Deniz Yavuz’dan ‘2023, TÜRKİYE SİNEMASI VİZYON RAPORU’

posted in: Haberler | 0
Antrakt’ın önceleri haftalık olarak yayımlanan Sinema Gazetesi aracılığıyla, günümüzde de dijital olarak, 1990 yılından bugüne dek her hafta, aralıksız olarak ilgilileri ve sinema piyasasıyla paylaştığı gişe raporlarının bir yenisi, bu kez 2023 yılını kapsayan geniş raporu, sinema profesyonelleri ve ülke sinemasının girişimcileri ile araştırmacılar için derlendi. 50 sayfa, 10.947 sözcük, 24 grafik ve 27 adet tablo eşliğinde‘2023, Türkiye sinemasının vizyon raporu’ adlı bu çalışma sinema araştırmacısı, gazeteci – yazar Deniz Yavuz tarafından tamamlandı. Antrakt, 34 yıldır belirli periyotlarda kapsamlı gişe raporlaranısinema piyasasının gelişimi ve tutarlı kaydı adına gerçekleştiriyor.
İngilizce ve Türkçe olarak kaleme alınan raporun sirkülasyonunu kurumun resmi e-posta adresine yapılacak taleplerle sağlanıyor. (bilgi@antraktsinema.com adresinden talep edilebilir ve bilgi alınabilir.) Çalışma telif bedeli karşılığında, isme ya da kuruluşa özel olarak hazırlanmış PDF nüsha olarak iletiliyor. Bu tür çalışmaların desteklenmesi gerektiği düşünülerek raporlardan elde edilecek gelirin bir kısmının; 2024’ün ilk günlerinde resmi olarak kuruluşu yapılan ‘Sinema Araştırmaları Merkezi – SİAMER’e bağış olarak bırakılacağı da Antrakt tarafından açıklandı.
Raporda neler var:
Aramızdan ayrılanlar / Yıllık hasılat, bilet toplamı, artış düşüş oranları, ‘per capita’ / Yıllık film sayıları yerli yabancı, artış oranları, vizyon harici filmler / En çok bilet satışı gerçekleştirenler / Son on yılda beş yüz binlik satışı geçen film sayıları / Yakın tarihin ‘en çok’ları /Periyotlara göre bilet satış adetleri ay hafta gün, haftalık puzzle’lar / Bilet fiyatı ortalaması, yabancı ülkeler karşılaştırma /Yabancı ülkelerdeki TR. filmleri / Yabancı ülkelerdeki toplam sayılar hasılat ve bilet, top 10 / Yeni yıla başlangıç karşılaştırmaları / Sinema sayıları, lokasyon, perde, koltuk sayıları / Bölge kırılımlarına göre ve illere – ilçelere göre bilet satışları / Tarzlarına göre bilet satış adet ve yüzdeleri /Ülkelerine göre film satış adet ve yüzdeleri / Yaş sınırlandırlamalarına göre satışlar / DUB, 3D, IMAX ve MPAA’lar / Dağıtımcılar, ithalatçılar /Korku filmleri 2023 ve genel / Farklı başlıklar ve 2023 hakimiyetleri
 
 
Rapordan:
“Türkiye’deki 922 ilçenin 236’sında günümüzde film gösterimi yapılıyor. 81 ilin tamamında ise en az bir tane sinema kompleksi mevcut. Daha önce de belirttiğimiz üzere günümüzde ‘filmleri ücra topraklara götürmek’ olarak yüzleşilen dert, yerini ‘filmlere insan getirmek sorunu’na dönüşmüş durumda. Daha net söylemek gerekirse, bugün için köylere, mahallelere gezici perdelerle ya da portatif salonlar eşliğinde, tırlarla film götürmek yerine birbirinden önemli kültür salonlarına, oralarda gerçekleştirilen nitelikli gösterilere insanları taşımayı denemeli, sadece filmleri izlemeyi değil, sinemaya gitme kültürünü de yaygınlaştırmaya çalışmalıyız.”
 
“ 2023 yılında 85 milyonu aşan Türkiye nüfusuna göre sinemaya gitme oranı 0,36 oldu. Bu oran yıllık bilet satışı, nüfusunun üzerinde olan ülkelerde pandemi sonrasında da hiç 1,1 oranının altına düşmezken bütün dünyada ‘per capita’ olarak bilinen ölçü 2022’de de Türkiye için 0,42’ydi. ”
 
 
“2023’te yıllık 550 bin satış bandını aşan on il toplam senelik satışın %68’ini oluşturdu. Bu on ilde toplamda 21,1 milyon adet bilet satışı gerçekleşirken, diğer illerin toplamı 10,2’de kaldı. Aynı toplam 2022’de 22,4 milyona 13,8’di. %68’lik satış dilimini oluşturan on ilden Bursa ve Mersin yıl geçişindeki en sert düşüşü, %16’yla yaşayan iller oldular. İzmir iki yıllık dilimde sinema seyircisinin sayısını sabit tutarken Eskişehir ise 2023’te bilet satışını %1 oranında geliştirdi.”
 
 
“2023’ün sinema vizyonu takvim yılında 362 adet yerli ve yabancı menşeili sinema filmi gösterime girdi. Bu filmlerin 144 adedi Türkiye yapımlarından oluştu. Vizyona çıkan bu Türkiye yapımlarının yanı sıra eser işletme belgesi alıp 2023’te sinema gösterimi için perdeyi tercih etmeyen 58 film daha yapıldı. Bu filmlerden 15’i belgesel tarzındaydı. Herbiri otuz dakikadan uzun süreye sahip olan bu vizyon dışında kalan yapımların toplam süresi 5.305 dakika olarak hesaplandı.”
Deniz Yavuz’dan ‘2023 TÜRKİYE SİNEMASI VİZYON RAPORU’
(bilgi@antraktsinema.com adresinden talep edilebilir ve bilgi alınabilir.)
 
