Görüntü üzerinde etkin olan faktörlerden biri de kuşkusuz renktir. Renklerin izleyicilerde değişik duygular yaratabilme gücünden yararlanarak görüntü renkleri ile oynamak film çekimlerinde sıklıkla yapılan uygulamalardan biridir. Bir film hikayenin anlatmak istediğine bağlı olarak bütünüyle belirli bir renk dengesinde hazırlanabileceği, belirli sahneleri yine dramatik yapıya bağlı olarak belli renklere boyanabilir.
Sinema görüntülerinde kullanılan sıcak (sarı, kırmızı, yeşil vs.) renkler çekici soğuk (mavi, cyan, gri vs.) renkler ise itici renklerdir.
Ayrıca bir hikâye geçmişe döndüğünde belirli bir renk dengesi örneğin; sıklıkla sepya veya sarı, bazen siyah-beyaz bu dönemi vurgulamak için kullanılır. Bazen bir filtre yardımı ile de sahneye tümüyle bir renk baskınlığı vermek olasıdır.
BEYAZ: Sinema görüntülerinde en olumlu renk beyazdır. Başlangıcı, henüz yazılmamış boş bir sayfayı temsil eder. Bekaretin de sembolü beyazdır.
SİYAH: En koyu renktir ve bitiş, yok oluş ve vazgeçmek demektir. Hikâyenin son sayfasıdır, artık yazacak hiçbir şey kalmamıştır. Renk seçiminde ise aşırı duygu ve davranışların dizginlenmesini temsil eder. “Cool ve ince görünme arzusu dışında” siyahı seçen insanlar kendi kaderlerine isyan ederken, hayatta hiçbir şeyin istedikleri gibi olmadığını düşünürler. Sinema görüntülerinde en çok tercih edilen renklerden biridir.
MAVİ: Uzun süre gökyüzüne bakan insanların bedeninde mutluluk verici serotonin hormonunun salgılandığı bilimsel bir gerçektir. Mavi renk kan basıncın, solunum hızını ve kalp atışlarını düşürür. Mavi renge bakan kişilerin bedeninde bir rahatlama ve gevşeme gözlenir. Sinemada mavi genellikle soğuk renkler kategorisine girer.
KIRMIZI: Enerji demektir, hayatı temsil eder. Kan basıncını yükseltir, solunumu ve kalp atışlarını hızlandırır.
Arzu, şehvet, cinsel istek demektir. Salgıları ve sinir sistemini etkilediği için güçlü libido, kazanma ve ilerleme isteği, güç ve kontrol arzusu demektir. Sembolik olarak savaş ve zafer için dökülen kan demektir. Bu açıdan erkekliği de temsil ettiğini düşünebiliriz. Fiziksel ve sinirsel bitkinlik, cinsel gücün kaybedilmesi reddedilmiş kırmızı ile ilişkilendirilir.
YEŞİL: Sinema görüntülerinde yeşil renk güven, kendine saygı ve kendi değerlerine odaklanma ve tutarlılığı temsil eder. Sembolik olarak kökenlerine bağlılık, gurur ve değişmezlik demektir. Demek ki Yeşil rengin içinde var olan gerilim kişinin gurur duygusunu güçlendirerek dış etkilere karşı bir duvar oluşturmasına yol açar. Bu korumacılık eleştiri, mantık, hafıza, ifade gibi değerleri geliştirerek kişinin kendisi ve başkaları için üretken yaşam beklentisi yaratır. Yeşil seven kişilerin sıklıkla gastrit, ülser gibi sindirim sistemi hastalıkları yaşamalarının sebebi bir yerde bu kontrolcü yaklaşımdan gelir.
SARI: Işık (güneş) ve neşeyi yansıtan parlak bir renktir. Kaygısızlığı ve psikolojik olarak rahatlamayı temsil eder. Kırmızı gibi uyarıcı bir renktir; kan basıncını artırır, solunum ve kalp atışlarını hızlandırır. Fakat bu durum kırmızı kadar yoğun ve kalıcı değildir. Sembolik olarak güneşe davet, neşe ve mutluluk demektir.
MOR: Kırmızı ve mavinin karışımından oluşan mor bu her iki rengin özelliklerini kendinde toplamıştır. Kırmızının heyecanını ve mavinin teslimiyetini birleştirerek özdeşleşmeyi temsil eder.
Moru seven kişiler kendi kişilikleri ile başkalarını kolayca etkilerken ilişki kurmaya da çok yatkındırlar. Fakat bu durum kişiyi sorumsuzluk duygusuna iten bir güdü olarak da düşünülebilir. Dolayısıyla yetişkin olmayan kişiler (çocuklar) dünyayı bir ölçüde olağan dışı kabul ettikleri için moru çok severler. Duygusal tutarsızlıklar taşıyan yetişkinlerin çoğu da etraflarını gerçek dışı bir dünya ile çevreledikleri için moru tercih ederler.
