Slow Motion – Yavaş Hareket

posted in: Kamera | 0

Slow Motion 

Cinema – Sinema genel anlamı ile bir hikayenin düzenli aralıklarla parçalara bölünerek hareketli görüntüler haline dönüştürüldükten sonra  bu parçaların birbirine eklenmesi ile görsel olarak oluşturulup  perde veya ekranda izlenmesi olayıdır.

Bu hareketli görüntüler aslında fotoğraf karelerinden oluşur. 

Eğer biz bu kareleri belirli bir hızla gözümüzün önünden geçirirsek ( saniyede 24 kare) hareketli görünmeleri sağlarız.

Bu olay bir göz kusuruna dayanır. Göz hatırlama yapar yani retina tabakası üzerine düşen götrüntü hemen kaybolmaz bir süre kalır . Ve gözümüz bu birbiri üstüne eklenen bu kareleri hareketli görür.

24 kare/saniye normal çekim hızıdır.

Slow Motion günümüz sinemasında görüntüye özel bir görünüm kazandırmak amacıyla en çok kullanılan fotoğrafik tekniklerden biridir.

Slow Motion – Yavaş Hareket nedir ?

  • Bir sinema filmi resim karelerinden oluşan çekimler dizinidir. Her bir çekimde yer alan hikayenin o öznel anındaki karakterleri, dekoru ve hareketleri en iyi şekilde anlatabilmek için kameranın en doğru konumda olması gerekir.
  • Film üzerindeki görüntü boyutu teknik olarak kameranın konuya olan uzaklığı ve kullanılan objektifin odak uzunluğu ile belirlenir.
  • Shutter– Örtücü – Obtüratör. Pencerenin önünü açan ve kapayan bir perdedir.
  • Bu perde poz süresini, örneğin saniyede 24 kare olacak şekilde ayarlar. Bunun yanında değişik çekim hızları da vardır. Saniyede çekilen kare sayısı arttıkça çekim hızı da artıyor demektir.
  • 25 kare/sn – fps
  • 50 kare/sn
  • 240 kare/sn
  • 480 kara/sn
  • 1000 kare/sn

    Slow Motion – Yavaş Hareket nasıl yapılır.

  • Yüksek hızlı kameralarda hızlı çekim yapılır ve sonra çekilen bu görüntüler normal kare hızında 24 – 25 kare / saniye oynatılarak zaman daha yavaş akıyormuş gibi görünür.
  • Normal hızla çekilen görüntülerin daha yavaş hızla oynatılması ile. Bu yöntem daha ziyade anında gösterimin önemli olduğu video da kullanılır.
  • Günümüzde daha çok tercih edilen yöntem bu işin post prodüksiyonda bilgisayarlar tarafından digital olarak yapılmasıdır. Çekilen karelerin birbirine katılması ile yavaş hareket etkisi elde edilir. 

Güney Kore’ den devrimci bir dizi; Squid Game

posted in: Sema Fener Yazıları | 0

 

Güney Kore

Güney Kore müzik ve sinemasıyla oldukça popüler bir dönem yaşıyor .

Parasite” filminin 2019 Oscar’ını kazanması ve suçların dünyasına boğazına kadar batmış örnek bir lise öğrencisinin çifte hayatını anlatan Güney Kore dizisi “Extracurricular” ın 2020 de Netflix de yakaladığı başarının ardından Güney Kore yapımlarına olan ilgi zaten çok artmıştı. Yine Güney Kore’ nın ekonomik ve sosyal yaşamına odaklanan “Squid Game” dizisinin bu kadar popüler olmasına şaşmamak gerekir.

“Squid Game” dizisinin detaylarına geçmeden önce diziyi daha iyi anlamak ve değerlendirmek için  önce Güney Kore’ nin tarihsel ve kültürel anlamda ekonomisine ve çalışma hayatına bir göz atmakta yarar vardır.

“Eğer yeterince çalışırsan ve kurallara uyarsan sonunda başarıya ulaşırsın” deyişi Güney Kore’ de halk tarafından uzun süre inanılan bir masal olagelmiştir…

 Amerikalıların destekledi Park Chung-Hee diktatoryasının 1961 de yıkılışından sonra ülke inanılmaz bir ekonomik başarı yakalamış ve dünyanın önemli endüstriyel güçlerinden biri haline gelmiştir.

1980 de demokratik bir yönetime geçilmesine rağmen ülkede hâkim olan eşitsizlik azalmamış aksine artmıştır.

Güney Kore ekonomisi büyük ölçekli holdingler tarafından yönetiliyor. Samsung, Hyundai ve the LG Group gibi dünyaca ünlü firmalar çok zengin birkaç ailenin tekelinde.

Ve ekonomiyi yöneten bu kişiler hukuk başta olmak üzere her alanda inanılmaz ayrıcalıklara sahipler. Bunun bir örneği yakın zamanlarda karşımıza çıktı.