Deniz Yavuz
 
 
Yazar hakkında:
Deniz Yavuz
3 temmuzda, İstanbul’un Ortaköy semtinde doğdu. 2014 yılından bu yana yaşamını Muğla’nın Bodrum ilçesinde sürdürüyor. 1989 yılında Etiler Özel İdeal İlkokulu’nu bitirdi. 1990 yılında Zonguldak Atatürk Lisesi’nde 1991 yılında aynı şehirde Fener Lisesi’nde orta birinci sınıfa gitti. Orta iki ve üçüncü sınıfı İstanbul Bostancı Orta Okulu’nda tamamladı.Lise öğrenimi için Tarabya Cent Koleji’ne geçti. Lise hazırlık ve birinci sınıfı burada tamamladı. Lise ikinci ve üçüncü sınıfı Tarabya Yeni Yıldız Koleji’nde okudu ve 1996 yılında bu okuldan mezun oldu. 1994 yılında babasının çıkardığı Antrakt Sinema Gazetesi’nin künyesine idareci göreviyle girerek sinema alanındaki çalışmalarına başladı.
 
1997 yılında yetenek sınavı ile Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema-Tv bölümüne girdi. Bu bölümde Zafer Doğan, Selahattin Yıldız, Ömer Saydam Uysal, Alim Şerif Onaran, Semir Aslanyürek, Bülent Vardar, Bülent Erçetin, Sabri Özaydın ve 
Onur Eroğlu’ndan sinema eğitimi aldı. 
 
Sinema yıllıkları ve kitapları yayımladı. Türkiye’de ilk kez sinema alanında düzenlenen akademisyenler toplantısını gerçekleştirdi. (2004) Festivallerde danışmanlık ve jüri üyeliği görevlerinde bulundu. 1999 yılında Rahmi Çakmak’la 50 günde, 20 bin km yol gidip, 12 bin kare fotoğraf çekerek ülkenin bütün illerinde hizmetini sürdüren sinema salonlarını arşivledi. Yurt içi ve yurt dışı film festivallerinde danışman ve jüri olarak görev aldı. Yönetmen olarak kısa filmler çekti. (‘Hayat Fani’-1998-7’, ‘Kefen’-1998-5’, ‘Şah’-1988-3’, ‘Çavuşu Kurtarmak’-1999-8’, ‘Üçleme’-1999-7’) Kısa film ve sinema filmi senaryosu yarışmaları düzenledi. (Sinema filmi senaryo yarışmaları: 1997, 1999, 2002, 2012, Kısa film senaryo yarışmaları: 2001, 2004, 2007) 
 
Türkiye’deki sinema seyirci sayıları ve gişe hasılatları üzerine yaptığı çalışmalar yurt içinde ve yurt dışında kaynak olarak kabul edildi. Türkiye sinemalarında ücretsiz olarak sinemaseverlerle buluşan Antrakt Sinema Gazetesi’ni (899 hafta/sayı) ve aylık
Antrakt Sinema Dergisi’ni (80 ay/sayı) 1997 – 2012 yılları arasında yayımladı. Babası 
Saim Yavuz ve onun ortakları Turgut Yasalar ve Hüseyin Kuzu’dan aldığı, zamanla ansiklopedileşen, öncü yayımlar Antrakt Sinema Gazetesi ve Antrakt Sinema Dergisi bünyesinde Türkiye sinema yayımcılığında bir çok ilke imza attı. Film künyeleri ve vizyon verileriyle, filmlerin gişe bilgilerini bugün de dijital arşivleme yöntemiyle aralıksız olarak muhafaza etmektedir. ‘Türkiye Sinemasının 22 Yılı’ isimli bir araştırma kitabı yazdı. 2000’li Yıllar Türkiye Sineması isimli kitabı hazırladı. 30.08.2002 tarihinde ‘Jeepers Creepers’ isimli yabancı filmin Türkiye sinemalarına dağıtımını gerçekleştirdi.
 
1996 – 2016 yılları arasında SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin genel sekreterlik görevini aralıksız olarak yaptı. Bu 21 yıllık dönemde SİYAD’ın gelenekselleşen ödül törenlerinin yaratıcı yönetmenliğini Atilla Dorsay’la birlikte üstlendi. Atilla Dorsay, Mehmet Açar, Murat Özer, Tunca Arslan, Melis Behlil ve Alin Taşçıyan’ın başkanlıklarında yönetim kurullarında yer aldı. 
 
2002 yılında kültür, sanat, turizm ve eğlence alanında faliyet gösteren Bebek isimli limited şirketi kurdu ve 2011 yılında şirketin ilk film yapımı olan ‘1980’li Yıllarda Sinemamızda “Kadınlar”’ adlı belgeseli yaptı. Şirketi ile resmi yayıncı sertifikası ve film yapımcı belgesi aldı. 
 
Uluslararası veri değerlendirme ve araştırma kuruluşu Comscore’u (Rentrak – International Box Office Essentials) Türkiye sinema sektörüne kazandırdı ve 2012 yılından beri bu kurumun Türkiye temsilciliği ve genel müdürlüğünü yürütüyor. Türkiye sinema sektörünün gişe verilerini arşivleyerek sektör içine raporlayan tek bağımsız ve resmi kurum Antrakt’ın genel yönetmenlik görevini sürdürmektedir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2020 yılında kurduğu İstanbul Turizm Platform’u Kültür-Sanat Komisyonu üyesidir. Avrupa’da çalışmalarını sürdüren MediaSalles ve European Audiovisual Observatory’nin resmi üyesi olan Deniz Yavuz, Türkiye sinema verilerini bu platformlarda çalışmalarıyla temsil etmektedir.
 
