Oyuncunun Gücü: Anlatımda Tonlama Özelliği.

Oyuncunun Gücü

Bir oyuncu, olayları seyirciye aktarırken iki türlü anlatım aracı kullanır. Bunlardan birisi sessel anlatım, ikincisi bedensel anlatımdır. Her iki birim uyumlu kullanılırsa, izleyene başarılı anlatım verilmiş olur. Sözcüklerin önemi çok büyüktür. Sizin söyleyeceğiniz ve karşınızdaki kişinin söyleyeceği sözcüklerin tam olarak algılanıp anlatılması gerekir.

Bir aktör ‘Oyuncunun Gücü’ nü kullandığında, sözcüklerin ruhuna girer. Böylelikle kendi ruhuna ve yazarın anlatmak istediği gizli alanlara götürür tüm izleyenleri. Gerektiği yerde suskuları da kullanan oyuncu izleyeni, yaşatmak istediği alana götürüp yaşatır adeta. Suskuların mantıklı kullanılmaması durumunda oyun, anlaşılmaz biçime gelir. Olaylar hem oyuncu için hem de izleyen için yaşanmaz olur. Yani suskuların kullanılması da hayati önem taşır

Yaşamda insanlar sürekli hareketlilik ve eylemler içindedirler. Bu yaşamın gereğidir bir bakıma. Sabah uyanıp yataktan kalkmakla başlar eylemler ve yüz yıkamak için musluğun açılması, kurulanması, kahvaltı hazırlığı ve yenmesi, evden çıkıp işe gidilmesi, konuşmalar, konuşmaların içeriğindeki ses tonlarına etki tepki durumları vs. gibi devam eder.

Kamera önünde ve sahnede doğal olmak durumundadır oyuncu. Yapılan eylemin iyi bir denetim içinde kullanılması doğallığı kazandırır. Doğallık, yaşam içinde insanların kural dışı eylemlerinin sahneye ya da kamera önüne taşınması ile anlatılmış olmaz. İnsanların yanlışını doğallık olarak kabul edemeyiz. Ancak böyle bir kişilik taşıyorsa rol, onun gözlemlendiği biçimde uygulanması gerekir. Yapmacık hiçbir şey yapılmamalıdır. Bu oyuncu’luğa aykırıdır. Kamera önünde ve sahnede yapılacak her eylemin bir mantığının olması şarttır.

İnandırıcı Güç:

Oyuncular, kamera önünde ve sahnede, oynadıkları oyunun ve senaryonun bir metin olduğunu bilirler. Canlandırdıkları kişiler ve olaylar genellikle gerçek değildir. Üstlenilen rolün uygulamasında, “Eğer ben olsaydım nasıl davranır ne yapardım?”  sorusunu kendisine sorarak, rolün amacı ile kendi amacını birleştirip rolünü, yanıtı ile gerçekleştirebilmelidir. Ancak böylelikle canlandıracağı role inanır ve inandırır.

Her insanda var olan hayal gücü en önemli duyularımızdandır. Bunun geliştirilmesi, oyuncunun en önemli çalışmalarından biri olmalıdır. Yaşadıklarımızı, duyduklarımızı ve gördüklerimizi beynimizde geliştirerek yapılan hayal etme egzersizleri hayal gücümüzü geliştirir.

 

 

 

 

 

İzzet Günay; Türk Filmlerinin Kibar Oyuncusu

İzzet Günay 21 Ağustos 1934 de İstanbul Sarıyer’de Mükerrem Hanım ile Necati Bey’in çocukları olarak Dünya’ya geldi.

Kendinden başka Hikmet isimli bir ağabeyi daha vardır. Sarıyer iskelesinde memurluk yapan babası çok şık ve zarif bir İstanbul Beyefendisidir. 1948 yılında çok genç yaşta hayata veda eder.

İzzet Günay başta kitap okuma zevki olmak üzere birçok özelliklerini babasından aldığını söylemektedir.

Daha 6 aylıkken babası Salacak iskelesine tayin edilince iskeleye en yakın evi alırlar ve ailenin bütün hayatı bu evde geçer. 

Genç yaşta iki çocukla dul kalan annesi büyük zorluk ve fedakarlıklarla iki çocuğunu yetiştirir. Ne yazık ki oda genç yaşta bir trafik kazasında hayatını kaybeder.

Ağabeyi Fikret Bey ise küçük İzzet’in okuyabilmesi için büyük bir fedakarlıkta bulunarak eğitimini bırakır ve çalışmaya başlar.

