına ‘Wonder Woman’ karakterini canlandırarak katıldı.

Film fazla beğenilmedi ama “Wonder Woman” ayakta alkışlanınca “Wonder Woman 2017” de solo oynayarak ‘kadın süper kahramanların filmleri gişe yapmaz’ sözünü çürüttü.

149 milyon USD bütçeyle çekilen film 821.9 milyon USD hasılat yaptı.

Wonder Woman Amerikan “DC Comics” çizgi roman firması tarafından yaratılan hayali bir karakter. 

İlk kez “Justice League – Adalet Birliğinin”nin bir üyesi olarak 1941 ekiminde All Star Comics’de ortaya çıktı.  1986 yılında verilen kısa bir ara hariç sürekli yayınlandı. Ana vatanı bir Amazon adası olan  Themyscira, kendisi de adanın Prensesi. Normal Dünyaya karıştığında iDiana Prince adını alıyor.

Serinin son filmi Wonder Woman 1984, 1980’lerin ortasında geçiyor.

Yeni tehlikeler ve müttefiklerle karşı karşıya olan Wonder Woman’ın maceralarını konu ediyor.

Diana Prince, bu kez iki yeni düşmanla karşı karşıyadır. Varlıklı iş insanı Max Lord ve bir trajediden sonra kötü adam haline gelen Cheetah. Bu sırada Steve Trevor, şaşırtıcı ve beklenmedik bir şekilde hayata geri döner…

Yılbaşında 214 salonda gösterime giren film tüm Pandemi dönemi film gösterim rekorlarını alt üst ederek ilk haftada USA da  $16.7 milyon ve Global olarak  $36.1 milyon bilet satışına ulaştı.

Zack Snyder’ın “Justice League (2021)” ve 2023 de gösterime girmesi planlanan “Shazam! Tanrıların Öfkesi” Gal Gadot’lu filmler. Bunun yanısıra Netflix aksiyon-komedi filmi “Red Notice (2021)” ve gizemli film “Death on the Nil’de (2022)” de rol aldı. Yerel medya kuruluşları tarafından “İsrail’in en büyük süperstarı” olarak adlandırılan Gadot,[16] 2018 yılında Time tarafından dünyanın en etkili 100 insanı listesine dahil edildi ve dünyanın en yüksek ücretli aktrislerinin yıllık sıralamasında iki

Gadot, 2008 yılında İsrailli emlak kralı Jaron “Yaron” Varsano ile evlendi. Çiftin 2011, 2017 ve 2021 doğumlu üç kızı var.  İkili, 2019 yılında kendi film-televizyon yapım şirketi ‘Pilot Wave’i kurdular. Gadot ve Varsano, Tel Aviv, İsrail’de bir butik otele sahipti ve bu otel 2015 yılında Roman Abramovich’e 26 milyon dolara satıldı.

1,78 metre boyundaki Gal Gadot filmlerinde dublör kullanmıyor.

Kung Fu, Kickboxing, Capoeira ve Brezilya Jiu-Jitsu’su biliyor ve çok iyi kılıç kullanıyor.

Motosiklet hastası 2006 model siyah Ducati Monster-S2R’si var.

Gal-Gado
“Hızlı ve Öfkeli 4”
Gal-Gadot
“Batman v Superman: Adaletin Şafağı”
Gal-Gadot
“Justice League”
Gal-Gadot
“Wonder Woman”

Tom McCarthy ve “Spotlight” filmi.

Tom McCarthy

Thomas Joseph McCarthy 7 Haziran, 1966) da New Providence, New Jersey, de dünyaya geldi.

İrlanda asıllı bir ailenin oğlu.

Yönetmen, Senaryo Yazarı ve de oyuncu. 

Tom McCarthy genellikle Bağımsız Filmler üreten bir sinemacı.

The Station Agent (2003), The Visitor (2007), Win Win (2011), Spotlight (2015), Stillwater (2021)

gibi.

Yönetmen: Tom McCarthy

Yazarlar: Josh Singer, Tom McCarthy

Cast: Mark Ruffalo, Michael Keaton,Rachel McAdams, John Slattery, Stanley Tucci.