KAHVERENGİ: Sarı ve kırmızının karışımıdır. Bu renkte artık kırmızının güçlü etkisi azalmıştır, bedenle direkt ilişki olarak duyumsal durumu betimler. Bir şeylerin yokluğunu, güvensizliği, fiziksel ve ruhsal doyumsuzluğu hisseden insanlar kahverengiyi tercih ederler. Köklerin, ailenin, yuvanın önemini vurgulayan bir renktir.
GRİ: Belirleyici özelliği olamayan, nötr bir renktir. Zıtlıklar birbirinden ayırarak, sınırı ifade eder
95. Oscar Ödülleri’nde ilginç filmlerin başında bu şaşırtıcı derecede sıcak bir gay hikayesi geliyor.
Fas’ta İşlettikleri elbise dükkanını devam ettirmekte zorluk çeken yaşlı bir çift, genç bir çırağı işe alırlar. Bu genç çırak işe başladığında ağzından çıkan ilk kelimelerden biri “Hızlı çalışıyorum” olur. Bu aynı zamanda “Mavi Kaftan” ın yönetmeni Maryam Touzani’nin yaklaşımını da tanımlıyor; Touzani, basit öncülünü o kadar hızlı bir şekilde kuruyor ki, tüm filmi beş dakika içinde çözdüğünüzü düşünebilirsiniz. Karısıyla para konusunda kavga eden içine kapalı bir eşcinsel terzi, bu genç adama akıl hocalığı yapmaya başlar.
Ancak bu öncülü statükoyu havaya uçurmak için kullanmak yerine, Touzani titizlikle geriye doğru çalışıyor ve bu ilişkilerde tahmin edebileceğimizden çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Ve neredeyse her fırsatta beklentileri altüst eden şaşırtıcı derecede sıcak bir hikâye yaratıyor. “Mavi Kaftan”, cinselliğini geç keşfeden eşcinsel bir adam hakkında bir film olsa da, özündeki aşk hikayesi gerçekten onunla karısı arasında bir hikaye; birlikte geçirilen bir ömür boyunca oluşabilecek arkadaşlık ve anlayışla ilgili. Touzani’nin kaçınılmaz ikinci sınıf özelliği, evlilik kurumunun bir savunması; bir ömür boyunca bir insan diğerinin bilmediği yeni özelliklerini keşfedebilir
“Joyland” Pakistan’ın 95. Oscar Ödülleri Uluslararası Uzun Metrajlı Film Adayı da bir gey hikâyesi.
Filmde Ali Junejo, yedek dansçı olarak işe girdikten sonra trans bir sanatçıya (Alina Khan) aşık olan evli bir adamı canlandırıyor. Bastırılmış duyguların hassas ve çoğu zaman üzücü bir portresi olan “Joyland” hikayesinde kahraman içten gelen arzularıyla uzlaştıkça duygusal bir katarsise dönüşür
“Joyland”, Saim Sadiq’in ilk uzun metrajlı yönetmenlik denemesinde yazıp yönettiği 2022 yapımı Urduca ve Pencapça drama filmi. Filmde Ali Junejo, Rasti Farooq, Alina Khan, Sarwat Gilani ve Salmaan Peerzada rol alıyor.
Dünya prömiyerini 23 Mayıs 2022’de Cannes Film Festivali’nde Caméra d’Or için yarıştığı ‘Un Certain Regard – Belirli Bir Bakış’ bölümünde yaptı. Böylece “Joyland”, Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılan ilk Pakistan filmi oldu ve gösteriminden sonra ayakta alkışlandı. Ayrıca festivalde en iyi LGBTQ, queer veya feminist temalı film dalında Jüri Ödülü ile Queer Palm ödülü kazandı.
Pakistan’da eş cinsellik yasaklanmış olsa da Film, 18 Kasım 2022’de Pakistan’da gösterime girdi. Akademi Ödülleri’nde En İyi Uluslararası Uzun Metraj Film dalında Pakistan’ı temsil ediyor.
Gal Gadot 30 Nisan 1985 de İsrail’de doğdu. Babası mühendis annesi ise öğretmendi.
18 yaşında 2004 İsrail Güzeli seçildi. Ardında İsrail Ordusunda askerlik yaptı. IDC Herzliya sanat Kolejinde aldığı eğitim’den sonra Model ve şarkıcı olarak devam ettiği kariyerine 2009 yılında “Hızlı ve Öfkeli 4” filmi ile sinemayı da ekledi. Ünlü aksiyon serisine “Hızlı ve Öfkeli 5: Rio Soygunu” 2011 ve “Hızlı ve Öfkeli 6” 2013, filmleriyle rolü gitgide büyüyerek devam etti.