Orta okuldan sonra 1949 yılında Deniz Lisesine kaydolursa da kısa sürede askerliğin ona göre bir meslek olmadığını fark ederek ayrılır ve Haydarpaşa Lisesine girer. 

Haydarpaşa Lisesini bitirdikten sonra 1954-1955 yıllarında Cağaloğlu’ndaki İmar Müdürlüğünün Harita Şubesinde teknik ressam olarak çalışmaya başlar.

Çok iyi dans eden ve dans dersleri de veren İzzet Günay o dönemde mimar olmak istemekte, fakat ekonomik şartlardan dolayı çalışmaya ara vererek Üniversiteye gidemez.

1957 yılında askerliğini bitirerek terhis olduktan sonra Küçük Sahne’de “Kara Ağaçlar” altında piyesi ile tiyatroya adım atar.

Onu seçen kadroda “Haldun Dormen”, “Asaf Çiğiltepe”, “İlhan İskender” gibi isimler vardır. Haldun Dormen’in Cep Tiyatrosu okuluna kabul edildikten sonra bazı irili ufaklı roller alır ve “Kamp On Yedi” oyununda kendini göstererek asıl kadroya geçer.

Fare kapanı oyununda oynadığı mimar rolü en sevdiği rollerden biri olmuştur.

En son oynadığı “Altın Yumruk” oyunundan sonra sinemaya geçer.

1961 de Atlas sinemasında sahneye koydukları “Tatlı İrma” müzikali büyük bir başarı yakalar.  Bunun ardından 1962 yılında yapılan “Sound of Music = Pasifik Şarkısı” müzikali ise o kadar başarılı olmaz. 

Bir gün kulise o dönemlerde Hulki Saner’in asistanlığını yapan Orhan Aksoy gelir ve İzzet Günay’ı sinemaya davet eder.

1959 da baş rollerde Belgin Doruk, Zeki Müren ve Ayfer Feray’ın oynadığı “Kırık Plak” filmindeki Zeki Müren’in şoförü rolünü Tarık Dursun K.’ya borçludur.

Her gün tiyatronun önünden geçen Tarık Dursun baktığı afişlerde resmini gördüğü Günay’ın farklı tipini hemen fark ederek Osman Seden’e bahseder.

Seden’in yazıhanesine yapılan ziyaretin ardından filme başlayan İzzet Günay’ın sinemaya geçişi işte bu kısa rolle olur.

Sonra 1962 de “Çifte Nikah” da Ayhan Işık ve Leyla Sayar ile oynar. Ardından, “Çalınan Aşk”, “Tığ Gibi Delikanlı” filmleri gelir.

İlk baş rolünü ise Fatma Girik ile konuşan bir arabayı konu alan “Varan Bir” filminde oynar.  İkinci başrolü ise “Beni Osman Öldürdü” filminde gelir.

“Osman Seden” in “Beni Osman Öldürdü” filmi ilk kez çok geniş bir artist kadrosunu bir araya toplayan bir filmdir; Hulusi Ketmen, Ali Akpınar, Atilla Yelkenci, Öztürk Serengil, Sadettin Erbil, Ahmet Tarık Tekçe, Mümtaz Ener, Hüseyin Güler, Mürevvet Sim, Muallla Sürer, Türkan Şoray, Vahi Öz, İzzet Günay, Devlet Devrim, Hüseyin Peyda, Birsen Menekşeli, Aziz Basmacı, Leman Akçatepe, Muhterem Nur, Hüseyin Baradan, Sunay Uslu Tümay Tunçalp, Meriç Başaran, Kenan Kurt gibi.

1964 yılında Memduh Ün’ün yönettiği ve Yıldız Kenter’le birlikte oynadığı “Ağaçlar Ayakta Ölür” filmindeki rolünden dolayı Altın Portakalı ödülünü kazanır.

İlk evliliğini Dormen Tiyatrosunda Haldun Dormen’in sekreteri olarak çalışan Semine hanım ile yapar. 1963 yılında İzmir de Meral Selçuk’un evinde evlenirler.

5 Şubat 1928 de Fatihte doğan, emekli subay Zeki Bey ile Emine Hanım’ın tek çocuğu Semine Hanım liseden sonra güzel sanatlar akademisini bitirmiş iyi eğitimli bir hanımdır. Tiyatroda tanışan ve çok kitap okumak, sanat eserlerine karşı ilgi duymak gibi ortak yanları olan iki genç evlendikten sonra Teşvikiye’ye Kalıpçı sokağa taşınırlar.