Kendi şirketi bünyesinde festival, sinema proje – eğitimleri ve sinema filmi prodüksiyonları gerçekleştirmektedir. Antrakt’ın internet sitesine sinema yazıları yazar ve sinema piyasası alanında araştırmalar yayımlar. Babası Saim Yavuz’un sahibi olduğu Çorlu Leya Sineması (1996), Çanakkale Leya Sineması (1997) ve Levent Kültür Merkezi (1999)’nde görevli olarak çalıştı. Sinema alanındaki çalışmalarının yanı sıra yeme-içme ve eğlence sektöründe de çeşitli işletmeler açtı, çalıştırdı. Karaköy Lokantası (2000) ve ‘Dirty’ (2006) isimli gece kulübünün kurucusudur. Annesi Ayşe Sema’nın, döneminin öncü mekanlarından Zencefil (1992-1993), Safran (1994-1995-2004-2005) ve Kestane (1995-1999) gibi işletmelerde garsonluk, işletmecilik ve ortaklık görevlerinde bulundu. Profesyonel futbolcu ve satranç lisansları bulunan ve İngilizce bilen Deniz Yavuz’un iki oğlu var.
 
• Türk Filmleri Sözlüğü 1997-2002 4. Cilt / ‘Yayıma hazırlayan’ (Agah Özgüç’ün)
• 1997-2012 Antrakt Sinema Gazetesi (780 sayı) / ‘Yayımcı – Genel yönetmen’ (Özgür Şeyben’le’)
• 1997-2010 Antrakt Sinema Gazetesi (12 sayı) / ‘Yayımcı – Genel yönetmen’ (Burçak Evren’le)
• Analysis of the Turkish Film Industry- Berlinale – 2001 / ‘Editör’ (Kadri Yurdatap’la)
• Analysis of the Turkish Film Industry- Berlinale – 2002 / ‘Editör’ (Kadri Yurdatap’la)
• Türk Sinemasının Doğum Günü – 2003 / ‘Yayıma hazırlayan’ (Burçak Evren’in)
• 1. Bursa İpekyolu Film Festivali – 2006 / Festival Danışmanı
• 2. Bursa İpekyolu Film Festivali – 2007 / Festival Danışmanı 
• Turkish Films in Berlin – 2008 / ‘Editör’ (Kadri Yurdatap’la)
• 1980’li Yıllarda Sinemamızda “Kadınlar” – 2011 / Yapımcı (İlhami Algör’ün)
• Darbeli Düşler: 80’lı Yıllar Türkiye Sineması – 2011 / Yayım yönetmeni (Özgür Şeyben’in)
• 48. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2011 / Festival Katalog Editörü
• 49. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2012 / Festival Katalog Editörü
• HD Sinematografi – Haziran 2012 / ‘Yayın Koordinatörü’ (Sema Hürmüz Fener’in)
• Her Şeye Rağmen Ayakta: 90’lı Yıllar Türkiye Sineması – 2012 / Yayım yönetmeni (Şükran K. Esen’in)
• Türkiye Sinemasının 22 Yılı – 2012 / Yazar
• Yeni Bir Yüzyıla Merhaba: 2000’li yıllar Türkiye Sineması – 2012 / Editör
• 50. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2013 / Festival Katalog Editörü (Melike Işık Durmaz’la)
• Turkey Filming Guide Book – 2014 / ‘Yayıma hazırlayan’
• 52. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2015 / Festival Katalog Editörü
• 52. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2015 / Festival Danışmanı 
• Türkiye Sinemasının Dijital Serüvenindeki Son Beş Yıl – Ekim 2016 / Yazar
• 53. Antalya Altın Portakal Film Festivali – 2016 / Festival Ulusal Danışmanı 
• Bahçeşehir Üniversitesi Yapımcılık Akademisi – 2018 / Eğitmen

Andrei Tarkovsky diyor ki…

posted in: Ünlülerden Kodlar | 0

“Sinemada bir yönetmen bireyselliğini her şeyden önce zaman duygusuyla, ritimle ifade eder. Ritim, ayırt edilebilir stilistik özelliklerle bir esere renk verir. Ritim bir filmde doğal olarak ortaya çıkmalı, yönetmenin doğuştan gelen yaşam duygusunun bir işlevi olmalı ve zaman arayışıyla bağdaşmalıdır.”

In the cinema a director expresses his individuality first and foremost through his sense of time, through rhythm. rhythm gives colour to a work by distinguishable stylistic characteristics. Rhythm must arise naturally in a film, a function of the director’s innate sense of life and commensurate with his quest for time.

 

Andrei Tarkovsky diyor ki…

posted in: Ünlülerden Kodlar | 0

“Belli bir anlamda geçmiş, bugünkünden çok daha gerçektir. Başka bir deyişle daha istikrarlı, daha esnektir. Şimdiki zaman, parmakların arasında kum gibi kayar ve kaybolur, ancak hatırlandığında var olur. ”  

“In a certain sense the past is far more real, or at any rate more stable, more resilient than the present. The present slips and vanishes like sand between the fingers, acquiring material weight, only in its recollection.”

 

Rudolph Valentino – Sessiz Sinemanın Latin Aşığı

posted in: Sinema Tarihi | 0

Asıl adı “Rodolfo Alfonso Raffaello Piero Filiberto Guglielmi” olan Rudolph Valentino 6 Mayıs 1895 de Castellaneta İtalya’da 4 çocuklu orta sınıf bir İtalyan ailesinin 3. çocuğu olarak doğdu.