Bir süre önce Samsung’un CEO su Lee-Jae-yong’ yolsuzluk ve rüşvet iddiası ile yargılanmış ama sadece 2.5 yıl ceza almış ve kısa sürede serbest bırakılmıştı.

Güney Kore hükümeti işçi protestolarına ve grevlere karşı acımasızdır. 2009 yılında Ssangyong otomobil fabrikasında olan grevin polis tarafından acımasızca bastırılışına da dizide dokunulduğunu görürüz.

VGi-Hun’un mali problemleri işinden atıldıktan sonra başlar. Çalıştığı fabrikadaki protestolara katılmış ve bu grev, grev kırıcılar tarafından 2009 yılında olan gerçek olaya benzer şekilde vahşice bastırılmıştır.

Güney Kore de intihar oranları da çok yüksektir. Özellikle yaşam sınırının altında yaşayan emekliler sıklıkla intihara başvurmaktadırlar.

Gençler ise benzer şekilde kendi mücadelelerini vermektedirler. Akademik yaşam üzerinde şiddetli bir baskı vardır. Özgür eğitin ortadan kaldırılmıştır. Gençler arasında işsizlik oranı %22 dir (2020 yılı verisi).

“Squid Game”
Yazan ve Yöneten: Hwang Dong-hyuk
Cast: Lee Jung-jae, Park Hae-soo, Wi Ha-joon, Jung Ho-yeon and Anupam Tripathi
2021, gösterim platformu: Netflix

Ucunda $45 milyon gibi bir ödül olan ve ilk bakışta çocuk parkında oynanan oyuna benzeyen bir seri yarışmaya katılmak istemez misiniz? Tabi ki istersiniz…

Ama iş bu kadar kolay değil…

Uyuşturulup gizli bir lokasyona sürükleneceksiniz. Burada sizin gibi aynı ödülün peşinde olan diğer yarışmacılarla karşılaşacaksınız. Mahkumlar gibi numaralanmış kıyafetler giyiyor olacaksınız. Magenta (mavi ve yeşil karışımı) renkte kıyafetler giyen maske takan silahlı muhafızlar sizi esir tutacak. Ve eğer oyunu kaybedersiniz öleceksiniz…

Protagonist, Seong Gi-hun ( Lee Jung-jae), kumar bağımlılığı olan bir şofördür  ve yaşlı annesine bakmakta zorlanmaktadır. Hem bu sorununu çözmek hem de borçlarını ödemek için oyuna katılmaya karar verir.

Diğer yarışmacılarında bu oyuna katılmak için kendi sebepleri vardır. Kang Sae-byeok (Ho-yeon) Kuzey Kore’den kaçmıştır ve Güney Kore’de yaşamaya çalışmaktadır, Abdul Ali (Tripathi) ise sürekli sömürülen bir göçmendir

Gi-Hun’ın sınıf arkadaşı Cho Sang-woo (Hae-soo) ‘Seoul National University – Seul Ulusal Üniversitesi’ den mezun olmasına rağmen iş hayatında başarısız olmuştur. Müşterilerinden çaldığı için de polis takibindedir.

Diğer bir yarışmacı olan cerrah ise organ mafyası ile iş birliği yaptığı için zor durumdadır.

Oyunun yöneticisi ve VIP olarak bilinen bir avuç milyarder ise ayrıcalıklı durumdadırlar ve yarışmacıların hayatları üzerine sürekli bahse girerler.

“Red Light, Green Light”, ın birinci bölümünden sonra sadece 201 kişi sağ kalınca yarışmacılar kalmak ve gitmek arasında bir oylama yaparlar. Oylar kalmak yönünde çıkar çünkü hiç kimsenin gidecek bir yeri yoktur ve en kötüsü olacağına dair umutları da yoktur.

Oyun ilerledikçe dayanışma emareleri de ortaya çıkar ve yarışmacılar aralarında ittifaklar oluştururlar.

Bölüm 6 da ise bu birliktelikler parçalanmaya başlar. Aynı hâkim düzenin kendisine karşı gelecek her türlü dayanışmayı parçalamak için oynadığı oyunların, kurduğu tuzakların sonucunda olduğu gibi…

İhanetler ortaya çıkar ama yine de birçok yarışmacı insanı değerlerden ve dayanışmadan vaz geçmediklerinin örneklerini gösterirler.

“Squid Game” aslında çeşitli anlatımlarla karşımıza çıkan (bir dönem Amerika’da sokakta yaşayan Vietnam gazilerinin zenginlerin öldürme arzularını tatmin eden yarışmalar yardımı ile sömürülmesi gibi) ezilen insanların oyunlar ve yarışmalar yoluyla sömürülmesini anlatan batı yapımlarının bir benzeri olan Dıstopik bir film .

Vahşi Kapitalizm eleştirisinin vurucu bir örneği olmasının yanı sıra on-line olarak gösterilmesinin de başarısında büyük rolü olsa gerek.

