El Kameraları ile Yapılan Hareketli Çekimler.

El Kameraları ile Yapılan Hareketli Çekimler.

Son dönemlerin popüler çekim tekniği elde taşınan kameralarla hareketli ve takipçi çekimler yapmak.

Örneğin; Alejandro González Iñárritu, “Birdman (The Unexpected Virtue of Ignorance)” ve

Darren Aronofsky “Black Swan – Kara Kuğu”, bu tarz çekimlerden hoşlanan yönetmenlerin başında gelir.

El kameraları ile çekim yaparken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ve belki de en önemlisi, izleyiciyi rahatsız eden ve görüntüyü bozan titrek bulanık kareler elde etmemek olmalıdır.

Piyasada çok sayıda güçlü kamera sabitleyiciler varken artık bu eskisi kadar büyük bir sorun olmaktan çıktı diyebiliriz.

Steadicams’tan kaydırıcılara kadar, çekimlerinizi stabilize etmek için kullanabileceğiniz sayısız araç var.

Birçok film yapımcısı gibiyseniz, muhtemelen bir projenin çekimlerinde yanınızda getirdiğiniz birkaç tane olur.

Buna rağmen bazen konunun gereği veya daha basit ve sade görüntüler elde etmek gibi sanatsal bir amaçla eski model yöntemlere de baş vurmak gerekebilir.

Yani, bazen eski moda iyi bir el tipi kamera projenizin ihtiyaç duyduğu bir şeydir.

Bir film çekerken verdiğiniz her karar bilinçli bir karar olmalıdır. El Kameraları ile çalışmayı seçmek de farklı değildir.

Başka bir deyişle, tembel olduğunuz için veya bir sabitleyiciniz olmadığı için değil belirli bir anlatım peşinde koştuğunuz için veya çekim mekanının fiziksel şartlarından dolayı El Kameraları’ nı seçmelisiniz.

Gereksiniminizi karşılayacak en iyi seçimin ne olduğunu saptamaya bazı soruları cevaplandırmak yararlı olabilir.

  • Yeterli zamanınız var mı?
  • Bir sabitleyici ile etrafta dolaşmakla meşgulken önemli çekimleri kaçırma riski altında mısınız?
  • Bir sabitleyici ile uzun süre çekim yapabilir misiniz yoksa çok mu yorulursunuz?
  • Sabitleyicinizi çekim mekanına taşımak pratik midir?
  • Pürüzsüz kamera sabitlemesi görsel anlatımınız için doğru seçim mi yoksa dağınık, öngörülemeyen el tipi cihazlar daha etkin görüntüler mi verecektir?
  • Görüntülerinizle ne anlatmaya ne çalışıyorsunuz?

Elde taşınan kamera ile çalışma seçiminizin- çekiminiz/sahneniz/filminiz/vb.- için doğru karar olduğuna karar verirseniz, bir sonraki adım elde nasıl çekim yapılacağını öğrenmektir.

Bu durumda, siz ve kameranız arasında çok noktalı bir temas oluşturmak yararlı olacaktır.

Bunu yapmanın bir yolu, kamera kayışınızı boynunuza geçirmek ve gerginlik yaratmak için kameranızı önünüzde tutmaktır. (Bu, üç temas noktası oluşturur: boynunuz ve iki eliniz.)

Şimdi, bu sihirli bir şekilde süper dengeli çekimler yaratmayacak, ancak kayış olmadan çektiğiniz çekimlerden kesinlikle daha kararlı olacak. Ayrıca, hareket ederken ayaklarınıza fazla yük bindirmemek, hafif olmak, vücut hareketlerinizi mümkün olduğunca pürüzsüz ve yavaş tutmaya dikkat etmek de gerekir.

Son olarak, yakınlaştırmaktan kaçınmak isteyeceksiniz, çünkü bu sadece herhangi bir hareketi büyütmeye yarar.

Bunun ötesinde, post- prodüksiyonda istenmeyen titremeleri her zaman temizlemek mümkündür.

Otomatik sabitlemeye sahip kameraları ve lensleri kullandığınızdan emin olmayı da deneyebilirsiniz.

 

Ses ve Müzik Filmler’de Kullanımı

Bir eksperosyonist yönetmen olan Alfred Hitchcock filmlerinde Hollywood stüdyolarında geleneksel olarak kullanılan Ses ve Müzik yöntemine fazla uymadı. Bu yöntemde ses kuşağı üç kategoriye ayrılırdı; diyalog, ses efektleri ve müzik. Son miksajda bu üç farklı kuşak birleştirerek ana ses kuşağını oluşturur. Hitchcock bu farklı ses kuşaklarının ayrı ayrı işlevleri üzerinde durmayarak onları bir bütün olarak ve görüntüsel anlatımı pekiştiren bir dil olarak görmüştür.

Filmlerinde bazen müzik yerine doğal ses efektlerini, bazen efekt yerine müziği, bazen de bunların karışımlarını kullanmıştır; “Birds –Kuşlar” filminde kuş sesleri müziği, “Psycho – Sapık” filminde keman vuruşları bıçak darbelerini taklit eder.

Kuşlar filmindeki kuş sesleri çoğu kez kuş görüntülerinden daha ürkütücüdür.

Kentcuky Üniversitesinde ders veren bir müzik profesörünün oğlu olan ve filmlerinin müziklerini kendi yapan John Carpenter’a göre film müziği kesin olmalı ve ifade edilmeye gereksinim duymamalıdır.

Müziğin izleyici için sadece bir dinleti olmaktan çıkıp onu etkileyen ve yönlendiren bir araç olması gerektiğine inanır.

Jerry Bruckheimer, Michael Bay, Tony Scott Hollywood’un en yüksek bütçeli filmlerine (Pirates of Caribbean 2003, Transformers 2007, Top Gun 1986) imza atan yönetmen ve yapımcılardır. Aksiyon dolu filmlerindeki erkeksi ve militer hava filmlerin müziklerine de yansır. Hollywood tabiriyle ‘Sinerji’ denilen bu tarz, film yapımına ve pazarlamasına multimedya’ya yönelik bir yaklaşım getirir; (Film + Film Müziği + Video = Gelir.)