Gal Gadot 2016 yılına gelindiğinde “Batman v Superman: Adaletin Safagi” filminin süper kahramanlar takımına ‘Wonder Woman’ karakterini canlandırarak katıldı.
Film fazla beğenilmedi ama “Wonder Woman” ayakta alkışlanınca “Wonder Woman 2017” de solo oynayarak ‘kadın süper kahramanların filmleri gişe yapmaz’ sözünü çürüttü.
149 milyon USD bütçeyle çekilen film 821.9 milyon USD hasılat yaptı.
Wonder Woman Amerikan “DC Comics” çizgi roman firması tarafından yaratılan hayali bir karakter.
İlk kez “Justice League – Adalet Birliğinin”nin bir üyesi olarak 1941 ekiminde All Star Comics’de ortaya çıktı. 1986 yılında verilen kısa bir ara hariç sürekli yayınlandı. Ana vatanı bir Amazon adası olan Themyscira, kendisi de adanın Prensesi. Normal Dünyaya karıştığında iDiana Prince adını alıyor.
Serinin son filmi Wonder Woman 1984, 1980’lerin ortasında geçiyor.
Yeni tehlikeler ve müttefiklerle karşı karşıya olan Wonder Woman’ın maceralarını konu ediyor.
Diana Prince, bu kez iki yeni düşmanla karşı karşıyadır. Varlıklı iş insanı Max Lord ve bir trajediden sonra kötü adam haline gelen Cheetah. Bu sırada Steve Trevor, şaşırtıcı ve beklenmedik bir şekilde hayata geri döner…
Yılbaşında 214 salonda gösterime giren film tüm Pandemi dönemi film gösterim rekorlarını alt üst ederek ilk haftada USA da $16.7 milyon ve Global olarak $36.1 milyon bilet satışına ulaştı.
Zack Snyder’ın “Justice League (2021)” ve 2023 de gösterime girmesi planlanan “Shazam! Tanrıların Öfkesi” Gal Gadot’lu filmler. Bunun yanısıra Netflix aksiyon-komedi filmi “Red Notice (2021)” ve gizemli film “Death on the Nil’de (2022)” de rol aldı. Yerel medya kuruluşları tarafından “İsrail’in en büyük süperstarı” olarak adlandırılan Gadot,[16] 2018 yılında Time tarafından dünyanın en etkili 100 insanı listesine dahil edildi ve dünyanın en yüksek ücretli aktrislerinin yıllık sıralamasında iki
Gadot, 2008 yılında İsrailli emlak kralı Jaron “Yaron” Varsano ile evlendi. Çiftin 2011, 2017 ve 2021 doğumlu üç kızı var. İkili, 2019 yılında kendi film-televizyon yapım şirketi ‘Pilot Wave’i kurdular. Gadot ve Varsano, Tel Aviv, İsrail’de bir butik otele sahipti ve bu otel 2015 yılında Roman Abramovich’e 26 milyon dolara satıldı.
1,78 metre boyundaki Gal Gadot filmlerinde dublör kullanmıyor.
Kung Fu, Kickboxing, Capoeira ve Brezilya Jiu-Jitsu’su biliyor ve çok iyi kılıç kullanıyor.
Motosiklet hastası 2006 model siyah Ducati Monster-S2R’si var.
“Hızlı ve Öfkeli 4”“Batman v Superman: Adaletin Şafağı”“Justice League”“Wonder Woman”
Son dönemlerin popüler çekim tekniği elde taşınan kameralarla hareketli ve takipçi çekimler yapmak.
Örneğin; Alejandro González Iñárritu, “Birdman (The Unexpected Virtue of Ignorance)” ve
Darren Aronofsky “Black Swan – Kara Kuğu”, bu tarz çekimlerden hoşlanan yönetmenlerin başında gelir.
El kameraları ile çekim yaparken dikkat edilmesi gereken noktalardan biri ve belki de en önemlisi, izleyiciyi rahatsız eden ve görüntüyü bozan titrek bulanık kareler elde etmemek olmalıdır.
Piyasada çok sayıda güçlü kamera sabitleyiciler varken artık bu eskisi kadar büyük bir sorun olmaktan çıktı diyebiliriz.
Steadicams’tan kaydırıcılara kadar, çekimlerinizi stabilize etmek için kullanabileceğiniz sayısız araç var.
Birçok film yapımcısı gibiyseniz, muhtemelen bir projenin çekimlerinde yanınızda getirdiğiniz birkaç tane olur.
Buna rağmen bazen konunun gereği veya daha basit ve sade görüntüler elde etmek gibi sanatsal bir amaçla eski model yöntemlere de baş vurmak gerekebilir.
Yani, bazen eski moda iyi bir el tipi kamera projenizin ihtiyaç duyduğu bir şeydir.
Bir film çekerken verdiğiniz her karar bilinçli bir karar olmalıdır. El Kameraları ile çalışmayı seçmek de farklı değildir.