Yerli sinemanın az rastlanan mutlu çiftlerinden biri olan Günay çiftinin mutluluğu uzun sürmedi. Altı yıl önce sürmenaj geçiren ve devamlı olarak tansiyondan şikayet eden Semine Hanım 1 Mayıs gecesi beyin kanaması geçirerek 4 mayıs 1968 cumartesi günü 20:25 de hayata gözlerini kapadı.

İzzet Günay 1970 de İstanbul’un tanınmış ailelerinden birinin uzun süre İngiltere’de yetiştirilmiş kızı İpek Umar’a gönlünü kaptırdı. Kendi aralarında nişanlanan çift daha sonra ailelerinin elini öpmeye giderler ve evlenirler.  Şubat 1972 de oğlu Ömer doğar.

İzzet Günay sakin bir hayatın iyice yerleşmiş prensiplerin adamıdır, efendi adamdır, kibardır, naziktir, dakik’tir, muntazam’dır ve programlıdır.

Hayatında davranışlarında büyük çıkışlara gereksiz davranışlara pek rastlanmaz. Hayatında fazla bir değişiklik de görünmez. İşinin haricinde evden çıkmayı pek sevmez.

Döneminin yerli film artistleri arasında giyimine en fazla dikkat eden oyuncudur. Giyinme bakımından yerli filmciliğin kıralı İzzet Günay’dır. Siyah renk çoraptan başka renk çorap giymez ve yurt dışından giyinir.

Antika eşya ve kitaba çok meraklıdır, pul koleksiyonu yapar, iyi olan her tür müzik dinler,

Unutamadığı anıları: geçirdiği deniz kazası, tiyatro da ilk sahneye çıkışı, ilk filminin ilk sahnesi, evlenişi, yedek subayda geçirdiğim araba kazası, ilk aşık oluşu ve eşinin ölümü. Golf oynamayı da çok sever.

Yılda yaklaşık 12 film olmak üzere 120’ye yakın film çeviren İzzet Günay 1972 yılında seks furyası başlayınca sinemayı bırakır.

Bu kararın ardında o dönem birçok sinema oyuncusunun yaptığı gibi sahneye çıkmaya karar verir.

Ayhan Işık, Fatma Girik, Sadri Alışık, Öztürk Serengil ve birçok sinema oyuncusu o dönemde sahneye çıkarak sinemada kazandıklarının çok daha fazlasını kazanmışlardır.

Böylece İzzet Günay da 1973 ile 1980 arasında Maksim gazinosunda çalışır.

Filmleri:

Yarın Ağlayacağım

Kader Yolcuları

Ekmekçi Kadın

Yalancı

Kumarbaz

Şeker Hafiye

Severek Ölenler

Elveda Sevgilim

Cici Bayanlar

Kolla Kendini Bebek

Macera Kadını

Yumruklar Konuşursa

Gurbet Türküsü

Kızılcık Dalları

 

 

 

Eylem Kavramının Oyunculuğa Uygulanması

Eylem:

Yaşamda insanlar sürekli hareketlilik içindedirler. Bu yaşamın gereğidir bir bakıma. Sabah uyanıp yataktan kalkmakla başlar eylemler ve yüz yıkamak için musluğun açılması, kurulanması, kahvaltı hazırlığı ve yenmesi, evden çıkıp işe gidilmesi, konuşmalar, konuşmaların içeriğindeki ses tonlarına etki tepki durumları vs. Sahne ve perde bir yerde yaşamın canlandırıldığı sanat alanlarıdır. Bu canlandırma eylemi içinde kamera önünde ve sahnede doğal olmak durumundadır oyuncu. Yapılan eylemin iyi bir denetim içinde kullanılması doğallığı kazandırır. Doğallık, yaşam içinde insanların kural dışı eylemlerinin sahneye ya da kamera önüne taşınması ile anlatılmış olmaz. İnsanların yanlışını doğallık olarak kabul edemeyiz. Ancak böyle bir kişilik taşıyorsa rol, onun gözlemlendiği biçimde uygulanması gerekir. Yapmacık hiçbir şey yapılmamalıdır. Bu oyunculuğa aykırıdır. Kamera önünde ve sahnede yapılacak her eylemin bir mantığının olması şarttır.