 

Güney Kore 2
Güney Kore 2

 

 

Block Buster Kelimesinin Kökeni

posted in: Haberler | 0

Block Buster

Artık yaygın bir sinema terimi haline dönüşen ve Türkçeye “Gişe Kapatan” veya “Gişe Canavarı” şeklinde çevrildiğine sıklıkla rastladığımız İngilizce Block Buster kelimesi ilk kez 1942 yılında Bellingham Herald gazetesinde askeri bir terim olarak okuyucu karşısına çıkıyor.

İkinci dünya savaşının devam ettiği o yıllarda İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerince kullanılan tahrip gücü çok yüksek 2 tonluk büyük bombalara verilen bir isim. 

Nedense Hollywood sineması tarafından hemen benimsenmiş. Bu terim önceleri iyi gişe hasılatı yapan yaz filmleri için kullanılmış.

Steven Spielberg’in $100,000,000 gişe hasılatı yapan ve bir klasik haline dönüşen 1975 yapımı “Jaws” filminden sonra Block Buster genel bir sinema terimine dönüşmüş. Etkin bir pazarlama ağı ile sunulan büyük bütçeli ve büyük gişe hasılatlı filmleri tanımlamak için vaz geçilmez bir terim olmuştur.

Block Buster kelimesinin kullanımı 1980-1990 yıllarında karşımıza çıkan Video kaset döneminde de hız kesmeden devam etmiş.

Blockbuster ismi ile kurulan video şirketi Amerika’nın en büyük dağıtım ağı haline gelerek tüm evlere video kaset taşımıştır.

Günümüzde beyaz perde gösteriminin yanısıra (VOD) “Video On Demand – Talebe Bağlı Video” sistemi ile Netflix, Amazon, Hulu gibi video yayım şirketleri de büyük bütçeli, bol starlı, yaygın bir pazarlama ağı ile tüm dünyaya sunulan filmler için aynı terimi kullanmaya devam ediyorlar. .

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma. Oyunculuktaki Önemi.

posted in: Oyunculuk | 0

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma

Bir oyuncunun ister sinemada ister tiyatroda olsun iyi bir oyuncu olabilmesi için her şeyden önce diyaloglarının izleyici tarafından kolay anlaşılabilir olması gerekir.

Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma kurallarını bilmek anlaşılır diyaloglar üretmenin en kolay yoludur.

Ağzımızdan bir çırpıda çıkan tek ses ya da birleşik sese HECE denir. Heceler sesli ve sessiz harflerden oluşurlar. Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma güzel konuşma ve oyunculuk bağlamında büyük önem taşır.

Türkçe’mizde söylem adına temel niteliğinde olan iki tür hece vardır. Bunlar, Açık Hece ve Kapalı Hece’dir. Türkçe öğretilerinin içinde var olmasına karşılık nedense bugüne kadar önemini bir kimse anlatmamış, adeta anlatılmaması için çaba gösterilmiştir. Oysaki bunun bilinmesi Türkçe’nin akıcı ve düzgün konuşulması bakımından zorunludur.

Açık hece sesli harflerle biten hecelerdir. Bir başka anlatımla bir sessiz harfin ardına sesli harf gelirse açık hece olur.

Örneğin;  La – ge – su – yo – şu – gı – mi – dü – vs

Kapalı hece sessiz harflerle biten hecelerdir. Bir başka anlatımla bir sesli harfin ardına sessiz harf gelirse kapalı hece olur.

Örneğin; bir – ses – sol – bor – ray – tip – lüp – sur – vs

Birinci hecesi açık, ikinci hecesi kapalı dar sesli ile biten iki heceli sözcüklerden sonra sesli ile başlayan bir ek gelirse kapalı hecedeki sesli harf düşer.

Örneğin;

Fikir – e   Fikre

Karın – ı   Karnı

Kıvır – ak   Kıvrak

Göğüs – ü   Göğsü

Hece konumundaki sözcüklere herhangi bir ek ulanırsa hecedeki veya ekindeki sesli harf düşer.

Örneğin;

Nere – de   Nerde

Salın – acak   Salıncak

İye, iken, imiş, ise, idi ekleri sesli harfle biten sözcüklere ulandığında (İ) sesleri (Y) sesine dönüşür.

Örneğin;

Okulda – imiş   Okuldaymış

Okulda – ise   Okuldaysa

Öğrenci – idi   Öğrenciydi.

Kitabı – ile   Kitabıyla

Akıllı – iken   Akıllıyken

Sesimizin de notalar gibi söylemde melodisi vardır. Bunu sağlayan açık ve kapalı hecelerdir. Şuur altına indirildiğinde görülecektir ki bu hece uyumu, yani Hece Düşmesi ve Hecelerde Kaynaşma kuralını iyi bilmesi kişinin konuşmasında onu ayrıcalıklı kişi yapacak ve herkesin beğenisini kazanan bir oyuncu haline getirecektir.