Başka bir deyişle, tembel olduğunuz için veya bir sabitleyiciniz olmadığı için değil belirli bir anlatım peşinde koştuğunuz için veya çekim mekanının fiziksel şartlarından dolayı El Kameraları’ nı seçmelisiniz.
Gereksiniminizi karşılayacak en iyi seçimin ne olduğunu saptamaya bazı soruları cevaplandırmak yararlı olabilir.
Yeterli zamanınız var mı?
Bir sabitleyici ile etrafta dolaşmakla meşgulken önemli çekimleri kaçırma riski altında mısınız?
Bir sabitleyici ile uzun süre çekim yapabilir misiniz yoksa çok mu yorulursunuz?
Pürüzsüz kamera sabitlemesi görsel anlatımınız için doğru seçim mi yoksa dağınık, öngörülemeyen el tipi cihazlar daha etkin görüntüler mi verecektir?
Görüntülerinizle ne anlatmaya ne çalışıyorsunuz?
Elde taşınan kamera ile çalışma seçiminizin- çekiminiz/sahneniz/filminiz/vb.- için doğru karar olduğuna karar verirseniz, bir sonraki adım elde nasıl çekim yapılacağını öğrenmektir.
Bu durumda, siz ve kameranız arasında çok noktalı bir temas oluşturmak yararlı olacaktır.
Bunu yapmanın bir yolu, kamera kayışınızı boynunuza geçirmek ve gerginlik yaratmak için kameranızı önünüzde tutmaktır. (Bu, üç temas noktası oluşturur: boynunuz ve iki eliniz.)
Şimdi, bu sihirli bir şekilde süper dengeli çekimler yaratmayacak, ancak kayış olmadan çektiğiniz çekimlerden kesinlikle daha kararlı olacak. Ayrıca, hareket ederken ayaklarınıza fazla yük bindirmemek, hafif olmak, vücut hareketlerinizi mümkün olduğunca pürüzsüz ve yavaş tutmaya dikkat etmek de gerekir.
Son olarak, yakınlaştırmaktan kaçınmak isteyeceksiniz, çünkü bu sadece herhangi bir hareketi büyütmeye yarar.
Bunun ötesinde, post- prodüksiyonda istenmeyen titremeleri her zaman temizlemek mümkündür.
Otomatik sabitlemeye sahip kameraları ve lensleri kullandığınızdan emin olmayı da deneyebilirsiniz.
Bir eksperosyonist yönetmen olan Alfred Hitchcock filmlerinde Hollywood stüdyolarında geleneksel olarak kullanılan Ses ve Müzik yöntemine fazla uymadı. Bu yöntemde ses kuşağı üç kategoriye ayrılırdı; diyalog, ses efektleri ve müzik. Son miksajda bu üç farklı kuşak birleştirerek ana ses kuşağını oluşturur. Hitchcock bu farklı ses kuşaklarının ayrı ayrı işlevleri üzerinde durmayarak onları bir bütün olarak ve görüntüsel anlatımı pekiştiren bir dil olarak görmüştür.
Filmlerinde bazen müzik yerine doğal ses efektlerini, bazen efekt yerine müziği, bazen de bunların karışımlarını kullanmıştır; “Birds –Kuşlar” filminde kuş sesleri müziği, “Psycho – Sapık” filminde keman vuruşları bıçak darbelerini taklit eder.
Kuşlar filmindeki kuş sesleri çoğu kez kuş görüntülerinden daha ürkütücüdür.
Kentcuky Üniversitesinde ders veren bir müzik profesörünün oğlu olan ve filmlerinin müziklerini kendi yapan John Carpenter’a göre film müziği kesin olmalı ve ifade edilmeye gereksinim duymamalıdır.
Müziğin izleyici için sadece bir dinleti olmaktan çıkıp onu etkileyen ve yönlendiren bir araç olması gerektiğine inanır.
Jerry Bruckheimer, Michael Bay, Tony Scott Hollywood’un en yüksek bütçeli filmlerine (Pirates of Caribbean 2003, Transformers 2007, Top Gun 1986) imza atan yönetmen ve yapımcılardır. Aksiyon dolu filmlerindeki erkeksi ve militer hava filmlerin müziklerine de yansır. Hollywood tabiriyle ‘Sinerji’ denilen bu tarz, film yapımına ve pazarlamasına multimedya’ya yönelik bir yaklaşım getirir; (Film + Film Müziği + Video = Gelir.)
Ses ve Müzik’ i filmlerinde en etkin bir şekilde kullanan yönetmenlerin başında Daren Aronofsky gelir.