“Spotlight” En İyi Film, En İyi Senaryo dallarında 2015 yılında Oscar ve En İyi Senaryo dalında BAFTA ödülü kazanmış bir film.

En İyi Yönetmen dalında da Tom McCarthy Oscar ve BAFTA’ya aday gösterilmiş.

Epey zaman geçmesine rağmen güncelliğini günümüzde de koruyan bir hikayeye sahip.

Ve bu gidişle gelecekte de bu güncelliği koruyacak gibi ne yazık ki….

Spotlight, 2002 yılında Boston Globe gazetesinde yayımlanmaya başlayan uzun soluklu bir haber dizisininden yola çıkıyor.

 Sonunda Boston’u ardından tüm Amerika’yı ve Katolik dünyasını sarsan bir skandalın açığa çıkarılma öyküsüne dönüşüyor.

Gerçek bir olaydan yola çıkan film. 1976 yılında bir rahibin çocuk tacizi suçuyla karakola götürülmesi ardından serbest bırakılmasıyla başlıyor.

Bu olay başta büyük yayın organları olmak üzere Medyanın ilgisini çekmiyor.

 Sinemasal mekanın akışı içinde hikaye 2001 yılının Boston Globe gazetesinde tekrar hatırlanıyor.

Bu arada gazetenin başına- dışarıdan biri – olduğu için de hoş karşılanmayan yeni biri getirilmiştir. Marty Baron’un ilk işlerinden biri, gazetenin uzun soluklu ve derinlemesine araştırmalar yapan ‘Spotlight’ ekibine start vermek oluyor.

70’lerden beri kim bilir kaç kez meydana gelmiş olmasına rağmen, görmezden gelinen, ya da örtbas edilen onlarca vaka böylelikle yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor.

‘Spotlight’ ekibinin uzun soluklu çalışması (2003 yılında Globe’un Pulitzer ödülü kazanmasını da sağlayan haber dizisi) hâkim çevreleri huzursuz ediyor.

Katolik Kilisesi’nin veya Kiliseyle iş birliği içindeki pek çok kişi ve kurumun, çocuk taciz ve tecavüzlerine nasıl göz yumdukları ve olayları profesyonelce nasıl örtbas edildiği gözler önüne seriliyor.

Sırf Boston’da yüze yakın rahibin taciz veya tecavüz ettiği neredeyse bine yakın çocuk olduğu gerçeği açığa çıkıyor.

Gazeteye basılan ilk haberle birlikte ise, yıllardır susan ya da susturulan ve ciddi travmalar yaşayan insanlar konuşmaya başlıyor. Katolik Kilisesi’nde taciz ve tecavüzün ne derece yaygın ve sıradan olduğu da böylece ispat edilmiş oluyor

Tom McCarthy, bu gazetecilik başarı hikâyesini dramatik sansasyonel tarza yönelmeden belgesel tadında izleyicilere aktarıyor.

Spotlight’ın ele aldığı meseleyi sunma konusunda da etik açıdan temkinli davrandığı söyleyebiliriz.

Film bize büyük ölçüde Alan J. Pakula’nın Robert Redford ve Dustin Hoffman’ın baş rolleri paylaştıkları 1976 yapımı ünlü filmi “Başkanın Bütün Adamları” nı anımsatıyor. Watergate skandalının ortaya çıkmasını sağlayan The Washington Post gazetesi muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodward’ın yazdıkları kitaptan uyarlanan bir film “Başkanın Bütün Adamları”.

Her iki film de gazetecilerin, tanık bulma, delil toplama gibi süreçlere sadık kaldığı bir araştırmacı gazetecilik filmi

Tom McCarthy geçmişte kalan üstü örtülü gelmiş bir gazetecilik olayını gerçekliğe sadık kalarak perdeye aktarmayı tercih etmiş. Filmin karakterlerin tek özellikleri, araştırma yapıyor olmaları ve gerçeği kovalamaları. Günümüz filmlerinin aksine kişisel hayatlarına dair az sayıdaki sahne de yine tamamen konuya hizmet etmek üzere var.

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K ve İmgelem.