Hecelerde Kaynaşma

İki sesli harfin yanyana gelmesi durumunda iki sesli arasına bir sessiz harfin girmesiyle asıl sözcüğe kaynaşma oluşur. Kaynaştırma sessiz harfleri  (y,  n,  s,  ş) harfleridir. Bunları örnekleyelim.;

Y sessiz harfi: Sesli ile biten sözcüklerin ardından gelen (a,e,i) durumsal eklerin arasına konur.

Örneğin;

Tiyatro -a     Tiyatroya

Bahçe – i      Bahçeyi

Cadde-i       Caddeyi

Müze -e       Müzeye

N sessiz harfi: İsim tamlamalarında sesli harflerle biten sözcüklerin arasına konur.  

Örneğin:

Kapı – ın  kolu    Kapının kolu

S – Ş sessiz harfi: İsim tamlamalarında sesli ile biten sözcüklerle  (i, ı, e) tamlayan eki arasına konur.

Örneğin:

İki – er       İkişer        

Yedi – er   Yedişer     

Altı-ar     Altışar

 

 

 

Oyunculukta Konsantrasyon

posted in: Oyunculuk | 0

Oyunculukta Konsantrasyon

Duygu ve düşüncelerin belli bir nokta üzerinde yoğunlaşması olayına KONSANTRASYON denir. Oyuncu metnin konusuna ve rolüne konsantre olmalıdır.

Oyuncunun işlevi sırasında konsantre olması, dış dünyasının nesne ve olaylarından soyutlanarak tüm dikkatini mekân, dekor, ışık, müzik ve izleyene odaklaması ile mümkün olur.

Mekân, ya da sahne üzerindeki nesnelere bakarken onları görmek gerekir. Gerçekten görür ve hissederse izleyenler oyuncunun rolüne o derece inanır. Oyuncu Konsantrasyonu içinde asla doğallığından ayrılmamalıdır.

Oyunculukta Konsantrasyonu sağlamak için oyuncunun bakmak eylemini gerçekleştirmesi, bakmayı öğrenmesi ve bakışların çeşitliliğini bilmesi gerekir. Gözler izleyici ile çok etkili diyalog kurar. Dolayısıyla konsantre olmamızı sağlayan en önemli organımızdır gözümüz.

Göz dikkat unsurunun da en etkili organıdır.

Dikkat toplama konusunda oyuncuya en yakın alan Küçük Dikkat Çemberi diye vasıflandırılır.

Biraz daha geniş alan Orta Dikkat Çemberi’dir.

Tiyatroda tüm sahneyi ve salonu kaplayan alan, sinemada ise mekân ve objektifin geniş sanal alanı, Büyük Dikkat Çemberi olarak vasıflandırılır.

Dikkat çemberleri oyuncuyu zorlayan sanal çemberlerdir.

Dikkat unsurunun kesinlikle dağılmaması gerekir. Bunun için nesnelerle ilişkiyi kurup kendisine en yakın alanı kullanarak rolüne yoğunlaşması gerekir. Daha sonrasında oyuncu, alanını genişleterek dikkatinin dağılmamasını sağlayabilir.

Oyunculukta konsantrasyon sağlamak için oyuncunun rol hazırlık çalışmaları için uygulayacağı yöntemler vardır.

Oyunculukta Konsantrasyon’ u kolaylaştıran araçlar; Birimler ve Amaçlar

Stanislawski’nin yönteminde, oyuncunun çalışmasına kolaylık kazandırmak adına oyun metninin analizi yapılarak çözümlenir. Oyun metninin (Teks) ya da senaryonun birimleri ve bu birimlerin amaçlarını saptamak için  yüzlerce soru sorulmalı ve bu sorulara cevap aranmalıdır.

Önce, “oyunun ya da senaryonun birimleri” ele alınmalı, tüm ayrıntıları, gözden geçirilmelidir. Asıl amaç, rolün oluşmasında oyuncuya rolünde yardımcı olacakların ve olmayacakların belirlenmesidir.

Bir oyuncunun rolünü ortaya çıkarmasına yardımcı olacak tüm ayrıntılara “Oyunun Birimi” denir.

Buna göre oyuncu, oyunun ya da senaryonun bütünlüğü içinde metni birimlerine ayıracak, o amaçlara uygun oynama biçimini belirleyecek, oyunun genel amacıyla bütünleşerek rolün canlandırılmasını sağlayacaktır.

Yazar da metnini oluştururken, bir amaç ile yola çıkar.

Birimler ve her birimin taşıdığı amaçlar metnin (oyun ya da senaryo) genel amacını ortaya çıkarır.

 

 

 

 

 

 

 

Oyunculuk İşlevi Nedir?

posted in: Oyunculuk | 0

Oyunculuk İşlevi


Oyunculuk Tiyatro oyunculuğu, Sinema oyunculuğu diye sınıflandırılamaz. Oyuncu, tiyatroda da sinemada da oyunculuk vasfını sürdürerek Oyunculuk İşlevi ’ni yerine getirmekle yükümlüdür.