Ses ve Müzik’ i filmlerinde en etkin bir şekilde kullanan yönetmenlerin başında Daren Aronofsky gelir.

Darren Aronofsky “Pi” (1998), “Requiem for a Dream” (2000), “The Fountain” (2006), “The Wrestler” (2008), “Black Swan” (2010), “Noah” (2014) gibi filmlerinde ses tasarımını ifade aracı olarak kullanmıştır. Aronofsky hikayelerinde gerilimi, kahramanlarının yaptığı seçimler üzerinden yaratır; onları öyle yerlere, konumlara sokar, öyle yerlere taşır ki yaptıkları seçimler ya ölüm ya da akıl sağlığını yitirmekle sonuçlanacaktır.

Aronofsky ekranda yer alan tuhaf hikayelerle izleyicileri içine çektikten sonra ses efektleriyle onlar üzerinde çalışmayı sürdürür.

Kahramanın işkencesinin zaman zaman ses ve müzikdir.

Ses yoluyla hikaye anlatımının ustasıdır yönetmen.

‘Black Swan – Siyah Kuğu’ filmi bunun en mükemmel örneklerinden biridir.

Ses-ve-Muzik
Ses-ve-Muzik

Ses ve Müzik bu filmde adeta bir yan karakter gibidir.

Taleplerini kahramana empoze eder. Günlük yaşamda deneyimlediğimiz sesler -metro, şehir gürültüsü, insan fısltıları vs – anlatılan hikayeyi izleyici gözünde  netleştirirken kahramanın duygusal çalkantılıranı da tetikler.

Bu filmdeki seslerin katkısı olmadan, tehlike duygusu sönebilir ve yanılsamalar eksik kalarak bir karakterin hayal gücünün sınırlarını zorlaması engellenebilir.

Aronofsky Ses yoluyla sembolizmi de başarıyla kullanır.

“Pi” de kahramanın karşısındaki kişiye sesini duyuramaması veya bağırdığnda ağzından tek bir kelime bile çıkmaması kendi içinde boğulmuşluğunun ve izolasyonunun en güzel ifadesi değil midir? Bu durum gerçekten olduğu gibi de gösterilebilr veya bir metafor olarak da kullanılabilir. Bir anlamda, hiçbir şey söylemeden temayı duyurarak filmin anlamını izleyiciye vurucu bir şekilde aktarır.

Ses-ve-Muzik-2
Ses-ve-Muzik-2

 

 

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins ve Işık

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins

Ünlü Görüntü Yönetmeni Roger Deakins’in ışık kullanımındaki becerisini ve uyguladığı pratik yöntemleri ‘Blade Runner 2049’ üzerinden tartışmakta fayda var.

‘Blade Runner 2049’

Yönetmen: Denis Villeneuve

Görüntü Yönetmeni: Roger Deakins

Blade Runner Film Serisi

Senaryo: Hampton Fancher ve Michael Green.

Oyuncular: Ryan Gosling, Harrison Ford, Jared Leto, Robin Wright, Ana de Armas, Carla Juri, Mackenzie Davis, Edward James Olmos.

Bir devam filmi olan ‘Blade Runner 2049’ izleyiciyi ilk filmde anlatılan hikâyeden tam 30 yıl sonrasına götürüyor. Los Angeles Polis Departmanı’nda görev yapan Memur K. toplum yaşamını kaosa sokacak olan ve uzun zamandır saklı kalan bir sırrı açığa çıkartır. Korkunç bir felaketi önleyebilmesi için eski ödül avcısı Rick Deckard’ı bulması şarttır.

İngiliz asıllı 72 yaşındaki görüntü yönetmen Roger Deakins tam 15 kez Oscar’a aday gösterilmiş ve hep ünlü yönetmenlerle çalışmış çok başarılı bir isim. Bir dönem Ethan Coen, Joel Coen filmlerinin değişmez görüntü yönetmeni iken son dönemlerde Denis Villeneuve filmlerinin değişmez görüntü yönetmeni olmuş. Sam Mendes, Martin Scorsese de birlikte çalıştığı bazı diğer ünlü isimler. 2015 yılında Joel ve Ethan Coen’ in senaryosunu yazdığı, Angelina Joli’nin yönettiği “Unbroken – Boyun Eğmez” filminin görüntülerini çekmiş.

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins ‘in Oscar ödüllerine En Başarılı Görüntü Yönetimi Dalında aday olup da kazanamadığı filmler de yıllara göre sırasıyla şöyle;

Sicario (2016), Unbroken (2015), 

Prisoners (2014), Skyfall (2013), 

True Grit (2011), The Reader (2009), 

The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2008), 

No Country for Old Men (2008),

 The Man Who Wasn’t There (2002), 

O Brother, Where Art hou? (2001), 

Kundun (1998), Fargo (1997), 

The Shawshank Redemption (1995) 

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins, 2018 yılında altın Oscar heykelciğini ‘Blade Runner 2049’ ve 2019 yılında Sam Mendes’in yönettiği “1917” filmi ile nihayet evine götürmeyi başardı.

“Blade Runner 2049” Ridley Scott’un yönettiği ve artık bir kült klasiği konumundaki 1982 versiyonunun kara film tadını taşımakla beraber efekt teknolojisinin bu günkü konumunun bir nişanesi olurcasına fabrike edilmiş kadife yumuşaklığında saydam distopik bir gelecekte görüntüleniyor.

Gökyüzüne uzanan gökdelenlerin ve havada uçan arabaların görüntülerinin pekiştirdiği bu ortamda birçok filmin ana teması olan bir aşk hikayesinin duygusal kareleri de oyuncuların yakın plan çekimleri ile seyirciye taşınıyor.