 

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K

Yaşadıklarımız, duyduklarımız ve gördüklerimiz, bunlarla ilgili hayaller kurmamız, hayal gücümüzü geliştirir. İmgelem, var olmayan ya da olması olanak dışı şeyler oluşturmaktır. Bir oyunda diğer oyuncuyu öldüren kişi, asla karşısındakini öldürmemiştir. Benzer şekilde bir senaryoda bir karaktere cinayet işleten yazar olmayacak bir eylemden bahsetmiştir.

Bu bağlamda bir oyuncunun ve bir yazarın işlevi birbirine benzerlik kazanır. Her ikisi de yaratıcılık aşamasına gelindiğinde Senaryo ve Oyunculukta 4N1K yı kullanır.  Sonuçta her ikisi için de bir yaratıcılık söz konusudur.

 Oyuncu imgelem oluşturarak rolü gereği o insanı öldürebilmeli gerçek bir katil gibi davranış sergileyebilmelidir. Yazar da kâğıt üzerinde veya perdede gerçek bir katil yaratabilmelidir. İmgelemenin başarılı uygulanması, hayal gücünün etkin olmasına bağlıdır. Hayal gücünden yoksunluk oyuncunun veya yazarın kendine özgü yaratıcı gücünün gelişmemesine yol açar. Buna bağlı olarak başarı ve verimlilik asla gelmeyecek demektir.

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K ve İmgelem derken hatırlamamız gereken Gözlem yapmanın imgelemenin en önemli olgusu olduğudur. Çevrede olup bitenleri, insanların karakter biçimlerini, olaylar karşısındaki tepki ve etkilerini çok iyi gözlemleyip bilinç altına yerleştirmek gerekir.

İmgelemin geliştirilmesi çalışmasında sorulması gereken beş soru, kesinlikle yanıtsız bırakılmamalıdır. Bu beş soru yaratıcılığın en gerekli unsurlarıdır. Başarı, soruların yanıtlarından algılanan durumları, kişilik özelliklerini ve yaşam biçimini role veya yaratılan karaktere uygulamaktan geçer.

Beş ana soru ve yanıtları, karakteri canlandırmada oyuncuya veya yazara, kesin başarı kazandırır. Şimdi bu beş ana soruyu ve açılımlarını inceleyelim.

Sorulması gereken sorular. Kim, nerede, ne zaman, nasıl, niçin?

  • NEREDE?

Hikayenin geçtiği ülke, şehir, bölge, mahalle, sokak, özel mekan. Yani hikâye veya tek bir olay nerede gerçekleşiyor?

  • NE ZAMAN?

Hikâyenin, zaman olarak geçtiği çağı, çağın özelliklerini, insanların karakter ve davranış biçimlerini incelemekle soruya yanıt aranır.

  • NASIL?

Kamera önünde ve sahnede uygulanacak eylemin nasıl ve ne tür davranış gerektirdiğini anlamaya çalışarak yanıt aranır. O kişi nasıl yürürdü? Nasıl otururdu? Vb.

  • NİÇİN?

Canlandırılacak kişiliğin amacının ne olduğunu zorlamak ve emelin amacını ortaya çıkarmak için yanıt aranır.

  •  KİM?

Canlandırılacak karakterin yaşamının ve yaşının kaç olduğunu, çevresi ve insan ilişkileri ile onlara nasıl davrandığını, mesleğini ve fiziksel yapısının nasıl olduğunu belirler. Bu önemli soruların yanıtlarına ilave olarak şunları da bağdaştırıp incelemeli ve yanıtını aramalıyız.

1 – Ben (Kendim). Bu rolü ben oynayacağım veya senaryoda karakteri ben yaratacağım. Ben, olarak gerekli yorumum ne olmalıdır.

2 – Ben (Deneyimim). Benim yaşam deneyimim bu uğraşa ne gibi bir katkıda bulunacaktır.

3 – Yaşım. Yaşımın gerektirdiği durumu yorumumun içinde nasıl kullanacağım.

4 – Geçmişim. Geçmişimin içindeki anımsadığım hayallerimi nasıl kullanabilirim.