Çok kısa sürede ünlü bir dansçı olan Rudolph 1919 da çıktığı bir turne esnasında aktör “Norman Kerry” ile tanıştı ve onun  tavsiyesi ile  bazı kısa filmlerde ufak roller alarak sinema kariyerine başladı.

Rudolph Valentino 1913 de Amerikaya göç ederek New York’a geldi.

Rudolph Valentino İlk evliliğini yarı – Cheroke  Yerlisi  yıldız “Jean Acker” ile yaptı. Kısa sürede ayrılan çift hakkındaki  dedikodulara göre daha düğün gecesi kendini otel odasına kilitleyen genç karısı aralarında hiç bir cinsel birleşme olmasına izin vermediği için evlilikleri yürümemiştir.

1921 de vizyona giren Yönetmen “Rex Ingram” ın ünlü filmi “The Four Horsemen of The Apocalypse = Cehennemin Dört Atlısı” filmi ona aradığı şöhreti getirdi.

1922 yılında sanat yönetmeni ve kostüm tasarımcısı “Natacha Tambova” ile evlendi.

Aynı sene “Lila Lee” ve sessiz sinemanın ünlü vamp yıldızı “Nita Naldi” ile birlikte oynadıkları “Blood and Sand” filmi gösterime girerek Valentino’yu dönemin en ünlü erkek Starı yaptıysa da 1923 yılında bağlı bulunduğu Paramount Pictures ile düştüğü anlaşmazlık sonucu bir süre hiç film çeviremedi.

1925 yılında Paramounth aktörün United Artists ile anlaşmasına izin verdi ve bu dönemde Alexander Pushkin’in bir hikayesinden uyarlama  “The Eagle” ve daha önce çektiği “The Sheik” filminin devamı olan ve ünlü Macar asıllı yıldız “Vilma Banky” ile beraber rol aldığı “The Son of The Sheik” filmlerini çekti.

Stüdyo’nun kıskançlığından dolayı film setlerine girmesine izin vermediği eşi Natacha’dan 1922 yılında boşandı ve Polonya asıllı yıldız “Pola Negri” ile yaşamaya başladı. 

Bir süre sonra artık bir sinema ikon’una dönüşen Valentino hakkında otel odasında bulunan pudra kutuları yüzünden eş cinsel olduğu dedikoduları çıktı.

Bu dedikodulara çok üzüldüğü söylenen aktör New York’daki Ambassador Otelinde mide kanaması geçirdi.

Başarılı bir ülser ameliyatına  rağmen operasyondan sekiz gün sonra 23 Agustos 1926 da henüz 31 yaşında yaşama veda etti.

Başlı başına dramatik bir gösteri olan New York’ daki  cenaze törenine 100000 kişilik bir hayran ordusu katıldı.

Cenazeye siyah elbiseli muhafızlar eşlik ediyordu (bunların Musolini tarafından gönderilen faşist askerler olduğu söylenmişse de daha sonra sadece kiralanan figüranlar oldukları ortaya çıkmıştır), insanların camlarda ağlaşarak seyrettiği törenden sonra cenaze trenle gömüldüğü Hollywood’a nakledildi.

Zehirlendiği de iddia edilen Rudolph Valentino’nun hayranları ölüm yıldönümülerinnde ünlü filmindekine benzer şeyh elbiseleri giyerek “Hollywood Forever Cemetery” deki mezarını yıllarca ziyaret ettiler. 

Rudolph-Valentino
  ” The Son of The Sheik – Şeyh’in Oğlu” Poster

 

Rudolph_Valentino-4
Rudolph_Valentino
Rudolph-Valentino-
“The Sheik”

Andrei Tarkovsky’nin en beğendiği 10 film

posted in: Film Yönetimi | 0

10 Movies Andrei Tarkovsky’nin liked best:

  1. Le Journal d’un curé de campagne (Robert Bresson, 1951)
  2. Winter Light (Ingmar Bergman, 1963)
  3. Nazarin (Luis Buñuel, 1959)
  4. Wild Strawberries (Ingmar Bergman, 1957)
  5. City Lights (Charlie Chaplin, 1931)
  6. Ugetsu Monogatari (Kenji Mizoguchi, 1953)
  7. Seven Samurai (Akira Kurosawa, 1954)
  8. Persona (Ingmar Bergman, 1966)
  9. Mouchette (Robert Bresson, 1967)
  10. Woman of the Dunes (Hiroshi Teshigahara, 1964)

 

 

Sinema görüntülerinde renk baskınlığı neden yapılır; Renklerin anlamı.

posted in: Film Yönetimi | 0

Sinema görüntülerinde renk baskınlığı

Görüntü üzerinde etkin olan faktörlerden biri de kuşkusuz renktir.  Renklerin izleyicilerde değişik duygular yaratabilme gücünden yararlanarak görüntü renkleri ile oynamak film çekimlerinde sıklıkla yapılan uygulamalardan biridir. Bir film hikayenin anlatmak istediğine bağlı olarak bütünüyle  belirli bir renk dengesinde hazırlanabileceği,  belirli sahneleri yine dramatik yapıya bağlı olarak belli renklere boyanabilir.

Sinema görüntülerinde kullanılan sıcak (sarı, kırmızı, yeşil vs.) renkler çekici soğuk (mavi, cyan, gri vs.) renkler ise itici renklerdir.