Eylem Kavaramı

İç ve dış eylem olmak üzere iki şekilde inceleyebiliriz eylemleri. Öncelikle iç eylem oluşur sonrasında dış eylem. Hareketsiz bir konum bile iç eylem dediğimiz durumu yansıtır. İnsan yapısı gereği, herkesin tepki verdiği olaylara tepkisiz kalıp da tepkili olabilir. Sevilen kişilerin ayrılık ya da ölüm gibi nedenlerinden dolayı çoğu kez, hiçbir tepki vermeden adeta donar kalır bazı kişiler. Burada eylemsizlik yoktur. İç eylem sürekli aktif haldedir. Her oyuncu iç eylemin oluşmasına önem vermeli ve doğallıkla eylemini gerçekleştirmelidir. İnsanların eylem oluşturmaları dış dürtüler ve iç dürtüler etkisiyle olur. Örneğin, insan durup dururken ağlamaz, koşmaz, gülmez, konuşmaz. Kesinlikle bu olayların gerçekleşmesi için bir olgu gerekir ve oluştuğunda eylem gerçekleşir. Ağlamak için ağlamanın gerektirdiği koşullar oluşmalıdır. Oyuncunun eylemleri, uygulamadaki başarısı, o eylemin psikolojik temelinin kavranması ile olur. Psikolojik bir temeli yoksa eylemin, anlamsız ve başarısız kalır.

Eylemde İnandırıcı Güç

Oyuncular, kamera önünde ve sahnede, oynadıkları oyunun ve senaryonun bir metin olduğunu bilirler. Canlandırdıkları kişiler ve olaylar genellikle gerçek değildir. Üstlenilen rolün uygulamasında, “Eğer ben olsaydım nasıl davranır ne yapardım?”  sorusunu kendisine sorarak, rolün amacı ile kendi amacını birleştirip rolünü gerçekleştirebilmelidir. Ancak böylelikle canlandıracağı role inanır ve inandırır.

Her insanda var olan hayal gücü en önemli duyularımızdandır. Bunun geliştirilmesi, oyuncunun önemli çalışmalarından biri olmalıdır.

[metaslider id=”4212″]

Tom Hardy

Tom Hardy

Edward Thomas Hardy 15 Eylül 1977 de Londra Hammersmith, İngilterede doğdu.

Annesi Elizabeth Anne (Barrett), ressam ve artist, babası Chips Hardy, ise bir yazar.

İngiliz ve İrlanda kökenli.

Tom Hardy Richmond Drama Okulunu bitirdi ve ardından, Michael Fassbender ile birlikte Londra Drama Merkezinde Sir Anthony Hopkins‘in  derslerine katıldı.

21 yaşında iken girdiği bir mankenlik yarışmasının ardından bir süre mankenlik yaptı.

Ergenlik çağını ve 20’li yaşlarının ilk yıllarını alkolizm ve hap bağımlılığı ile mücadele ederek geçirdi.

2002 yılında “Uzay Yolu: Nemesis” filminde rol almasının ardından özel bir kliniğe yatarak tedavi gördü ve bu alışkanlıklarından tamamen kurtuldu.

2008 yılında Nicolas Winding’,n yönettiği ve İngiliz Hapishanelerinin en dehşetengiz mahkumu olan Charles Bronson’u canlandrdığı  “Bronson” filmi En İyi Aktör dalında “British Independent Film Award – İngiliz Bağımsız Filmleri Ödülü” nü kazanarak Hollywood’un dikkatini çekti ve Variety Dergisinin “Dikkatle Gözlenecek 10 Aktör” listesine girdi..

2010 yılında rol aldığı Christopher Nolan‘ın bilim kurgu gerilimi filmi “Inception – Başlangıç” la artık büyük bütçeli  Ana Akım Sinema filmlerinde rol almaya başlamıştı.

Boyu 1.75 metre, dolgun dudakları ve mavi-yeşil gözleri ile tanınıyor.

Derinden gelen hafif boğuk ama çok etkileyici bir sesi var.

Fiziği güzel ve kaslı.

Fiziksel görünümünü büründüğü karaktere göre inanılmaz derecede  değiştirebiliyor.

Rol yaparken yüzününün bir kısmını gizlemekten hoşlanıyor.

2018 yılına kadar oynadığı dört film “En İyi Film” dalında Oscar’a aday oldu.

 

[metaslider id=”3498″]

 

 

RSS
Follow by Email