Darren Aronofsky “Pi” (1998), “Requiem for a Dream” (2000), “The Fountain” (2006), “The Wrestler” (2008), “Black Swan” (2010), “Noah” (2014) gibi filmlerinde ses tasarımını ifade aracı olarak kullanmıştır. Aronofsky hikayelerinde gerilimi, kahramanlarının yaptığı seçimler üzerinden yaratır; onları öyle yerlere, konumlara sokar, öyle yerlere taşır ki yaptıkları seçimler ya ölüm ya da akıl sağlığını yitirmekle sonuçlanacaktır.
Aronofsky ekranda yer alan tuhaf hikayelerle izleyicileri içine çektikten sonra ses efektleriyle onlar üzerinde çalışmayı sürdürür.
Kahramanın işkencesinin zaman zaman ses ve müzikdir.
Ses yoluyla hikaye anlatımının ustasıdır yönetmen.
‘Black Swan – Siyah Kuğu’ filmi bunun en mükemmel örneklerinden biridir.
Ses-ve-Muzik
Ses ve Müzik bu filmde adeta bir yan karakter gibidir.
Taleplerini kahramana empoze eder. Günlük yaşamda deneyimlediğimiz sesler -metro, şehir gürültüsü, insan fısltıları vs – anlatılan hikayeyi izleyici gözünde netleştirirken kahramanın duygusal çalkantılıranı da tetikler.
Bu filmdeki seslerin katkısı olmadan, tehlike duygusu sönebilir ve yanılsamalar eksik kalarak bir karakterin hayal gücünün sınırlarını zorlaması engellenebilir.
Aronofsky Ses yoluyla sembolizmi de başarıyla kullanır.
“Pi” de kahramanın karşısındaki kişiye sesini duyuramaması veya bağırdığnda ağzından tek bir kelime bile çıkmaması kendi içinde boğulmuşluğunun ve izolasyonunun en güzel ifadesi değil midir? Bu durum gerçekten olduğu gibi de gösterilebilr veya bir metafor olarak da kullanılabilir. Bir anlamda, hiçbir şey söylemeden temayı duyurarak filmin anlamını izleyiciye vurucu bir şekilde aktarır.
Gerilim, Psikolojik Gerilim ve Polisiye türü filmler üreten ünlü Amerikalı Yönetmen ve Senaryo Yazarı.
Brian De Palma’nın renklerin görsel hikâye anlatımının önemli bir aracı olması yolunda günümüz yönetmenlerinin ilham kaynağı olduğu tartışılmaz bir gerçektir
Brian De Palma, altmışlı yılların çok önemli ve kendinden sonra gelen kuşakları etkilemeyi başaran bir yönetmenidir.
Değişik kategorilerde 14 sinema ödülüne sahiptir.
28 adet adaylığı vardır.
Bir kült klasiği olan Hi, Mom! ve Stephen King’in Carrie‘sinin aynı ismi taşıyan ikonik film uyarlamasının yanısıra 40 dan fazla film yönetmiştir.
Bunların arasında Snake Eyes – Yılan gözler, Carlito’s Way – Carlitonun Yolu, Body Double– Sahte Vücutlar, Scarface –Yaralı Yüz, The Untouchables – Dokunumazlar, Mission: Impossible- Görevimiz Tehlike gibi filmleri sayabiliriz.
De Palma’nın kendisi de son derece stilize edilmiş ve görsele dayanan bir anlatımı olan Alfred Hitchcock’tan derinden etkilenmiştir.
De Palma film karakterlerini izleyicilere tanımlamak için güçlü bir renk duygusu kullanır.
Renkleri bir ruh halini veya metamorfozu vurgulamak için de kullanır.
Yani renkler bir “eşik” tanımlamanın da aracıdır.
“Bir renk sadece bir zaman veya yer değil, bir ruh hali, bir metamorfoz, bir eşik anlamına da gelebilir.”
Carrie’de, maviler ve kırmızılar dönüşümlü kullanılırken, Sissy Spacek’in karakterinin anlık zafer hali (cool blues) ile işkencecilerinin çekimlerinde kullanılan kırmızı arasında güçlü bir kontrast oluşturulur.
Carrie – GÜnah Tohumu. Sisy Spacek
Carrie – Günah Tohumu. SISSY SPACEK ve PIPER LAURIE
O acımasız şaka uygulanırken Carrie’nin serin mavi dünyası kırmızı ışık ve fantastik parıltılar tarafından istila edilir ve izleyici filmin kaotik doruk noktasına görsel olarak yönlendirilir.
Başlıca tematik kaygılarından biri olan, “şiddetin karakterleri üzerindeki dönüştürücü etkisini” iletir.
De Palma uzun süre şiddete maruz kalan iyiliğin nasıl kötülüğe dönüştüğünü renklerle anlatır.
Soğuk-cool renklerden sıcak renklere geçiş gibi; sahne veya karakteri kaplayan mavi veya yeşilin rahatlatıcı dünyasının, kırmızı veya kahverengiye dönüşümü gibi.