Ayrıca bir hikâye geçmişe döndüğünde belirli bir renk dengesi örneğin; sıklıkla sepya veya sarı, bazen siyah-beyaz bu dönemi vurgulamak için kullanılır. Bazen bir filtre yardımı ile de sahneye tümüyle bir renk baskınlığı vermek olasıdır.

BEYAZ: Sinema görüntülerinde en olumlu renk beyazdır. Başlangıcı, henüz yazılmamış boş bir sayfayı temsil eder. Bekaretin de sembolü beyazdır.

Sinema-goruntulerinde-beyaz

SİYAH: En koyu renktir ve bitiş, yok oluş ve vazgeçmek demektir. Hikâyenin son sayfasıdır, artık yazacak hiçbir şey kalmamıştır. Renk seçiminde ise aşırı duygu ve davranışların dizginlenmesini temsil eder. “Cool ve ince görünme arzusu dışında” siyahı seçen insanlar kendi kaderlerine isyan ederken, hayatta hiçbir şeyin istedikleri gibi olmadığını düşünürler. Sinema görüntülerinde en çok tercih edilen renklerden biridir.

Sinema-goruntulerinde-siyah

MAVİ: Uzun süre gökyüzüne bakan insanların bedeninde mutluluk verici serotonin hormonunun salgılandığı bilimsel bir gerçektir. Mavi renk kan basıncın, solunum hızını ve kalp atışlarını düşürür. Mavi renge bakan kişilerin bedeninde bir rahatlama ve gevşeme gözlenir. Sinemada mavi genellikle soğuk renkler kategorisine girer.

Sinema-goruntulerinde-mavi

KIRMIZI: Enerji demektir, hayatı temsil eder. Kan basıncını yükseltir, solunumu ve kalp atışlarını hızlandırır.

Arzu, şehvet, cinsel istek demektir. Salgıları ve sinir sistemini etkilediği için güçlü libido, kazanma ve ilerleme isteği, güç ve kontrol arzusu demektir. Sembolik olarak savaş ve zafer için dökülen kan demektir. Bu açıdan erkekliği de temsil ettiğini düşünebiliriz. Fiziksel ve sinirsel bitkinlik, cinsel gücün kaybedilmesi reddedilmiş kırmızı ile ilişkilendirilir.

YEŞİL: Sinema görüntülerinde yeşil renk güven, kendine saygı ve kendi değerlerine odaklanma ve tutarlılığı temsil eder. Sembolik olarak kökenlerine bağlılık, gurur ve değişmezlik demektir. Demek ki Yeşil rengin içinde var olan gerilim kişinin gurur duygusunu güçlendirerek dış etkilere karşı bir duvar oluşturmasına yol açar. Bu korumacılık eleştiri, mantık, hafıza, ifade gibi değerleri geliştirerek kişinin kendisi ve başkaları için üretken yaşam beklentisi yaratır. Yeşil seven kişilerin sıklıkla gastrit, ülser gibi sindirim sistemi hastalıkları yaşamalarının sebebi bir yerde bu kontrolcü yaklaşımdan gelir.

Brian-De-Palma

SARI: Işık (güneş) ve neşeyi yansıtan parlak bir renktir. Kaygısızlığı ve psikolojik olarak rahatlamayı temsil eder. Kırmızı gibi uyarıcı bir renktir; kan basıncını artırır, solunum ve kalp atışlarını hızlandırır. Fakat bu durum kırmızı kadar yoğun ve kalıcı değildir. Sembolik olarak güneşe davet, neşe ve mutluluk demektir.

Sinema-goruntulerinde

MOR: Kırmızı ve mavinin karışımından oluşan mor bu her iki rengin özelliklerini kendinde toplamıştır. Kırmızının heyecanını ve mavinin teslimiyetini birleştirerek özdeşleşmeyi temsil eder.

Moru seven kişiler kendi kişilikleri ile başkalarını kolayca etkilerken ilişki kurmaya da çok yatkındırlar. Fakat bu durum kişiyi sorumsuzluk duygusuna iten bir güdü olarak da düşünülebilir. Dolayısıyla yetişkin olmayan kişiler (çocuklar) dünyayı bir ölçüde olağan dışı kabul ettikleri için moru çok severler. Duygusal tutarsızlıklar taşıyan yetişkinlerin çoğu da etraflarını gerçek dışı bir dünya ile çevreledikleri için moru tercih ederler.

Sinema-goruntulerinde-mor

KAHVERENGİ: Sarı ve kırmızının karışımıdır. Bu renkte artık kırmızının güçlü etkisi azalmıştır, bedenle direkt ilişki olarak duyumsal durumu betimler. Bir şeylerin yokluğunu, güvensizliği, fiziksel ve ruhsal doyumsuzluğu hisseden insanlar kahverengiyi tercih ederler. Köklerin, ailenin, yuvanın önemini vurgulayan bir renktir.


Sinema-goruntulerinde-kahve

GRİ: Belirleyici özelliği olamayan, nötr bir renktir. Zıtlıklar birbirinden ayırarak, sınırı ifade eder 

95. Oscar Ödülleri’nde Uluslararası Uzun Metrajlı Film dalında yarışacak iki ilginç film.

posted in: Sema Fener Yazıları | 0

“The Blue Caftan”  En İyi Uluslararası Uzun Metrajlı Film Ödülü’ Fas  adayı.