Kamerayı da kendi kullanmayı seven Görüntü Yönetmeni Roger Deakins kendi tabiriyle “ürkütücü bir gerçeklik” yaratabilmek için karakterlerin çevresinde yer alan öğelerin mümkün mertebe az gösterilmesinden yana olduğunu söylüyor. Buna örnek olarak da Budapeşte’deki bir stüdyoda 1 milyon galonluk su tankında sadece araçtan gelen ışıkların ana ışık olarak kullanıldığı mini denizaltı sahnesinin çekimlerini veriyor. “Okyanusu göstermenize hiç gerek yoktu; sadece suyun yansımalarını ve çarpışmaya kadar olan sürede aracın soğuk renkli farlarını göstermeniz yeterliydi. Sonra aracın içinden gelen daha sıcak renkli ışık aksiyonun olduğu küçük alanı aydınlatsın tamam; karanlık tarafında sarılmış olmanın duygusu gerekli gerilimi yaratır.”

Filmde ARRI ALEXA XT Studio kameralar ve Master Prime objektifler kullanılmış. 

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins’in set aydınlatmalarına getirdiği bir yenilik ise, adeta onun imzası haline gelmiş olan, kendi buluşu “Ring Lights – Çember Işıklar”.

Bunlar tahtadan yapılmış büyük bir çembere 5 inch (12.5cm) aralıklarla yerleştirilmiş 200/300 watt halojen ampullerden oluşan basit sistemler. 

Veya üzerlerine 200 adet 75 watt’lık ev tipi ampul yerleştirilmiş altıgen şeklinde eş merkezli 5 adet alüminyum şeritten oluşabiliyor. 

En büyük altıgen 15 feet (4.5 mt) en küçüğü ise 3.5 feet (1 mt) genişliğinde.

Bu çember ışık sistemi bir motorun hareket ettirdiği zincir yardımıyla çekim yapılacak alanın tam merkezine tepeye yerleştiriliyor. Yerleştirildiği yüksekliğe göre değişse de genelde toplam ışık verimi yaklaşık 17kW civarında. Bir dimmer sistemi ile gerekirse ışık gücü %40 azaltılabiliyor.

Filmin bazı sahnelerinde- Jared Leton’un canlandırdığı Niander Wallace karakterinin ofisi- iki eş merkezli daireye yerleştirilen 256 ARRI 300-watt Fresnels lambalar kullanılmış. Kapaklar çıkarılarak lamba kafalarının birbirine temasları sağlanmış ve gökyüzünden süzülerek parlayan güneş ışığı ve gölgesi etkisi yaratılmış. 

Budapeşte’deki Origo ve Korda stüdyolarında yapılacak 90 günlük çekim için 9 haftalık bir hazırlık süresi yaşanmış ve çekimlerde 20 kişilik aydınlatma ekipleri ile çalışılmış.

 

 

 

“Görünüm Oranı – Aspect Ratio” ve Sinemasal anlatım.

“ Görünüm Oranı – Aspect Ratio”

Sinema görüntüleri bir dil oluşturacak şekilde anlamlı bir biçimde birbirine ekleyerek izleyiciye bir şey anlatmaya, bir kavramı açıklamaya, bir düşünce veya iletiyi ulaştırmayı amaçlar.

Filmdeki her görüntü tek başına bir anlam taşıyabileceği gibi kendinden önce veya sonra gelen görüntülerle birlikte çok değişik anlamlara kavuşabilir.

Yani sinemanın dili görüntüdür.

Sinemada bir hikaye anlatıcısı olmak sadece bir senaryo üzerinde çalışmak anlamına gelmez. Bir hikaye anlatıcısı olmak, hikayenin en iyi versiyonunu yaratmak için her türlü görsel tekniği kullanmak demektir..

Ancak bu sadece kamera hareketleri demek değildir.

Görüntünün salt kendisidir.

“Görünüm Oranı – Aspect Ratio”, görüntünün ekranda  nasıl  göründüğünü saptayan önemli bir parametredir.

Bir görüntünün görünüm oranı da görüntü karesinin en boy oranı yani genişliği ve yüksekliği arasındaki oran olarak tanımlanır.  Genellikle iki nokta üst üste işaretiyle ayrılmış iki sayı olarak  yazılır. Sayılar  arasında bir “x”  ile de yazılabilir. 16:9, 3×4 gibi.

Bir TV monitorü de söz konusu olduğunda en boy oranı, ekranın genişliği ve yüksekliği arasındaki orandır. Yükseklikteki her H pikseli için genişlikte W pikselleri  olarak yorumlanan W: H biçiminde not  edilir.

Yeni bir PC monitörü veya belki de bir TV ekranı satın alırken, “En Boy Oranı” adı verilen spesifikasyona rastlarsınız.

İlk sayı son sayıya kıyasla ne kadar yüksek olursa, ekran yükseklikle karşılaştırıldığında o kadar geniş olur.

Günümüzde çoğu monitör ve TV, 16: 9 (Geniş Ekran) en boy oranına sahiptir.

UltraGeniş olarak da adlandırılan 21: 9 en boy oranına sahip daha fazla oyun moniörü görüyoruz. Ayrıca 32:9 en boy oranına veya ‘Süper Ultra Geniş’e sahip monitörler de vardır.

Daha az popüler olan ve eskiye ait en boy oranları 4: 3 ve 16: 10’dur, ancak bu en boy oranlarına sahip yeni monitörler bulmak günümüzde zordur.

En boy oranlarının ve ilişkili ekran çözünürlüklerinin bir listesi aşağıda verilmiştir:

32:9 en boy oranı: 3840×1080, 5120×1440

21:9 en boy oranı: 2560×1080, 3440×1440, 5120×2160

16:9 en boy oranı: 1280×720, 1366×768, 1600×900, 1920×1080, 2560×1440, 3840×2160, 5120×2880, 7680×4320

16:10 en boy oranı: 1280×800, 1920×1200, 2560×1600

4:3 en boy oranı: 1400×1050, 1440×1080, 1600×1200, 1920×1440, 2048×1536

Seçilecek en boy oranı kişisel tercihinizin yanı sıra ne tür bir içerik izlediğinize de bağlıdır.

16: 9, 1920×1080 ve 4K dahil olmak üzere en yaygın monitör  ve  TV çözünürlükleri için kullanıldığından en yaygın en boy oranıdır. Dahası, 16: 9 en boy oranı, hem 4: 3 hem de 21: 9 içeriği düzgün bir şekilde görüntüleyebildiği için çok yönlüdür.