Yaralı Yüz
Al Pacino ve Penelope Ann Miller. Carlito’s Way
Doğaüstü ile ilgisi olmayan filmlerde bile De Palma’nın renk kullanımı hipnotik, canlı ve halüsinasyoneldir.
De Palma’nın Estetik saplantılarından biri, filmin hayata benzeyen ama olmayan bir araç olarak yapaylığı; “filmselliği”dir.
Hitchcock gibi De Palma da sinemanın algı ve bilinç üzerinde oynadığı hilelerden etkilenmiştir.
Her iki öğe de yanlışlıkla bir cinayet kaydeden Hollywood ses kayıt teknisyeni hakkındaki ihmal edilmiş bir film olan BlowOut’ta (1981) açıkça görülür.
Filmin sinematografisi Vilmos Zsigmond’a yapım tasarımı da Paul Sylbert’e aittir.
Ve bu iki teknik sanatçı filmde bizimkine benzeyen ama yine de tamamen yabancı, ürkütücü bir psikolojik alanı başarıyla yaratırlar.
Blow Out. John Travolta
De Palma, rengi hem bir anlatı aracı olarak hem de sinema ve gerçekliğin doğasını, ikisinin birleştiği ve nerede ayrıldıklarını keşfetmenin bir yolu olarak izleyiciye sunar.
De Palma’nın sinematik hayallerini tasarlamak için renk psikolojisini nasıl kullandığını keşfetmek her film yapmak isteyen kişinin peşinde koştuğu bir hayaldir.
2020 yılı genellikle tüm dünyanın yanıra sinemacılar için de olumsuz bir yıl oldu.
Fakat kadın film yapımcıları için bir kilometre taşı olduğunu söyleyebiliriz.
San Diego Eyalet Üniversitesi Televizyon ve Sinemada Kadın Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı bir araştırmaya göre Pandemi Yılında de en yüksek hasılat yapan 100 filmden 16 sı kadın yönetmenlerin imzasını taşıyor.
Bu sayı yetersiz görünse de yıllardır Hollywood’u saran cinsiyet dengesizliğinin aşılmaya başlandığının ilk göstergesi.
Hollywood’un Öncü Kadınlar ‘ı arasında sayabileceğimiz ve birinci bölümde bahsettiğimiz isimlerin yanında yer alan diğer beş isim ise şöyle;
Robin Wright
Biz Robin Wrihgt’ı uzun süre Sean Penn ile olan evliliğinden dolayı Robin Wright Penn olarak tanıdık.
Böylesine ünlü ve karizması yüksek bir aktör – yapımcı ile evli olmak onu bir süre geri plana atmış olsa gerek.
Hollywood’un Öncü Kadınlar ‘ı içinde haklı bir yere sahip olan Robin Wright “The Princess Bride – Prenses Gelin” deki performansı sayesinde 21 yaşında Hollywood da haklı bir üne kavuşmuştu.
Boşandıktan sonra çok daha aktif ve hırslı bir şekilde sinemaya döndü ABD’li aktris Robin Wright.
Önce bir kısa film yönetti.
Ardından aynı zamanda rol aldığı “House of Cards” gibi ünlü bir dizinin 10 bölümünü de yönetti.
Yine rol aldığı son filmi “Land”, ölüme yaklaşan bir kadının vahşi doğadaki yaşam deneyiminin hikayesini anlatıyor
Film açılışını Sundance Film Festivali’nde yaptı.
Robin Right
Kay Canon
ABD’li senarist Kay Cannon’u duymamış olabilirsiniz, ancak çalışmalarını bileceksiniz.
Canon TV dizisi “30 Rock” ve “New Girl” ün yazarı olarak dikkatleri üzerine topladıktan sonra“Pitch Perfect” üçlemesiyle yönetmenliğe adım attı
Ardından John Cena ve Leslie Mann’ın oynadığı 2018 yılı hit komedisi Blockers” ı yönetti.
Hollywood’un Öncü Kadınları’ ından Kay Canon’un yazıp yönettiği son filmi “Cinderella – Külkedisi” romantik bir müzikal komedi.
Filmde olağan üstü bir Cast’ı da bir araya getirmiş.
Camila Cabello, Billy Porter, Idina Menzel, James Corden, John Mulaney, Minnie Driver ve Pierce Brosnan.
Kay Cannon
Melanie Laurent
“Inglourious Basterds”, “Beginners”ve “6 Underground” filmlerinin yıldızı olarak tanınanFransız aktris Melanie Laurent, son 12 yılını film yönetmenmeye adadı.
Bunlar arasında kısa filmler, belgeseller ve ödüllü filmler vardı.
İkinci Dünya Savaşı draması “The Nightingale-Bülbül” ün uyarlamasında, Dakota ve Elle Fanning’i kız kardeşler rol alıyor.