95. Oscar Ödülleri’nde ilginç filmlerin başında bu şaşırtıcı derecede sıcak bir gay hikayesi geliyor.

Fas’ta İşlettikleri elbise dükkanını devam ettirmekte zorluk çeken yaşlı bir çift, genç bir çırağı işe alırlar. Bu genç çırak işe başladığında ağzından çıkan ilk kelimelerden biri “Hızlı çalışıyorum” olur. Bu aynı zamanda “Mavi Kaftan” ın yönetmeni Maryam  Touzani’nin yaklaşımını da tanımlıyor; Touzani, basit öncülünü o kadar hızlı bir şekilde kuruyor ki, tüm filmi beş dakika içinde çözdüğünüzü düşünebilirsiniz. Karısıyla para konusunda kavga eden içine kapalı bir eşcinsel terzi, bu genç adama akıl hocalığı yapmaya başlar.

Ancak bu öncülü statükoyu havaya uçurmak için kullanmak yerine, Touzani titizlikle geriye doğru çalışıyor ve bu ilişkilerde tahmin edebileceğimizden çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Ve neredeyse her fırsatta beklentileri altüst eden şaşırtıcı derecede sıcak bir hikâye yaratıyor. “Mavi Kaftan”, cinselliğini geç keşfeden eşcinsel bir adam hakkında bir film olsa da, özündeki aşk hikayesi gerçekten onunla karısı arasında bir hikaye; birlikte geçirilen bir ömür boyunca oluşabilecek arkadaşlık ve anlayışla ilgili. Touzani’nin kaçınılmaz ikinci sınıf özelliği,  evlilik kurumunun bir savunması; bir ömür boyunca bir insan diğerinin bilmediği yeni özelliklerini keşfedebilir

Yönetmen: Maryam Touzani

“The Blue Caftan”

“Joyland” Pakistan’ın 95. Oscar Ödülleri Uluslararası Uzun Metrajlı Film Adayı da bir gey hikâyesi.

Filmde Ali Junejo, yedek dansçı olarak işe girdikten sonra trans bir sanatçıya (Alina Khan) aşık olan evli bir adamı canlandırıyor. Bastırılmış duyguların hassas ve çoğu zaman üzücü bir portresi olan  “Joyland” hikayesinde kahraman içten gelen arzularıyla uzlaştıkça duygusal bir katarsise  dönüşür  

“Joyland”, Saim Sadiq’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesinde yazıp yönettiği 2022 yapımı Urduca ve Pencapça drama filmi. Filmde Ali Junejo, Rasti Farooq, Alina Khan, Sarwat Gilani ve Salmaan Peerzada rol alıyor.

Dünya prömiyerini 23 Mayıs 2022’de Cannes Film Festivali’nde Caméra d’Or için yarıştığı ‘Un Certain Regard – Belirli Bir Bakış’ bölümünde yaptı. Böylece “Joyland”, Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılan ilk Pakistan filmi oldu ve gösteriminden sonra ayakta alkışlandı. Ayrıca festivalde en iyi LGBTQ, queer veya feminist temalı film dalında Jüri Ödülü ile Queer Palm ödülü kazandı. 

Pakistan’da eş cinsellik yasaklanmış olsa da Film, 18 Kasım 2022’de Pakistan’da gösterime girdi.  Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film dalında Pakistan’ı temsil ediyor.

Oyuncular: Lubna Azabal, Saleh Bakri, Ayoub Missioui

2022 Cannes Film Festivali, Belirli Bir Bakış FIPRESCI Ödülü

2022 Vancouver Uluslararası Film Festivali Panorama İzleyici Ödülü

“Joyland”

Gal Gadot ve Wonder Woman

posted in: Oyunculuk | 0

Gal Gadot 30 Nisan 1985 de İsrail’de doğdu. Babası mühendis annesi ise öğretmendi.

18 yaşında 2004 İsrail Güzeli seçildi. Ardında İsrail Ordusunda askerlik yaptı. IDC Herzliya sanat Kolejinde aldığı eğitim’den sonra Model ve şarkıcı olarak devam ettiği kariyerine 2009 yılında “Hızlı ve Öfkeli 4” filmi ile sinemayı da ekledi. Ünlü aksiyon serisine “Hızlı ve Öfkeli 5: Rio Soygunu” 2011 ve “Hızlı ve Öfkeli 6” 2013, filmleriyle rolü gitgide büyüyerek devam etti.

Gal Gadot 2016 yılına gelindiğinde “Batman v Superman: Adaletin Safagi”  filminin süper kahramanlar takımına ‘Wonder Woman’ karakterini canlandırarak katıldı.

Film fazla beğenilmedi ama “Wonder Woman” ayakta alkışlanınca “Wonder Woman 2017” de solo oynayarak ‘kadın süper kahramanların filmleri gişe yapmaz’ sözünü çürüttü.

149 milyon USD bütçeyle çekilen film 821.9 milyon USD hasılat yaptı.

Wonder Woman Amerikan “DC Comics” çizgi roman firması tarafından yaratılan hayali bir karakter. 

İlk kez “Justice League – Adalet Birliğinin”nin bir üyesi olarak 1941 ekiminde All Star Comics’de ortaya çıktı.  1986 yılında verilen kısa bir ara hariç sürekli yayınlandı. Ana vatanı bir Amazon adası olan  Themyscira, kendisi de adanın Prensesi. Normal Dünyaya karıştığında iDiana Prince adını alıyor.

Serinin son filmi Wonder Woman 1984, 1980’lerin ortasında geçiyor.

Yeni tehlikeler ve müttefiklerle karşı karşıya olan Wonder Woman’ın maceralarını konu ediyor.

Diana Prince, bu kez iki yeni düşmanla karşı karşıyadır. Varlıklı iş insanı Max Lord ve bir trajediden sonra kötü adam haline gelen Cheetah. Bu sırada Steve Trevor, şaşırtıcı ve beklenmedik bir şekilde hayata geri döner…

Yılbaşında 214 salonda gösterime giren film tüm Pandemi dönemi film gösterim rekorlarını alt üst ederek ilk haftada USA da  $16.7 milyon ve Global olarak  $36.1 milyon bilet satışına ulaştı.