Oyun söz konusu olduğunda, ultra geniş monitörler daha geniş görüş alanı nedeniyle büyük avantajlar sunabilir. 

Sonunda, uygun gördüğünüz en boy oranını kullanmalısınız. Örneğin, bazıları film izlerken daha geniş bir görüntüye sahip olmayı tercih eder.

Gorunum-Orani-–-Aspect-Ratio
TV Monitörü

“Görünüm Oranı – Aspect Ratio” nın sinemasal önemini anlatabilmek için bu parametreyi aynı bir filmde değişik değelerde kullanmayı çok seven Yönetmen Spike Lee ve “Da 5 Bloods – 5 Kan kardeş” filmini görüntü yönetmeni Newton Thomas Sigel ile Slate dergisinde yapılan bir söyleşiden alıntılar yapmak yararlı olacaktır. 

Filmin konusu, ölen takım liderlerinin kalıntılarını ve orada görev yaparken gömdükleri hazineyi aramak için ülkeye dönen dört yaşlı Vietnam Savaşı gazisinden oluşan bir grubun hikayesini anlatıyor.

 Film bir dijital platform olan Netflix de 12 haziran, 2020 de gösterilmiş.

Filmde farklı zaman periyotlarını ve mekanları vurgulmak için dört farklı “Görünüm Oranı – Aspect Ratio” kullanılmış.

  1. Ultra geniş 2.39: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”

 Ultra geniş çekim dünyasında en iyi sonuçları veren bir format. Görsel olarak, bir filmin en etkileyici kısmı kapsamıdır. Büyük TV ekranında veya bir sinema salonunda izlediğinizde geniş kapsama alanı sürükleyicidir. Genellikle şehir çekimlerinde kullanılan bu format şehirdeki normal yaşamı tüm yönleriyle gösterir.  Ho Chi Minh CityBangkok ve Chiang Mai. gibi şehir çekimlerinde bu format kullanılmış. Kan kardeşler hakkında olan bu filmde çok önemli olan grup çekimleri için de ideal format.

Gorunum-Orani-–-Aspect-Rati

  1. 1.33: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”

Spike Lee 1960 yılların Vietnam Savaşı dönemine yapılan geri dönüşlerde ise biraz da nostaljik olmak gerektiğini düşünmüş.

Bu amaçla Netflix’in tüm itirazlarına rağmen Dijital yerine o dönemde 16mm film stoğu kullanıldığı için bu eski tip formatla çekim yapılmış. Sonra film görüntüsündeki gren (tanecıkli) yapı dijital olarak temizlenmiş.

Gorunum-Orani-–-Aspect-Ratio-2

  1. 16: 9 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”

Çete ormana doğru yola çıktığında, hayat farklılaşıyor. Anılar gerçeklikle harmanlanıyor.  Bunu ekranda gösterebilmek için 16: 9  gibi bir  en boy oranı kullanılmış ama dijital çekim yapılmış.

Sigel, bir Netflix şovu olduğu için, şovun zarfı veya şovun ambalajı  dediğimiz şeyin temelde 16: 9 formatı  olduğunu düşünüyormuş. Böylece çerçeve,  Ho Chi Minh  Şehri’ndeyken 2.39: 1ve ormanda 16:9 olarak devasa gölgelik oluşturup grubu sarmalamış. 

Gorunum-Orani-–-Aspect-Ratio-3   

  1. 2.39: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”

Grup yüzen bir pazarı tekneyle gezerken o dönemin popüler sistemi olan Super 8 kamera ile çekim yapıyorlar. Bu kısa sahne de aynı o dönemde olduğu gibi super8 kamera ile çekilip 2.39: 1’e dijital olarak dönüştürülmüş. Ayrıca tam oranı tutturmak için siyah kuşaklar kullanılmış.

Bu bir dönem müzik videolarında bir eğilim olan, ancak uzun metrajlı filmlerde nadiren kullanılan bir estetik.

Gorunum-Orani-–-Aspect-Ratio-4.

 

 

 

 

Tom McCarthy ve “Spotlight” filmi.

Tom McCarthy

Thomas Joseph McCarthy 7 Haziran, 1966) da New Providence, New Jersey, de dünyaya geldi.

İrlanda asıllı bir ailenin oğlu.

Yönetmen, Senaryo Yazarı ve de oyuncu. 

Tom McCarthy genellikle Bağımsız Filmler üreten bir sinemacı.

The Station Agent (2003), The Visitor (2007), Win Win (2011), Spotlight (2015), Stillwater (2021)

gibi.

Yönetmen: Tom McCarthy

Yazarlar: Josh Singer, Tom McCarthy

Cast: Mark Ruffalo, Michael Keaton,Rachel McAdams, John Slattery, Stanley Tucci.

“Spotlight” En İyi Film, En İyi Senaryo dallarında 2015 yılında Oscar ve En İyi Senaryo dalında BAFTA ödülü kazanmış bir film.

En İyi Yönetmen dalında da Tom McCarthy Oscar ve BAFTA’ya aday gösterilmiş.

Epey zaman geçmesine rağmen güncelliğini günümüzde de koruyan bir hikayeye sahip.

Ve bu gidişle gelecekte de bu güncelliği koruyacak gibi ne yazık ki….

Spotlight, 2002 yılında Boston Globe gazetesinde yayımlanmaya başlayan uzun soluklu bir haber dizisininden yola çıkıyor.

 Sonunda Boston’u ardından tüm Amerika’yı ve Katolik dünyasını sarsan bir skandalın açığa çıkarılma öyküsüne dönüşüyor.

Gerçek bir olaydan yola çıkan film. 1976 yılında bir rahibin çocuk tacizi suçuyla karakola götürülmesi ardından serbest bırakılmasıyla başlıyor.

Bu olay başta büyük yayın organları olmak üzere Medyanın ilgisini çekmiyor.

 Sinemasal mekanın akışı içinde hikaye 2001 yılının Boston Globe gazetesinde tekrar hatırlanıyor.