Laurent’in son çalışması ise , yazdığı ve aynı zamanda rol aldığı gerilim filmi “The Mad Woman’s Ball”.
Melanie Laurent
Nia DaCosta
“Candyman – Şeker Adam” fragmanı geçen yıl şubat ayında yayınlandığında büyük ilgi toplamıştı.
Ve Da Costa’nın korku türüne neler getireceği konusunda herkesi heyecanlandırmıştı.
DaCosta’nın 2018’deki ilk uzun metraj filmi “Little Woods” (Tessa Thompson ve Lily James’in oynadığı bir suç gerilim filmi.
İzleyenler ise Candyman’i sabırsızlıkla beklemeye başlamışlar dı bile.
DaCosta’nın yeni misyonu ise “Captain Marvel 2”.
Nia DaCosta
Cate Shortland: ‘Kara Dul’
Avustralyalı yazar ve yönetmen Cate Shortland, 25 yılını kısa filmlerden televizyon dizilerine kadar her konuda başarılı eserler çıkararak geçirdi.
Shortland, Cannes, Stockholm ve Sundance gibi festevallerde çok tanınan bir isim.
“Somersault”, “Lore” ve “Berlin Sendromu” adlı uzun metraj filmleri de Avrupalı izleyici tarafından çok iyi biliniyor.
Böylece Cate ShortlandScarlett Johansson gibi karizmatik bir starın Marvel Sinematik Evreni’ne vedası için seçilmiş en iyi isim olsa gerek diyebiliriz.
Kate Shortland
Hollywood’un Öncü Kadınları olarak tanımladığımız bu kadın sinemacıların özellikle Marvel Yapımları gibi astronomik bütçelerle çalışılan filmleri yönetmeleri çok önemli bir nokta olsa gerek.
Sinema görüntüleri bir dil oluşturacak şekilde anlamlı bir biçimde birbirine ekleyerek izleyiciye bir şey anlatmaya, bir kavramı açıklamaya, bir düşünce veya iletiyi ulaştırmayı amaçlar.
Filmdeki her görüntü tek başına bir anlam taşıyabileceği gibi kendinden önce veya sonra gelen görüntülerle birlikte çok değişik anlamlara kavuşabilir.
Yani sinemanın dili görüntüdür.
Sinemada bir hikaye anlatıcısı olmak sadece bir senaryo üzerinde çalışmak anlamına gelmez. Bir hikaye anlatıcısı olmak, hikayenin en iyi versiyonunu yaratmak için her türlü görsel tekniği kullanmak demektir..
Ancak bu sadece kamera hareketleri demek değildir.
Görüntünün salt kendisidir.
“Görünüm Oranı – Aspect Ratio”, görüntünün ekranda nasıl göründüğünü saptayan önemli bir parametredir.
Bir görüntünün görünüm oranı da görüntü karesinin en boy oranı yani genişliği ve yüksekliği arasındaki oran olarak tanımlanır. Genellikle iki nokta üst üste işaretiyle ayrılmış iki sayı olarak yazılır. Sayılar arasında bir “x” ile de yazılabilir. 16:9, 3×4 gibi.
Bir TV monitorü de söz konusu olduğunda en boy oranı, ekranın genişliği ve yüksekliği arasındaki orandır. Yükseklikteki her H pikseli için genişlikte W pikselleri olarak yorumlanan W: H biçiminde not edilir.
Yeni bir PC monitörü veya belki de bir TV ekranı satın alırken, “En Boy Oranı” adı verilen spesifikasyona rastlarsınız.
İlk sayı son sayıya kıyasla ne kadar yüksek olursa, ekran yükseklikle karşılaştırıldığında o kadar geniş olur.
Günümüzde çoğu monitör ve TV, 16: 9 (Geniş Ekran) en boy oranına sahiptir.
UltraGeniş olarak da adlandırılan 21: 9 en boy oranına sahip daha fazla oyun moniörü görüyoruz. Ayrıca 32:9 en boy oranına veya ‘Süper Ultra Geniş’e sahip monitörler de vardır.
Daha az popüler olan ve eskiye ait en boy oranları 4: 3 ve 16: 10’dur, ancak bu en boy oranlarına sahip yeni monitörler bulmak günümüzde zordur.
En boy oranlarının ve ilişkili ekran çözünürlüklerinin bir listesi aşağıda verilmiştir:
32:9 en boy oranı: 3840×1080, 5120×1440
21:9 en boy oranı: 2560×1080, 3440×1440, 5120×2160
16:9 en boy oranı: 1280×720, 1366×768, 1600×900, 1920×1080, 2560×1440, 3840×2160, 5120×2880, 7680×4320
16:10 en boy oranı: 1280×800, 1920×1200, 2560×1600
4:3 en boy oranı: 1400×1050, 1440×1080, 1600×1200, 1920×1440, 2048×1536
Seçilecek en boy oranı kişisel tercihinizin yanı sıra ne tür bir içerik izlediğinize de bağlıdır.
