Film ve Dizilerde Görüntüleme – Netlik Derinliği :

Film ve Dizilerde Görüntüleme

Netlik derinliği (Alan Derinliği – DEPTH OF FİELD) kameranın önünde yer alan bir sahnenin kabul edilebilir netlikte olan en yakın ve en uzak noktaları arasındaki mesafedir.

Eğer sığ bir netlik derinliği ile çalışırsanız konunun tümü net görüntü vermez.  Sahnenin önü ve arkası net olmayabilir. Bu da resmi bozan ön ve arka planların izole edilebilmesi için kullanılabilir.

Veya özel bir etki yaratmak için zaman zaman tercih edilebilen bir durumdur.

Netlik Derinliği fazla olan çekimlerde ön ve arka plan her ikisi de nettir.

Film ve Dizilerde Görüntüleme ’de bu tarz bir kamera efekt’i kullanımının anlatıma ve estetiğe büryük ölçüde katkısı vardır.

Konu – mercek mesafesi, merceğin odak uzunluğu, f-stop değeri netlik derinliğini etkileyen faktörlerdir.

Sabit bir obje mesafesi için mercek açıklığı küçüldükçe netlik derinliği artar, büyüdükçe azalır.

Odak uzunluğu fazla ise netlik derinliği küçüktür.

Kısa ise netlik derinliği fazladır.

Örneğin, geniş açı mercekler daha geniş netlik derinliğine sahiptir.

Telefoto mercekler ise kısa netlik derinliğine sahiptir.

  Film ve Dizilerde Görüntüleme – Netlik Derinliği’ni etkileyen faktörler:

  • Netlik derinliğini etkileyen dört faktör vardır; algılayıcının boyutu, netlik halkası üzerinde seçilen mesafe, objektifin odak uzunluğu, f stop değeri.
  • Kamera algılayıcısında kullanılan CCD’nin boyutu ne kadar büyükse netlik derinliği o kadar azalır.  2/3-inch boyutlu üç yongalı bir video kamera ile çekim yapıldığında netlik derinliğinin film kamerasına ve tek yongalı bir kameraya göre çok daha fazla olduğunu görülür.
  • 35mm film boyutuna sahip olan CCD ve CMOS yongalara sahip olan kameralar ile netlik derinliğini azaltmak olasıdır.
Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme
Ön Plan Net Arka Plan Bulanık

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-2
Ön Plan Bulanık Arka Plan Net

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-3-
Ön ve Arka Plan Bulanık Orta Plan Net

 

Film-ve-Dizilerde-Goruntuleme-4.
Net Görüntü.

 

 

 

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K ve İmgelem.

 

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K

Yaşadıklarımız, duyduklarımız ve gördüklerimiz, bunlarla ilgili hayaller kurmamız, hayal gücümüzü geliştirir. İmgelem, var olmayan ya da olması olanak dışı şeyler oluşturmaktır. Bir oyunda diğer oyuncuyu öldüren kişi, asla karşısındakini öldürmemiştir. Benzer şekilde bir senaryoda bir karaktere cinayet işleten yazar olmayacak bir eylemden bahsetmiştir.

Bu bağlamda bir oyuncunun ve bir yazarın işlevi birbirine benzerlik kazanır. Her ikisi de yaratıcılık aşamasına gelindiğinde Senaryo ve Oyunculukta 4N1K yı kullanır.  Sonuçta her ikisi için de bir yaratıcılık söz konusudur.

 Oyuncu imgelem oluşturarak rolü gereği o insanı öldürebilmeli gerçek bir katil gibi davranış sergileyebilmelidir. Yazar da kâğıt üzerinde veya perdede gerçek bir katil yaratabilmelidir. İmgelemenin başarılı uygulanması, hayal gücünün etkin olmasına bağlıdır. Hayal gücünden yoksunluk oyuncunun veya yazarın kendine özgü yaratıcı gücünün gelişmemesine yol açar. Buna bağlı olarak başarı ve verimlilik asla gelmeyecek demektir.

Senaryo ve Oyunculukta 4N1K ve İmgelem derken hatırlamamız gereken Gözlem yapmanın imgelemenin en önemli olgusu olduğudur. Çevrede olup bitenleri, insanların karakter biçimlerini, olaylar karşısındaki tepki ve etkilerini çok iyi gözlemleyip bilinç altına yerleştirmek gerekir.

İmgelemin geliştirilmesi çalışmasında sorulması gereken beş soru, kesinlikle yanıtsız bırakılmamalıdır. Bu beş soru yaratıcılığın en gerekli unsurlarıdır. Başarı, soruların yanıtlarından algılanan durumları, kişilik özelliklerini ve yaşam biçimini role veya yaratılan karaktere uygulamaktan geçer.

Beş ana soru ve yanıtları, karakteri canlandırmada oyuncuya veya yazara, kesin başarı kazandırır. Şimdi bu beş ana soruyu ve açılımlarını inceleyelim.