Bu arada gazetenin başına- dışarıdan biri – olduğu için de hoş karşılanmayan yeni biri getirilmiştir. Marty Baron’un ilk işlerinden biri, gazetenin uzun soluklu ve derinlemesine araştırmalar yapan ‘Spotlight’ ekibine start vermek oluyor.

70’lerden beri kim bilir kaç kez meydana gelmiş olmasına rağmen, görmezden gelinen, ya da örtbas edilen onlarca vaka böylelikle yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlıyor.

‘Spotlight’ ekibinin uzun soluklu çalışması (2003 yılında Globe’un Pulitzer ödülü kazanmasını da sağlayan haber dizisi) hâkim çevreleri huzursuz ediyor.

Katolik Kilisesi’nin veya Kiliseyle iş birliği içindeki pek çok kişi ve kurumun, çocuk taciz ve tecavüzlerine nasıl göz yumdukları ve olayları profesyonelce nasıl örtbas edildiği gözler önüne seriliyor.

Sırf Boston’da yüze yakın rahibin taciz veya tecavüz ettiği neredeyse bine yakın çocuk olduğu gerçeği açığa çıkıyor.

Gazeteye basılan ilk haberle birlikte ise, yıllardır susan ya da susturulan ve ciddi travmalar yaşayan insanlar konuşmaya başlıyor. Katolik Kilisesi’nde taciz ve tecavüzün ne derece yaygın ve sıradan olduğu da böylece ispat edilmiş oluyor

Tom McCarthy, bu gazetecilik başarı hikâyesini dramatik sansasyonel tarza yönelmeden belgesel tadında izleyicilere aktarıyor.

Spotlight’ın ele aldığı meseleyi sunma konusunda da etik açıdan temkinli davrandığı söyleyebiliriz.

Film bize büyük ölçüde Alan J. Pakula’nın Robert Redford ve Dustin Hoffman’ın baş rolleri paylaştıkları 1976 yapımı ünlü filmi “Başkanın Bütün Adamları” nı anımsatıyor. Watergate skandalının ortaya çıkmasını sağlayan The Washington Post gazetesi muhabirleri Carl Bernstein ve Bob Woodward’ın yazdıkları kitaptan uyarlanan bir film “Başkanın Bütün Adamları”.

Her iki film de gazetecilerin, tanık bulma, delil toplama gibi süreçlere sadık kaldığı bir araştırmacı gazetecilik filmi

Tom McCarthy geçmişte kalan üstü örtülü gelmiş bir gazetecilik olayını gerçekliğe sadık kalarak perdeye aktarmayı tercih etmiş. Filmin karakterlerin tek özellikleri, araştırma yapıyor olmaları ve gerçeği kovalamaları. Günümüz filmlerinin aksine kişisel hayatlarına dair az sayıdaki sahne de yine tamamen konuya hizmet etmek üzere var.

Film ve Dizilerde Görüntüleme – Netlik Derinliği :

Film ve Dizilerde Görüntüleme

Netlik derinliği (Alan Derinliği – DEPTH OF FİELD) kameranın önünde yer alan bir sahnenin kabul edilebilir netlikte olan en yakın ve en uzak noktaları arasındaki mesafedir.

Eğer sığ bir netlik derinliği ile çalışırsanız konunun tümü net görüntü vermez.  Sahnenin önü ve arkası net olmayabilir. Bu da resmi bozan ön ve arka planların izole edilebilmesi için kullanılabilir.

Veya özel bir etki yaratmak için zaman zaman tercih edilebilen bir durumdur.

Netlik Derinliği fazla olan çekimlerde ön ve arka plan her ikisi de nettir.

Film ve Dizilerde Görüntüleme ’de bu tarz bir kamera efekt’i kullanımının anlatıma ve estetiğe büryük ölçüde katkısı vardır.

Konu – mercek mesafesi, merceğin odak uzunluğu, f-stop değeri netlik derinliğini etkileyen faktörlerdir.

Sabit bir obje mesafesi için mercek açıklığı küçüldükçe netlik derinliği artar, büyüdükçe azalır.

Odak uzunluğu fazla ise netlik derinliği küçüktür.

Kısa ise netlik derinliği fazladır.

Örneğin, geniş açı mercekler daha geniş netlik derinliğine sahiptir.

Telefoto mercekler ise kısa netlik derinliğine sahiptir.

  Film ve Dizilerde Görüntüleme – Netlik Derinliği’ni etkileyen faktörler:

  • Netlik derinliğini etkileyen dört faktör vardır; algılayıcının boyutu, netlik halkası üzerinde seçilen mesafe, objektifin odak uzunluğu, f stop değeri.
  • Kamera algılayıcısında kullanılan CCD’nin boyutu ne kadar büyükse netlik derinliği o kadar azalır.  2/3-inch boyutlu üç yongalı bir video kamera ile çekim yapıldığında netlik derinliğinin film kamerasına ve tek yongalı bir kameraya göre çok daha fazla olduğunu görülür.
  • 35mm film boyutuna sahip olan CCD ve CMOS yongalara sahip olan kameralar ile netlik derinliğini azaltmak olasıdır.
Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme
Ön Plan Net Arka Plan Bulanık

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-2
Ön Plan Bulanık Arka Plan Net

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-3-
Ön ve Arka Plan Bulanık Orta Plan Net

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-4.
Net Görüntü.

 

 

 

Kamera Görüş Konumu Nedir? – Görsel Hikaye Anlatımındaki Önemi

Kamera Görüş Konumu

Sinema, yönetmenin anlatacaklarını, bir görüntü aygıtı ile senaryonun getirdiği çizgide çeşitli Kamera Görüş Konumları’nı kullanarak gerçekleştirmesi demektir. Yani o yönetmenin, oyuncu-teknik eleman işbirliği ile, görüntüsel çalışmasının ve yorumunun bir anlamı vardır. Bu da bir yerde o yönetmenin öznel ‘dilini’ oluşturur.

Nesnel Kamera Görüş Konumu;

Nesnel kamera kenar bakış açısından kayıt yapar.