Ama bu Oyunculuk İşlevi ’ni yerine getirirken Tiyatro ile sinema arasında çerçevesel farklar olduğunun da hatırlamak zorundadır.Tiyatro ve Sinema, anlatıları görsellik anlamında farklı çerçevesel boyutlarla aktarır izleyenlere.


Tiyatro sahne olarak geniş bir çerçevededir.Başka deyişle tiyatro sahnesinin çerçevesi geniştir. Oyuncu, Oyunculuk İşlevi ’ni yerine getirirken salonda bulunan izleyicilere oyununu onların görebileceği anlamda az da olsa fiziksel güç kullanarak sergiler. Bu biraz abartılı olabilir. Çünkü en arka sırada bulunan izleyicinin de sahneyi ve oyuncuyu görmesi gerekir. Oyuncu sesini de o oranda arttırarak kullanır.
Oyunculuk İşlevi’nde iki üç saatlik bir süre boyunca karakterini geliştirebilen tiyatro oyuncusunun aksine sinema oyuncusu bu devamlılıktan yoksundur. Kesintili bir şekilde gerçekleşen – ki bazen bu çekimler hikayenin sonundan başına veya karışık olarak gerçekleşebilir – çekimlere daha başlamadan karakterini geliştirmesi, olgunlaştırması gerekir.
Kamera en ufak bir jesti bile yakalayıp 20-30 kez büyüttüğü için oyuncuların daha az şaşalı, stilize ve doğal bir oyunculuk sergilemeleri gerekir.
Makyaj, ışık, soft çekim gibi tüm düzeltici uygulamalara rağmen perde oyunculara sahneden daha acımasız davranarak tüm kusurları ortaya çıkarır.


Bir oyuncu için sinemada duygularını yansıtmak tiyatro sahnesinden daha zor ve ince bir iştir. Tiyatroda abartılı jest ve mimikler kullanmak işi kolaylaştırırken sinema oyuncusu bunu çok daha az belirgin bir şekilde yapmalıdır.


Oyunuculuk İşlevi ’nde bu şartların getirdiği engellemeler yüzünden sesiz sinemanın bir çok yıldızı sesli sinemaya uyum gösterememiş ve birçok ünlü tiyatro starı da sinemaya geçiş sağlayamamıştır.


Ama Laurence Olivier, Glenn Close, Julie Andrews, Kevin Spacey, Matt Dillon gibi oyuncuların hem sinemada hem de tiyatroda çok başarılı olduklarını da unutmayalım.


Türk Sinemasının ilk sesli filmi 1931 yılında gerçekleştirilen “İSTANBUL SOKAKLARINDA” filmidir. Paris Stüdyolarında çekilmiştir.

Sinemamızın belirli bir döneminde bir çok önemli filmde gerek ana, gerekse yan karakter olarak tiyatro kökenli oyuncular yer almış ve onlar bu filmlere sanatsal ağırlıkları ile çok şey katmışlardır.
Örnek olarak; “KIRIK ÇANAKLAR”, 1961 – Alev Oraloğlu, Salih Tozan, “AĞAÇLAR AYAKTA ÖLÜR”, 1964 – İzzet Günay, Yıldız Kenter, “ÜÇ TEKERLEKLİ BİSİKLET”, 1962 – Sezer Sezin. Daha birçok film ve oyuncusunu sayabiliriz.
Bu da demek oluyor ki, bir filmin oluşumunda oyuncunun önemi çok büyüktür. Oyuncu, filmin başarısının en önemli faktörleri arasındadır. Oyuncu da oyunculuğun önemini kavrayan ve büyük bir ciddiyetle Oyunculuk İşlevi ’ni uygulayan kişidir. Araştırmacı ve gözlemcidir. Yaşamdaki insanlar onun yansıtacağı karakterleri oluşturur.

Sinema Nedir? Sürekli Sorulan Bir Soru…

posted in: Sema Fener Yazıları | 0

Sinema

Sinema Sanatının (Moving Images = Hareketli Görüntüler) yaklaşık 100 yıl öncesine giden icadından beri “Sinema bir teknolojik gelişme mi, bulgularını geniş kitlelere ulaştıran bir kitle iletişim aracı mı, sanat mı veya endüstri mi, yoksa hepsi birden mi ?” sorusu sürekli sorula gelmiştir.

Sinemaya “Çağın Sanatı” veya “7. Sanat” dendiğine sıklıkla rastlıyoruz.

“Her çağda öncelikli bir sanat biçimi bulunur. Sinema ise 20. Yüzyılın sanatıdır” (Andre Bazin:1966).