Zack Snyder’ın “Justice League (2021)” ve 2023 de gösterime girmesi planlanan “Shazam! Tanrıların Öfkesi” Gal Gadot’lu filmler. Bunun yanısıra Netflix aksiyon-komedi filmi “Red Notice (2021)” ve gizemli film “Death on the Nil’de (2022)” de rol aldı. Yerel medya kuruluşları tarafından “İsrail’in en büyük süperstarı” olarak adlandırılan Gadot,[16] 2018 yılında Time tarafından dünyanın en etkili 100 insanı listesine dahil edildi ve dünyanın en yüksek ücretli aktrislerinin yıllık sıralamasında iki

Gadot, 2008 yılında İsrailli emlak kralı Jaron “Yaron” Varsano ile evlendi. Çiftin 2011, 2017 ve 2021 doğumlu üç kızı var.  İkili, 2019 yılında kendi film-televizyon yapım şirketi ‘Pilot Wave’i kurdular. Gadot ve Varsano, Tel Aviv, İsrail’de bir butik otele sahipti ve bu otel 2015 yılında Roman Abramovich’e 26 milyon dolara satıldı.

1,78 metre boyundaki Gal Gadot filmlerinde dublör kullanmıyor.

Kung Fu, Kickboxing, Capoeira ve Brezilya Jiu-Jitsu’su biliyor ve çok iyi kılıç kullanıyor.

Motosiklet hastası 2006 model siyah Ducati Monster-S2R’si var.

Gal-Gado
“Hızlı ve Öfkeli 4”
Gal-Gadot
“Batman v Superman: Adaletin Şafağı”
Gal-Gadot
“Justice League”
Gal-Gadot
“Wonder Woman”

El Kameraları ile Yapılan Hareketli Çekimler.

posted in: Kamera | 0

El Kameraları ile Yapılan Hareketli Çekimler.

Son dönemlerin popüler çekim tekniği elde taşınan kameralarla hareketli ve takipçi çekimler yapmak.

Örneğin; Alejandro González Iñárritu, “Birdman (The Unexpected Virtue of Ignorance)” ve

Darren Aronofsky “Black Swan – Kara Kuğu”, bu tarz çekimlerden hoşlanan yönetmenlerin başında gelir.

El kameraları ile çekim yaparken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ve belki de en önemlisi, izleyiciyi rahatsız eden ve görüntüyü bozan titrek bulanık kareler elde etmemek olmalıdır.

Piyasada çok sayıda güçlü kamera sabitleyiciler varken artık bu eskisi kadar büyük bir sorun olmaktan çıktı diyebiliriz.

Steadicams’tan kaydırıcılara kadar, çekimlerinizi stabilize etmek için kullanabileceğiniz sayısız araç var.

Birçok film yapımcısı gibiyseniz, muhtemelen bir projenin çekimlerinde yanınızda getirdiğiniz birkaç tane olur.

Buna rağmen bazen konunun gereği veya daha basit ve sade görüntüler elde etmek gibi sanatsal bir amaçla eski model yöntemlere de baş vurmak gerekebilir.

Yani, bazen eski moda iyi bir el tipi kamera projenizin ihtiyaç duyduğu bir şeydir.

Bir film çekerken verdiğiniz her karar bilinçli bir karar olmalıdır. El Kameraları ile çalışmayı seçmek de farklı değildir.

Başka bir deyişle, tembel olduğunuz için veya bir sabitleyiciniz olmadığı için değil belirli bir anlatım peşinde koştuğunuz için veya çekim mekanının fiziksel şartlarından dolayı El Kameraları’ nı seçmelisiniz.

Gereksiniminizi karşılayacak en iyi seçimin ne olduğunu saptamaya bazı soruları cevaplandırmak yararlı olabilir.

  • Yeterli zamanınız var mı?
  • Bir sabitleyici ile etrafta dolaşmakla meşgulken önemli çekimleri kaçırma riski altında mısınız?
  • Bir sabitleyici ile uzun süre çekim yapabilir misiniz yoksa çok mu yorulursunuz?
  • Sabitleyicinizi çekim mekanına taşımak pratik midir?
  • Pürüzsüz kamera sabitlemesi görsel anlatımınız için doğru seçim mi yoksa dağınık, öngörülemeyen el tipi cihazlar daha etkin görüntüler mi verecektir?
  • Görüntülerinizle ne anlatmaya ne çalışıyorsunuz?

Elde taşınan kamera ile çalışma seçiminizin- çekiminiz/sahneniz/filminiz/vb.- için doğru karar olduğuna karar verirseniz, bir sonraki adım elde nasıl çekim yapılacağını öğrenmektir.

Bu durumda, siz ve kameranız arasında çok noktalı bir temas oluşturmak yararlı olacaktır.

Bunu yapmanın bir yolu, kamera kayışınızı boynunuza geçirmek ve gerginlik yaratmak için kameranızı önünüzde tutmaktır. (Bu, üç temas noktası oluşturur: boynunuz ve iki eliniz.)

Şimdi, bu sihirli bir şekilde süper dengeli çekimler yaratmayacak, ancak kayış olmadan çektiğiniz çekimlerden kesinlikle daha kararlı olacak. Ayrıca, hareket ederken ayaklarınıza fazla yük bindirmemek, hafif olmak, vücut hareketlerinizi mümkün olduğunca pürüzsüz ve yavaş tutmaya dikkat etmek de gerekir.