Seyirci sahneyi görünmeyen bir gözlemcinin gözlerinden izler.

Görüntülenen insanlar kameradan habersizdirler ve asla kameraya bakmazlar.

Belirli bir sahne o sahne içinde yer alan herhangi bir kişinin bakış açısından sunulmadığı için kişisel değildir.

Sinema da en fazla kullanılan Kamera Görüş Konumları’ndan biridir.

Nesnel bakış açısında hikaye – edebiyattaki 3. tekil şahıs gibi – dışarıdan bir gözlemci tarafından aktarılır. Sinemada nesnel bakış açısına ‘herşeyi bilen bakış açısı’ (omniscient point of viem) da denir. Burada seyirciler karakterin bilincini aşar, olayları daha geniş bir perspektiften izlerler.


Örneğin; karakterin bilmediği ve farkında olmadığı şeyleri ve durumları görürler.


Örneğin; Alejandro González Iñárritu’nun ”The Revenant – Diriliş”, 2015 ve “Bird Man – Cahilliğin Umulmayan Erdemi”, 2014 filmlerinde el kamerası ile yapılan uzun ve kesintisiz çekimler bu tip bakış açısını kullanır.
Senaryolarda hikayeler bir ya da daha fazla karakterin gözünden anlatırken belli yerlerde nesnel bakış açısı kullanılarak seyirciye büyük resim gösterilir. Aksiyon ve gerilim filmlerinde ana karakterin peşinden gelen adamları, uzay gemilerini ya da yaratıkları görürüz.

Filmlerde bakış açısı önemli bir konudur. Senarist de hangi bakış açısını ne zaman kullanacağına karar vermelidir. Seyirciler filmi izlerken bunların bilinçli olarak farkında değillerdir, ama senaristin bu konuda bilinçli davranmasını gerekir.


Öznel Kamera Görüş Konumu:

Öznel kamera sahneyi kişisel bir bakış açısından filme alır.

İzleyici ya film içindeki belirli bir kişi ile özdeşleşerek olayları onun gözünden izler ya da olaylara kendi başına etkin bir katılımcı olur.

Örneğin; kamera hız yapan bir otomobilin içine, düşen bir uçağın pilot kabinine, freni tutmayan bir trene yerleştirilerek seyircinin olaya dahil edilmesi ile izleyicinin heyecanı doruk noktasına çıkarılabilir. Böylece kamera filmi izleyen kişinin gözleri gibi davranarak dramatik etki büyük ölçüde arttırılır.

Filmlerde öznel bakış açısı (first person point of view – kahramanın görüş noktası), olaylara bir karakterin bulunduğu taraftan bakmak anlamına gelir.


Hemen hemen her sahnede olan karakteri takip eder, o ne yaşıyorsa biz de onu görürüz.

Böylelikle bir çocuğun, bir askerin, ya da bir fahişenin hayata bakışını ve duygularını anlar, onların deneyimlerine ortak oluruz.
“American Psycho”, 2000 de takıntılı bir işadamının giderek bir psikopata dönüşmesini izler, başından geçenlere onun bakış açısından tanık oluruz. Taxi Driver” ,1976 da yalnız bir taksi şoförünün yaşadığı dramatik olayları ve şehri onun gözünden takip ederiz.


Öznel bakış açısı bize karakterin bilinç durumunu yansıtır. Karakter paranoyak biriyse, filmdeki herşey paranoyakça gözükür. Kısaca dünyaya onun gözleriyle bakarız.
Öznel bakış açısı film içinde bir karakterden diğerine geçebilir. Böylece hikayeyi daha iyi anlar, olaylara farklı yönlerinden bakarız.
Örneğin;” Go”, 1999 filminde bir yılbaşında yaşanan olaylar üç bölümde anlatılır. Her bölümde farklı karakterlerin kendi yaşadıkları gösterilir.”Magnolia”, 1999 ve “Babel”, 2006 gibi filmlerde de bakış açılarının bu şekilde değiştirildiğini görüyoruz.

Nesnel bir kamera çekiminden birdenbire öznel kamera çekimine geçilirse seyircinin ilgisi de artar.

Örneğin; sahnede bir karakter belirdiğinde sahnenin nesnel kamera çekiminden bu kişinin gözlerinden yapılan öznel çekime geçildiğinde seyirci bu kişinin yerine geçerek artık onun gördüklerini görür ve aynı duyguları yaşar.

Bir bina, duvarda asılı bir tablo, bir odayı süsleyen mobilyalar gibi nesnelere bakan bir kameranın ardından bir karakterin yakın çekimi gelirse izleyici kendi gördüğü şeylerin oyuncunun gördüğü şeyler olduğunu düşünecektir.

Bir sahnedeki diğer oyuncular doğrudan kamera merceğine baktığında izleyici kendini kahramanın yerine koyarak tüm bu bakışların odak noktasında olacaktır

Öznel oyuncu nesnel bir çekim ile sunulduğunda ve kamera bu oyuncunun yerini aldığında seyircinin her şeyi onun gördüğü gibi görmesi gerekir.

Oyuncu her hareket ettiğinde kamera da benzer şekilde hareket etmelidir.

Örneğin oyuncu (kamera) bir odaya girebilir, biri ile konuşabilir, telefona bakabilir veya odadan çıkabilir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta o sahnedeki diğer oyuncuların herhangi bir aksiyon anında o oyuncuya bakarken kameraya bakmaları gerektiğidir.

Öznel kamera tekniği çok uzatılırsa – ana karakterin suratının görünmesini engellediği ve diğer oyuncuların konuşma ve eylemlerine verdiği tepkiyi göstermediği için – seyirci üzerinde sıkıcı bir etki yaratabilir.

Öznel kameranın dramatik filmlerde en başarılı kullanımı geriye dönüşler veya özel efektler tarzında nesnel çekimlerin arasına yerleştirilen çekimlerdir. Zira bu durumda izleyen kişi en yoğun kişisel ilişkiyi oluşturacak şekilde kendisini oyuncunun yerine koyar veya kameranın merceğini kendi gözü olarak görür.