“Yedinci sanat kendisine gönül verenler için tüm sanatların modern, güçlü bir birleşimidir. Mimari ve müzik, bütünleyici olan resim, heykel, edebiyat ve oyunla birlikte, yüzyılların estetik düşününün altı ritimli korosunu oluşturmuştur.” (Ricciotto Canudo:1921. A. Dorsay:1990).

“Herkes resimlere güvenmez ama fotoğraflara inanır” Ansel Adams


Sinemanın sanat yönünü ele aldığımızda; nasıl bir sanat olduğu ve diğer sanat dalları ile olan ilişkileri ve hangi sanatların bir sentezi olduğu soruları da aklımızı kurcalar. Fotoğraf ve sinemanın sosyolojik perspektifine bakarsak bunun bir önceki yüzyılın ortalarında modern resim alanında ortaya çıkan ruhsal ve teknik krizin bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Andre Malraux sinemayı plastik gerçekliğin ileri evrimi olarak tanımlamıştır.
Ressam ne kadar yetenekli olursa olsun yaptığı iş belli bir sınırın ötesine geçememektedir. Resim görüntü olmaya zorlanmış ve bu görüntüler sanat haline getirilmiştir fakat insan eli söz konusu olduğu için görüntü üzerinde bozulmalara yol açmıştır. On dokuzuncu yüzyıl bu krizin gerçek kaynağını görebilmiş ve bunun mitsel kaynağı Picasso olmuştur. Picasso’nun ardından “temsili kompleks”ten kurtulan çağdaş ressam fotoğrafın veremeyeceği kavramları resmetmeye başlamıştır.

“Fotoğrafın gücü nesneleri ve doğayı olduğu gibi gösterebilmesinde yatar. Fotoğrafik görüntü nesnenin kendisidir.” Andre Bazin.

Ressam renklerden, besteci notalardan, yazar sözcüklerden yararlanarak yapıtlarını ortaya koyarken, sinema sanatçısının gücü tüm bu disiplinleri birlikte kullanabilmesinde yatar.

Sinema görüntüleri bir dil oluşturacak şekilde anlamlı bir biçimde birbirine ekleyerek izleyiciye bir şey anlatmaya, bir kavramı açıklamaya, bir düşünce veya iletiyi ulaştırmayı amaçlar. Filmdeki her görüntü tek başına bir anlam taşıyabileceği gibi kendinden önce veya sonra gelen görüntülerle birlikte çok değişik anlamlara kavuşabilir.

“Sinemanın gücü gerçekliğidir. Bununla eşyayı anlatmaz, gösterir demek istiyorum.” Jean Cocteau.

“Benim yapmaya çalıştığım, insanların görmesini sağlamak” David W. Griffith.

Günümüzün çok gelişen sinema teknolojisi, büyük şirketlerin olağan üstü parasal gücü’nün de katkısıyla sinemayı neredeyse dünyanın 5. ekonomik gücü haline getirmiştir.

Görüntülerin Birleşmesi – Sinemasal Kurgu Tipleri.

posted in: Teknoloji | 0

Görüntülerin Birleşmesi

Elektronik devrim günümüzde sürekli gelişme kaydederek, baş döndürücü bir hızla ilerlemesine devam etmektedir. Dijital ortamda çekilen görüntülerin kurgusu, en yeni ve tam profesyonel kurgu programları ile gerçekleşmektedir. Dijital çağda yetişmiş ve alanında uzmanlaşmış kurgucular bir filmin oluşmasında önemli katkıları olan kişiler konumundadırlar.

Görüntülerin Kaba Kurgusu:

Her çekim sonrası öncelikle görüntülerin kaba kurgusu yapılır. Bunun nedeni ise tam kurgu için eksik gelen Sahne ve Planların, tekrar çekimlerinin sağlanmasıdır. Sağlandığında tam kurgu (kesin kurgu) başlar.

Görüntülerin birleşmesinde uygulanan Kesin Kurgu türleri.

Düz,

Paralel,

Atlama,

Zıt,

Biçim Kurgusu.

Düz Kurgu:

Bir görüntüden diğerine geçişi olabildiğince belirsiz bırakan kurgu tipidir.

Görüntüler, kesintisiz biçimde birbirlerini takip ederek hikâye anlatılır.

A-çekiminin görüntüleri devam ederken B- çekiminin görüntüleri ardından gelir. Genelde bu kurgu, doğal bir ifade biçimi olarak tercih edilegelmiştir.

Paralel Kurgu (Çapraz Kurgu):

Farklı mekanlarda genellikle aynı zamanda geçen olayların çapraz biçimdeki bir akışla kurgulanması olayıdır. Olayların gizemini ve duygusal etkisini attırır.

Zıt Kurgu:

Birbirini takip eden görüntüler aksiyon içinde normal olarak birbirinden ayrı çekilmişlerdir. Vurucu kurgu da denilen bu kurguda bir plandan o plana karşıtlıklar içeren ve hatta tam zıt olan bir başka plana geçiş yapılır. Böyle farklı planların görüntülerinin genel, detay, yakın plan çekimlerinin kurgulanması zıt kurgu olarak adlandırılır.