16: 9, 1920×1080 ve 4K dahil olmak üzere en yaygın monitör ve TV çözünürlükleri için kullanıldığından en yaygın en boy oranıdır. Dahası, 16: 9 en boy oranı, hem 4: 3 hem de 21: 9 içeriği düzgün bir şekilde görüntüleyebildiği için çok yönlüdür.
Oyun söz konusu olduğunda, ultra geniş monitörler daha geniş görüş alanı nedeniyle büyük avantajlar sunabilir.
Sonunda, uygun gördüğünüz en boy oranını kullanmalısınız. Örneğin, bazıları film izlerken daha geniş bir görüntüye sahip olmayı tercih eder.
TV Monitörü
“Görünüm Oranı – Aspect Ratio” nın sinemasal önemini anlatabilmek için bu parametreyi aynı bir filmde değişik değelerde kullanmayı çok seven Yönetmen Spike Lee ve “Da 5 Bloods – 5 Kan kardeş” filmini görüntü yönetmeni Newton Thomas Sigel ile Slate dergisinde yapılan bir söyleşiden alıntılar yapmak yararlı olacaktır.
Filmin konusu, ölen takım liderlerinin kalıntılarını ve orada görev yaparken gömdükleri hazineyi aramak için ülkeye dönen dört yaşlı Vietnam Savaşı gazisinden oluşan bir grubun hikayesini anlatıyor.
Film bir dijital platform olan Netflix de 12 haziran, 2020 de gösterilmiş.
Filmde farklı zaman periyotlarını ve mekanları vurgulmak için dört farklı “Görünüm Oranı – Aspect Ratio” kullanılmış.
Ultra geniş 2.39: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”
Ultra geniş çekim dünyasında en iyi sonuçları veren bir format. Görsel olarak, bir filmin en etkileyici kısmı kapsamıdır. Büyük TV ekranında veya bir sinema salonunda izlediğinizde geniş kapsama alanı sürükleyicidir. Genellikle şehir çekimlerinde kullanılan bu format şehirdeki normal yaşamı tüm yönleriyle gösterir. Ho Chi Minh City, Bangkok ve Chiang Mai. gibi şehir çekimlerinde bu format kullanılmış. Kan kardeşler hakkında olan bu filmde çok önemli olan grup çekimleri için de ideal format.
1.33: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”
Spike Lee 1960 yılların Vietnam Savaşı dönemine yapılan geri dönüşlerde ise biraz da nostaljik olmak gerektiğini düşünmüş.
Bu amaçla Netflix’in tüm itirazlarına rağmen Dijital yerine o dönemde 16mm film stoğu kullanıldığı için bu eski tip formatla çekim yapılmış. Sonra film görüntüsündeki gren (tanecıkli) yapı dijital olarak temizlenmiş.
16: 9 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”
Çete ormana doğru yola çıktığında, hayat farklılaşıyor. Anılar gerçeklikle harmanlanıyor. Bunu ekranda gösterebilmek için 16: 9 gibi bir en boy oranı kullanılmış ama dijital çekim yapılmış.
Sigel, bir Netflix şovu olduğu için, şovun zarfı veya şovun ambalajı dediğimiz şeyin temelde 16: 9 formatı olduğunu düşünüyormuş. Böylece çerçeve, Ho Chi Minh Şehri’ndeyken 2.39: 1ve ormanda 16:9 olarak devasa gölgelik oluşturup grubu sarmalamış.
2.39: 1 “Görünüm Oranı – Aspect Ratio”
Grup yüzen bir pazarı tekneyle gezerken o dönemin popüler sistemi olan Super 8 kamera ile çekim yapıyorlar. Bu kısa sahne de aynı o dönemde olduğu gibi super8 kamera ile çekilip 2.39: 1’e dijital olarak dönüştürülmüş. Ayrıca tam oranı tutturmak için siyah kuşaklar kullanılmış.
Bu bir dönem müzik videolarında bir eğilim olan, ancak uzun metrajlı filmlerde nadiren kullanılan bir estetik.
Manage Cookie Consent
To provide the best experiences, we use technologies like cookies to store and/or access device information. Consenting to these technologies will allow us to process data such as browsing behavior or unique IDs on this site. Not consenting or withdrawing consent, may adversely affect certain features and functions.
Functional
Always active
The technical storage or access is strictly necessary for the legitimate purpose of enabling the use of a specific service explicitly requested by the subscriber or user, or for the sole purpose of carrying out the transmission of a communication over an electronic communications network.
Preferences
The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
Statistics
The technical storage or access that is used exclusively for statistical purposes.The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
Marketing
The technical storage or access is required to create user profiles to send advertising, or to track the user on a website or across several websites for similar marketing purposes.