Son olarak, yakınlaştırmaktan kaçınmak isteyeceksiniz, çünkü bu sadece herhangi bir hareketi büyütmeye yarar.

Bunun ötesinde, post- prodüksiyonda istenmeyen titremeleri her zaman temizlemek mümkündür.

Otomatik sabitlemeye sahip kameraları ve lensleri kullandığınızdan emin olmayı da deneyebilirsiniz.

 

Brian De Palma ve Renk

posted in: Film Yönetimi | 0

Brian De Palma

Brian Russell De Palma 11 Eylül 1940 da doğdu.

Gerilim, Psikolojik Gerilim ve Polisiye türü filmler üreten ünlü Amerikalı Yönetmen ve Senaryo Yazarı.

Brian De Palma’nın renklerin görsel hikâye anlatımının önemli bir aracı olması yolunda günümüz yönetmenlerinin ilham kaynağı olduğu tartışılmaz bir gerçektir

Brian De  Palma, altmışlı yılların çok önemli ve kendinden sonra gelen kuşakları etkilemeyi  başaran bir yönetmenidir.

Değişik kategorilerde 14 sinema ödülüne sahiptir.

28 adet adaylığı vardır.

Bir kült klasiği olan Hi, Mom!  ve Stephen King’in Carrie‘sinin aynı ismi taşıyan ikonik film uyarlamasının yanısıra 40 dan fazla film yönetmiştir.

Bunların arasında Snake Eyes – Yılan gözler, Carlito’s Way – Carlitonun Yolu, Body DoubleSahte Vücutlar, Scarface –Yaralı Yüz, The Untouchables – Dokunumazlar, Mission: Impossible- Görevimiz Tehlike gibi filmleri sayabiliriz.  

De Palma’nın kendisi de son derece stilize edilmiş ve görsele dayanan bir anlatımı olan Alfred Hitchcock’tan derinden etkilenmiştir.

De Palma film karakterlerini izleyicilere tanımlamak için güçlü bir renk duygusu kullanır. 

Renkleri bir ruh halini veya metamorfozu vurgulamak için de kullanır.

Yani renkler bir “eşik” tanımlamanın da aracıdır.

“Bir renk sadece bir zaman veya yer  değil, bir ruh hali, bir metamorfoz, bir eşik anlamına da gelebilir.”

Carrie’de, maviler ve kırmızılar dönüşümlü kullanılırken, Sissy Spacek’in karakterinin anlık zafer hali (cool blues) ile işkencecilerinin çekimlerinde kullanılan kırmızı arasında güçlü bir kontrast oluşturulur.

Brian-De-Palma

Carrie – GÜnah Tohumu. Sisy Spacek

Brian-De-Palma
Carrie – Günah Tohumu. SISSY SPACEK ve PIPER LAURIE

O acımasız şaka uygulanırken Carrie’nin serin mavi dünyası kırmızı ışık ve fantastik  parıltılar tarafından istila edilir ve izleyici filmin kaotik doruk noktasına görsel olarak yönlendirilir.

Başlıca tematik kaygılarından biri olan, “şiddetin karakterleri üzerindeki dönüştürücü etkisini” iletir.

De Palma uzun süre şiddete maruz kalan iyiliğin nasıl kötülüğe dönüştüğünü renklerle anlatır.

Soğuk-cool renklerden sıcak renklere geçiş gibi; sahne veya karakteri kaplayan mavi veya yeşilin rahatlatıcı dünyasının, kırmızı veya kahverengiye dönüşümü gibi.

Brian-De-Palma-3

Yaralı Yüz

Brian-De-Palma
Al Pacino ve Penelope Ann Miller. Carlito’s Way

Doğaüstü ile ilgisi olmayan filmlerde bile De Palma’nın renk kullanımı hipnotik, canlı ve halüsinasyoneldir.

De Palma’nın Estetik saplantılarından biri, filmin hayata benzeyen ama olmayan bir araç olarak yapaylığı; “filmselliği”dir.

Hitchcock gibi De Palma da sinemanın algı ve bilinç üzerinde oynadığı hilelerden etkilenmiştir.

Her iki öğe de yanlışlıkla bir cinayet kaydeden Hollywood ses kayıt teknisyeni hakkındaki ihmal edilmiş bir film olan Blow Out’ta (1981) açıkça görülür.

Filmin sinematografisi Vilmos Zsigmond’a yapım tasarımı da Paul Sylbert’e aittir.

Ve bu iki teknik sanatçı filmde bizimkine benzeyen ama yine de tamamen yabancı, ürkütücü bir psikolojik alanı başarıyla yaratırlar.  

Brian-De-Palma
Blow Out. John Travolta

De Palma, rengi hem bir anlatı aracı olarak hem de sinema ve gerçekliğin doğasını, ikisinin birleştiği ve nerede ayrıldıklarını keşfetmenin bir yolu olarak izleyiciye sunar.

De Palma’nın sinematik hayallerini tasarlamak için renk psikolojisini nasıl kullandığını keşfetmek her film yapmak isteyen kişinin peşinde koştuğu bir hayaldir.

Flmografi:

  1. Carlito’nun Yolu – Carlito’s Way (1993)2. Patlama– Blow Out(1981)
  2. Dokunulmazlar– The Ontouchables(1987)
  3. Görevimiz tehlike – Mission İmpossible (1996)
  4. Günah tohumu – Carrie (1976)
  5. Yaralı Yüz – Scarface (1983)
  6. Gizli kuvvet – The Furry (1978)
  7. Savaş Günahları – Casualities of War(1989)
  8. Cennetteki Hayalet – Phantom of The Paradise(1974)
  9. Cani – Dressed to Kill (1980)

Kaynakça: IMDB.