Sakin ve durgun görüntüler taşıyan bir sahneden hızlı sahneye veya şiddet dolu bir sahneden duygusal bir sahneye geçiş yapılır.

Genelde izleyicide heyecan uyandırmak, kafa karışıklığı yaratarak şaşırtmak için uygulanır.

Atlama Kurgu:

 Akış içinde birbirini takip eden olayların, filmin devamlılığı içinde kırılması olayı Atlama Kurgu’yu gerektirir. Yani olay görüntüleri arasında geçişler yapılarak hikâye anlatılır.

İşinde uzmanlaşmış yönetmenin tercihidir genellikle.

Biçim Kurgusu:

Benzer iki şekilden ibaret görüntülerin arasındaki kesme biçimine Biçim Kurgusu denir. Benzer özelliğe sahip görüntülerin birleşmesiyle oluşan tema, ya da fikrin uyumuna ve devamlılığına vurgu yapan bir plandan diğerine yapılan kesme olduğu için tematik kurgu diye de adlandırılır.

 

 

Karakter Yaratma – Var Olmayanı Üretmek

posted in: Oyunculuk | 0

Karakter Yaratma

Yaşadıklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimizi hayal etmemiz, hayal gücümüzü geliştirir. İmgelem, var olmayan ya da olması olanak dışı şeyler oluşturmaktır…

Karakter Yaratma’ da İmgelem’in başarılı uygulanması, hayal gücünün etkin olmasına bağlıdır.

Hayal gücünden yoksunluk bir oyuncunun, kendine özgü oyunculuğunu geliştirmesine veya yazarın yaratıcılığına engel olur.

Yaratıcı güç gelişmediği için de Karakter Yaratma eyleminde gelişme olmayacak ve buna bağlı başarı ve verimlilik asla gelmeyecek demektir.

Gözlem, imgelemenin ve dolayısıyla bir Karakter Yaratma’nın en önemli olgusudur. Çevrede olup bitenleri, insanların karakter biçimlerini, olaylar karşısındaki tepki ve etkilerini çok iyi gözlemleyip şuur altına yerleştirmek gerekir.

Karakter Yaratma’ da imgelemin uygulanması oyuncunun veya yazarın kendi görüşünün de katılmasıyla etkin biçime gelir.

İmgelemin geliştirilmesi çalışmasında sorulması gereken dört soru, kesinlikle yanıtsız bırakılmamalıdır. Bu dört soru imgelemeye bağlı olarak Karakter Yaratma’nın en gerekli unsurlarıdır.

Başarı, soruların yanıtlarından algılanan durumları, kişilik ve yaşam biçimi ile bağdaştırmaktan geçer.

Dört ana soru ve yanıtları, Karakter Yaratma’da  oyuncuya ve yazara kesin başarı kazandırır. Şimdi bu dört ana soruyu ve açılımlarını inceleyelim.

Sorulması gereken sorular. Kim, nerede, nasıl, niçin?

KİM ?

Yaratılacak karakterin nasıl bir yaşamının ve yaşının kaç olduğunu, çevresi ve insan ilişkileri ile onlara nasıl davrandığını, mesleğini ve fiziksel yapısının nasıl olduğunu belirler. Çalışmamızda bu önemli soruların yanıtlarına ilave olarak şunları da bağdaştırıp incelemeli ve yanıtını aramalıyız.

1 – Ben (Kendim) olarak yorumum ne olmalıdır.

2 – Ben (Deneyimim). Yaşam deneyimimin katkısıyla ben bu karaktere neler katabilirim.

3 – Yaşım. Yaşımın gerektirdiği durumu yorumumun içinde kullanacağım.

4 – Geçmişim. Geçmişimin içinden gelen anımsadıklarım yardımıyla iç ve dış şartların ve düşüncelerin hissedilmesinin sağlanmasını gerçekleştireceğim. 

NEREDE ?

Oyunun, zaman olarak geçtiği çağı, çağın özelliklerini, insanların karakter ve davranış biçimlerini incelemekle soruya yanıt aranır.

NASIL ?

Kamera önünde ve sahnede uygulanacak eylemin nasıl ve ne tür davranış gerektirdiğini anlamaya çalışarak yanıt aranır. O kişi nasıl yürürdü? Nasıl otururdu? Vb.

NİÇİN?

Canlandırılacak kişiliğin amacının ne olduğu sorgulanır ve bu amaca ulaşıncaya kadar ortaya konması gereken eylemlerin neler olabileceği hakkındaki sorulara yanıt aranır.

Gus Van Sant Filmleri: 2005-2020

posted in: Film Yönetimi | 0

Gus Van Sant Filmleri: 2005-2020

Last Days (2005): 

Ünlü Seattle Rock grubu Nirvana’nın solisti Kurt Cobain’in ölümünden önce geçirdiği günlerden yola çıkarak oluşturulan kurgusal bir hikâye.