Tüm bu sorulara alınacak yanıtlar rolün yorumunu veya karakterin yaratılmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.

 

 

 

 

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma. Oyunculuktaki Önemi.

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma

Bir oyuncunun ister sinemada ister tiyatroda olsun iyi bir oyuncu olabilmesi için her şeyden önce diyaloglarının izleyici tarafından kolay anlaşılabilir olması gerekir.

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma kurallarını bilmek anlaşılır diyaloglar üretmenin en kolay yoludur.

Ağzımızdan bir çırpıda çıkan tek ses ya da birleşik sese HECE denir. Heceler sesli ve sessiz harflerden oluşurlar. Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma güzel konuşma ve oyunculuk bağlamında büyük önem taşır.

Türkçe’mizde söylem adına temel niteliğinde olan iki tür hece vardır. Bunlar, Açık Hece ve Kapalı Hece’dir. Türkçe öğretilerinin içinde var olmasına karşılık nedense bugüne kadar önemini bir kimse anlatmamış, adeta anlatılmaması için çaba gösterilmiştir. Oysaki bunun bilinmesi Türkçe’nin akıcı ve düzgün konuşulması bakımından zorunludur.

Açık hece sesli harflerle biten hecelerdir. Bir başka anlatımla bir sessiz harfin ardına sesli harf gelirse açık hece olur.

Örneğin;  La – ge – su – yo – şu – gı – mi – dü – vs

Kapalı hece sessiz harflerle biten hecelerdir. Bir başka anlatımla bir sesli harfin ardına sessiz harf gelirse kapalı hece olur.

Örneğin; bir – ses – sol – bor – ray – tip – lüp – sur – vs

Birinci hecesi açık, ikinci hecesi kapalı dar sesli ile biten iki heceli sözcüklerden sonra sesli ile başlayan bir ek gelirse kapalı hecedeki sesli harf düşer.

Örneğin;

Fikir – e   Fikre

Karın – ı   Karnı

Kıvır – ak   Kıvrak

Göğüs – ü   Göğsü

Hece konumundaki sözcüklere herhangi bir ek ulanırsa hecedeki veya ekindeki sesli harf düşer.

Örneğin;

Nere – de   Nerde

Salın – acak   Salıncak

İye, iken, imiş, ise, idi ekleri sesli harfle biten sözcüklere ulandığında (İ) sesleri (Y) sesine dönüşür.

Örneğin;

Okulda – imiş   Okuldaymış

Okulda – ise   Okuldaysa

Öğrenci – idi   Öğrenciydi.

Kitabı – ile   Kitabıyla

Akıllı – iken   Akıllıyken

Sesimizin de notalar gibi söylemde melodisi vardır. Bunu sağlayan açık ve kapalı hecelerdir. Şuur altına indirildiğinde görülecektir ki bu hece uyumu, yani Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma kuralını iyi bilmesi kişinin konuşmasında onu ayrıcalıklı kişi yapacak ve herkesin beğenisini kazanan bir oyuncu haline getirecektir.

Hecelerde Kaynaşma

İki sesli harfin yanyana gelmesi durumunda iki sesli arasına bir sessiz harfin girmesiyle asıl sözcüğe kaynaşma oluşur. Kaynaştırma sessiz harfleri  (y,  n,  s,  ş) harfleridir. Bunları örnekleyelim.;

Y sessiz harfi: Sesli ile biten sözcüklerin ardından gelen (a,e,i) durumsal eklerin arasına konur.

Örneğin;

Tiyatro -a     Tiyatroya

Bahçe – i      Bahçeyi

Cadde-i       Caddeyi

Müze -e       Müzeye

N sessiz harfi: İsim tamlamalarında sesli harflerle biten sözcüklerin arasına konur.  

Örneğin:

Kapı – ın  kolu    Kapının kolu

S – Ş sessiz harfi: İsim tamlamalarında sesli ile biten sözcüklerle  (i, ı, e) tamlayan eki arasına konur.

Örneğin:

İki – er       İkişer        

Yedi – er   Yedişer     

Altı-ar     Altışar

 

 

 

RSS
Follow by Email