Görüş Noktası Kamera Görüş Konumu:

Görüş noktası kamera açısında sahne belirli bir oyuncunun bakış açısından görüntülenir.

Bu kamera açısı öznel ve nesnel kamera açıları arasında bir konuma sahiptir.

Öznel çekimde kamera perdedeki oyuncunun yerini alırken, bu çekimde izleyici olayları belirli bir oyuncunun gözünden görmez sanki o oyuncunun yanında durup olaylara bakıyormuş gibi olur.

İki kişi karşılıklı konuşurken omuz üzerinden yapılan çekimlerde hem bu iki karakter arasındaki ilişki vurgulanır, hem de seyirci karakterlerin yanına taşınır.

Böylece izleyicinin olaya daha fazla katılımı sağlandığı gibi, seyircinin gözlediği karakter üzerinde de bir vurgu yapılmış ve o karakter daha üstün bir konuma taşınmış olur.

Görüş noktası çekimleri aynı zamanda bir nesnel kamera uygulaması olduğu için diğer oyuncular objektife baktığında izleyici irkilmez.

Bir öncesinde perde dışına bakan bir karakterin çekimi yer alan her çekim bir görüş noktası çekimi haline gelerek bu oyuncunun bakış açısından verilmiş olarak kabul edilebilir.

Görüntü Yönetmeni Roger Deakins ve 13’ün Uğursuzluğu

görüntürogerdeakin
Roger Deakins “Sky Fall” çekiminde

İngiliz asıllı 68 yaşındaki görüntü yönetmen Roger Deakins 2018 yılına gelinceye kadar tam 13 kez Oscar’a aday gösterildi fakat kazanamadı.

Deakins hep ünlü isimlerle çalışan çok başarılı bir isim. Bir dönem Ethan Coen, Joel Coen filmlerinin değişmez görüntü yönetmeni iken son dönemlerde Denis Villeneuve filmlerinin değişmez görüntü yönetmeni oldu. Sam Mendes, Martin Scorsese de birlikte çalıştığı bazı diğer ünlü isimler. 2015 yılında Joel ve Ethan Coen’ în senaryosunu yazdığı, Angelina Jolie’nin yönettiği “Unbroken -Boyun Eğmez” filminin de görüntülerini çekti,

Oscar ödüllerine “En Başarılı Görüntü Yönetimi Dalında” aday olup da kazanamadığı filmler ise yıllara göre sırasıyla şöyle;

Sicario (2016), Unbroken (2015), Prisoners (2014), Skyfall (2013), True Grit (2011), The Reader (2009),  The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford (2008), No Country for Old Men (2008), The Man Who Wasn’t There (2002), O Brother, Where Art hou? (2001), Kundun (1998), Fargo (1997), The Shawshank Redemption (1995)

Deakins, nihayet 2018 yılında 14. adaylığının sonunda altın Oscar heykelciğini Denis Villeneuve’ün yönettiği ve Ryan Gosling, Harrison Ford, Jared Leto, Robin Wright, Ana de Armas, Carla Juri, Mackenzie Davis, Edward James Olmos gibi oyuncuların rol aldığı “Blade Runner 2049” filmi ile evine götürmeyi başardı. Film Ridley Scott’un yönettiği ve artık bir kült klasiği konumundaki 1982 versiyonunun bir devam filmi.

Kara film tadını taşımakla beraber efekt teknolojisinin bu günkü konumunun bir sembolü olurcasına yaratılmış kadife yumuşaklığında, saydam bir distopyatik ortamda görüntüleniyor. Gökyüzüne uzanan gökdelenlerin ve havada uçan arabaların görüntülerinin yansıttığı bir ortamda geçen bir aşk hikayesi de unutulmamış.

Deakins’in set aydınlatmalarına getirdiği bir yenilikte adeta onun imzası haline gelmiş olan kendi icadı “Ring Lights – Çember Işıklar”. Bunlar tahtadan yapılma büyük çemberlere 12.5cm aralıklarla yerleştirilmiş 200/300 watt halojen ampullerden oluşan basit sistemler.

Deakins kendi tabiriyle “ürkünç bir gerçeklik” yaratabilmek için karakterlerin çevresinde yer alan öğelerin mümkün mertebe az gösterilmesinden yana olduğunu söylüyor. Buna örnek olarak da Budapeşte’deki bir stüdyoda 1 milyon galonluk su tankında sadece araçtan gelen ışıkların ana ışık olarak kullanıldığı mini denizaltı sahnesinin çekimlerini veriyor; “Okyanusu göstermenize hiç gerek yoktu; sadece suyun yansımalarını ve çarpışmaya kadar olan sürede aracın soğuk renkli farlarını göstermeniz yeterliydi. Sonra aracın içinden gelen daha sıcak renkli ışık aksiyonun olduğu küçük alanı aydınlatsın tamam; karanlık tarafında sarılmış olmanın duygusu gerekli gerilimi yaratır.”

Sette sakin ve anlayışlı çalışma tarzı ile tanınan Deakins’in genç görüntü yönetmeni adaylarına bazı tavsiyeleri ise şöyle;

  • Seçici olmayı öğrenin; yeni bir projeyi kabul etmeden önce o projenin size hitap ettiğinden ve ona inandığınızdan emin olun. Kısaca “evet” demenin yanısıra “hayır” demekten de korkmayın.
  • Işıklandırmanın önemini kavrayın; Bir sahneyi aydınlatma tarzınız izleyicinin o sahneyi algılama şeklini derinden etkiler. Iyi bir aydınlatma da senaryo ile başlar. Kullanacağınız ışık tiplerini ve rengi seçmeden önce muhakkak yönetmenle tartışın.
  • Her çekim çok sofistike kompozisyonlar gerektirmez. Bazen basit olan en iyisidir. Bırakın izleciyi filme bağlayan akışı sahne kompozisyonu değil hikaye ve karakterler sağlasın.
  • İyi bir açı kullanabilmek adına oyuncuların performanslarından ödün vermesini istemeyin. Unutmayınız ki oyuncudan alınan iyi bir performans kötü bir çekimi de maskeleyebilir.
  • Kendi tarzınızı bulun; Mesleğin ustalarından öğrenebilir, tecrübelerinden yararlanabilir, çalışma tekniğine kendi tekniğinize uygulayarak geliştirebilirsiniz. Ama onları bire bir kopya etmeyin; bu şekilde asla bir “sanatçı” olamazsınız.