Paris, je t’aime (2006):

Aralarında Gus Van Sant’ın da bulunduğu 20 yönetmenin Paris’te aşk teması altında çektikleri 5 dakikalık filmlerin bir araya getirilmesinden oluşan bir film.

Paranoid Park (2007):

Filmin adı, Portland’daki scate board çılgınlarının (kaykaycılar) uğrak yeri Paranoid Park’tan (diğer adı Punk Park) geliyor. Genç kaykaycı Alex bir gece kaza sonucu bir güvenlik görevlisini öldürmesi ve bu konuyu kimseye açmamaya karar vermesi üzerine gelişen olaylar çerçevesinde ergenlerin karmaşık dünyası aktarılıyor. Blake Nelson’un bestseller romanından uyarlanan filmde oyuncular Gus Van Sant’ın bağımsız müzik sitesi myspace’te açtığı bir yarışmayla amatör gençler arasından seçilmiş.

Milk (2008):

Sıklıkla flaşback’leri kullanarak Harvey Milk’in kariyerinin 40. Doğum Günü ile ölümü arasında geçen zaman dilimini irdeleyen bir Gus Van Sant film’i.

Yönetmen Milk ile de, duyarlı olduğu bir diğer konuyu, gey hakları konusunda idol addedilen Harvey Milk’in (Sean Penn) yaşamını beyazperde’ye aktarıyor. 1977’de, Harvey Milk San Francisco Şehir Meclisi’ne seçilerek Amerika’da eşcinselliğini saklamadan bir devlet kadrosunda üst düzey yöneticiliğe seçilen ilk kişi olmuştur. Sean Penn’e ikinci Oscar’ını kazandıran film, aynı zamanda en özgün senaryo ödülüne de sahip.

Promised Land  Kayıp Umutlar (2012):

Steve Butler (Mat Damon) ve iş arkadaşı Sue Thomason (Frances McDormand) ülkenin önde gelen enerji şirketlerinden birinde çalışmaktadırlar. Taşradaki bir kasabaya, yer altındaki değerli doğalgaz kaynakları için giderler. Amaçları toprak sahiplerinden evlerini en ucuza kapatmaktır. Fakat karşılarına herkesin saygı duyduğu yaşlı bir öğretmen olan Frank Yates (Hal Holbrook) çıkar ve teklife sonuna kadar direnir. İnsanlar bir yandan ekonomik koşullar bir yandan da yıllardır yaşadıkları evleri para karşılığında satma fikri arasında ikilemde kalırlar. Daha önce yüzlerce insanı ikna etmekte sorun yaşamayan Steve için işler sarpa sarar. O da bu süreç içerisinde temsil ettiği şirketin iç yüzünü daha yakından tanıyacaktır.

The Sea of Trees Sonsuzluk Ormanı (2015): 

Arthur Brennan (Matthew McConaughey), eşinin (Naomi Watts) kanseri yenip ambulansa kazasında ölmesinin ardından yaşadığı trajedi sonrası, Japonya’daki Fuji dağının derinliklerindeki gizemli bir ormana doğru yola çıkar. Girenin bir daha kolay kolay çıkamadığı, bir noktadan sonra geri dönüş işaretlerinin kaybolduğu bu orman intihar etmek isteyen insanların yeridir. Yaşamına dair derin bri hesaplaşmanın içinde olan Arthur ormana girdikten kısa bir süre sonra burada yalnız olmadığını fark eder. Ormanda Takumi Nakamura (Ken Watanabe) isimli yolunu kaybetmiş bir adamla karşılaşır ve iki adam bu uçsuz bucaksız ormanda hayatta kalmanın özünü kavrayıp ölümden vazgeçerek yaşama sarılacaklardır.

Don’t Worry, He Won’t Get Far on Foot Merak Etme Fazla Uzaklaşamaz (2018):

John Callahan’in (Joaquin Phoenix) geçirdiği araba kazasında ölümden döndükten sonra yapmak istediği son şey alkolü bırakmaktır. Fakat kız arkadaşı (Rooney Mara) ve karizmatik sponsorunun (Jonah Hill) teşvikiyle gönülsüzce tedaviye başlar ve bu sırada karikatür çizmeye olan yeteneğini keşfeder. Karikatürler, Callahan’ın hayatına yeni bir soluk getirir.

Gerçek bir yaşam öyküsü olan ve yer yer komik öğeler de taşıyan bu Gus Van Sant film’i Callahan’ın oto biyografisinden filme adapte edilerek sanatın iyileştirici gücünü  vurguluyor.

The Prince of Fashion (pre-production, ön-yapım aşamasında):  Michael Chabon’un bir yazısından yola çıkan ve bir babanın oğlunu Paris Moda Haftasına getirmesi ile başlayan hikâyede Will Ferrell başrolde.