[metaslider id=”3894″]

Son On Yılın En İyi Görüntü Oscarlı Filmleri ve Görüntü Yönetmenleri…

Son on yılın en iyi görüntü Oscar’ını hak eden filmlerin yönetmenleri ilginç isimler.

Emmanuel Lubezki üç yıl üst üste görüntü Oscarını evine götürmeyi başarmış bir isim.

2017 yılında ise Görüntü Yönetmeni Linus Sandgren, Damien Chazelle’in Technicolor stili müzikal drama filmi “La La Land – Aşıklar Şehri” ile bu rekoru Lubezki’nin elinden almış.

Sandgren, David O. Russell’ın son dönem filmleri “American Hustle – Düzenbaz” ve “Joy – Joy” gibi yapımlardan tanıdığımız özelikle Lubezki gibi kesiksiz uzun tek çekimleri ile özdeşleşmiş bir görüntü yönetmeni.

2018 yılına gelindiğinde İngiliz asıllı 68 yaşındaki ünlü yönetmen Roger Deakins 14. kez Oscar’a aday gösterilen bir sinematografır. olarak karşımıza çıkyor.

RedemptionFargo, Skyfall ve Sicario,gibi filmlerle tam on üç kez hayal kırıklığı yaşadıktan sonra 2018 yılında Denis Villeneuve’un bilim kurgu filmi Blade Runner 2049 ile Altın Heykelciği evine götürme mutluluğuna ilk kez erdi.

 

[metaslider id=”2406″]

Sinema Filmi Yönetmeni Hakkında Kısa Bir Makale, 2

Sinema filmi yönetmeni hayal gücü geniş olan kişidir…

Sinema filmi
Yönetmen koltuğu

 

Sinema filmi yonetmeni kültürün bütün damarlarından beslenmeli ve iyi gözlem yapıp gördükleri üzerinde düşünebilmelidir

Felsefe, Psikoloji, Düşünce Tarihi, Sosyoloji, Edebiyat, Semantik gibi bilimler kişiliğini

geliştirme konusunda ona yardımcı olacak disiplinlerdir.

Sinema öğrencileri genellikle eski film yapım kurallarını modası geçmiş olarak kabul ederler.

Neticede bir sinema filmi yapımı özel bir şeydir, insan filme kendinden çok şey katabilir ve kuralları eğip bükebilir.

Film yapım kuralları da sürekli değişiyor.

Film yapımı değişiklikleri ve yenilikleri kullanabilen bir daldır.

Ama bu değişiklikleri ve yenilikleri olumlu yönde kullanmak lazımdır.

Sinemada “olumlu” demek izleyiciyi filme katacak ve izlettirecek her şey demektir.

Seyirciyi sıkan filmden kaçıran her şey olumsuzdur.

Sinema filmi yönetmeni olmak isteyen meraklıları bazı öneriler…

  • Her şeyden önce seyirciyi tanıyın.
  • Kendinizi onun yerine koyun.
  • Öznel değil nesnel olmaya çalışın.
  • Hikayeye nasıl katıldıklarını gözlemleyin.
  • Seyircinin alışkanlıkları olduğunu ve yıllardır koşullandırıldığını unutmayın.
  • Yenilik ve denemelerin cesursa peşinden koşun, ama kuralları değiştirmeden ve yeni kuralları koymadan önce eski kuralları öğrenin.

Sinema eseri yapımı aynı zamanda büyük paraların harcandığı ve büyük getirilerin de

olabileceği ticari ve mali bir iştir.

Bu durum yönetmen ve yapımcı arasındaki her zaman da iyi olmayan ilişkileri getirir

Bir yapımcı, özellikle Amerikan sinemasındaki yapımcılar, proje üzerinde mutlak kontrolü olabilecek kişidir.

Örneğin, yönetmen her zaman oyuncu seçimi üzerinde mutlak kontrol sağlayamayabilir.

Filmin iş yapmasını ve stüdyonun az masrafla fazla kazanç sağlamasını ön planda gözeten

yapımcı bu konuda söz sahibidir..

Amerikan sinemasında büyük stüdyoların yapımcıları senaryodan, filmin son kurgusuna

kadar her konuda veto yetkisine sahiptirler ve sıklıkla yönetmen ile ters düşebilirler.

Profesyonel anlamda yapımcıların olmadığı ülkemizde ise durum biraz farklıdır.

Tanınmış yönetmenlerimizin çoğu, Ömer Kavur, Atıf Yılmaz, Ali Özgentürk, Feyzi Tuna, Emin Alper, Yeşim Ustaoğlu hem yönetmen, hem de yapımcıdır.

Bu durum sinema filmi yönetmenlerinin, bir yandan yapımcılığın gerektirdiği bir sürü bürokratik işlemle uğraşarak sanatsal aktivitelerine yoğunlaşmalarını zorlaştırırken, bir yandan da onlara istediği seçimleri yapabilme özgürlüğünü tanıyor.

Yönetmenlerin bu çifte şapkalı durumlarının en olumsuz etkisi o sinema filmi için etkin bir pazarlama yapılamaması şeklinde ortaya çıkar.

Ama Türk sineması geliştikçe profesyonel yapımcıların da bu göreceli zayıf endüstride yerini alacağına inanabiliriz.  Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Özbatur birlikteliği buna örnek verilebilir.

Yukarıda verilen bilgilerin çerçevesinde bir yönetmenin sorumluluklarını şöyle sıralayabiliriz;

  • Filmin tüm artistik vizyonunu oluşturmak,
  • İçeriği kontrol edip , film akışını sağlamak,
  • Oyuncuların duygu oluşumlarını ve performanslarını yönetmek.

Devam edecek…

 

RSS
Follow by Email