Sorulması gereken sorular. Kim, nerede, ne zaman, nasıl, niçin?

  • NEREDE?

Hikayenin geçtiği ülke, şehir, bölge, mahalle, sokak, özel mekan. Yani hikâye veya tek bir olay nerede gerçekleşiyor?

  • NE ZAMAN?

Hikâyenin, zaman olarak geçtiği çağı, çağın özelliklerini, insanların karakter ve davranış biçimlerini incelemekle soruya yanıt aranır.

  • NASIL?

Kamera önünde ve sahnede uygulanacak eylemin nasıl ve ne tür davranış gerektirdiğini anlamaya çalışarak yanıt aranır. O kişi nasıl yürürdü? Nasıl otururdu? Vb.

  • NİÇİN?

Canlandırılacak kişiliğin amacının ne olduğunu zorlamak ve emelin amacını ortaya çıkarmak için yanıt aranır.

  •  KİM?

Canlandırılacak karakterin yaşamının ve yaşının kaç olduğunu, çevresi ve insan ilişkileri ile onlara nasıl davrandığını, mesleğini ve fiziksel yapısının nasıl olduğunu belirler. Bu önemli soruların yanıtlarına ilave olarak şunları da bağdaştırıp incelemeli ve yanıtını aramalıyız.

1 – Ben (Kendim). Bu rolü ben oynayacağım veya senaryoda karakteri ben yaratacağım. Ben, olarak gerekli yorumum ne olmalıdır.

2 – Ben (Deneyimim). Benim yaşam deneyimim bu uğraşa ne gibi bir katkıda bulunacaktır.

3 – Yaşım. Yaşımın gerektirdiği durumu yorumumun içinde nasıl kullanacağım.

4 – Geçmişim. Geçmişimin içindeki anımsadığım hayallerimi nasıl kullanabilirim.

Tüm bu sorulara alınacak yanıtlar rolün yorumunu veya karakterin yaratılmasını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.

 

 

 

 

Slow Motion – Yavaş Hareket

Slow Motion 

Cinema – Sinema genel anlamı ile bir hikayenin düzenli aralıklarla parçalara bölünerek hareketli görüntüler haline dönüştürüldükten sonra  bu parçaların birbirine eklenmesi ile görsel olarak oluşturulup  perde veya ekranda izlenmesi olayıdır.

Bu hareketli görüntüler aslında fotoğraf karelerinden oluşur. 

Eğer biz bu kareleri belirli bir hızla gözümüzün önünden geçirirsek ( saniyede 24 kare) hareketli görünmeleri sağlarız.

Bu olay bir göz kusuruna dayanır. Göz hatırlama yapar yani retina tabakası üzerine düşen götrüntü hemen kaybolmaz bir süre kalır . Ve gözümüz bu birbiri üstüne eklenen bu kareleri hareketli görür.

24 kare/saniye normal çekim hızıdır.

Slow Motion günümüz sinemasında görüntüye özel bir görünüm kazandırmak amacıyla en çok kullanılan fotoğrafik tekniklerden biridir.

Slow Motion – Yavaş Hareket nedir ?

  • Bir sinema filmi resim karelerinden oluşan çekimler dizinidir. Her bir çekimde yer alan hikayenin o öznel anındaki karakterleri, dekoru ve hareketleri en iyi şekilde anlatabilmek için kameranın en doğru konumda olması gerekir.
  • Film üzerindeki görüntü boyutu teknik olarak kameranın konuya olan uzaklığı ve kullanılan objektifin odak uzunluğu ile belirlenir.
  • Shutter– Örtücü – Obtüratör. Pencerenin önünü açan ve kapayan bir perdedir.
  • Bu perde poz süresini, örneğin saniyede 24 kare olacak şekilde ayarlar. Bunun yanında değişik çekim hızları da vardır. Saniyede çekilen kare sayısı arttıkça çekim hızı da artıyor demektir.
  • 25 kare/sn – fps
  • 50 kare/sn
  • 240 kare/sn
  • 480 kara/sn
  • 1000 kare/sn

    Slow Motion – Yavaş Hareket nasıl yapılır.

  • Yüksek hızlı kameralarda hızlı çekim yapılır ve sonra çekilen bu görüntüler normal kare hızında 24 – 25 kare / saniye oynatılarak zaman daha yavaş akıyormuş gibi görünür.
  • Normal hızla çekilen görüntülerin daha yavaş hızla oynatılması ile. Bu yöntem daha ziyade anında gösterimin önemli olduğu video da kullanılır.
  • Günümüzde daha çok tercih edilen yöntem bu işin post prodüksiyonda bilgisayarlar tarafından digital olarak yapılmasıdır. Çekilen karelerin birbirine katılması ile yavaş hareket etkisi elde edilir. 

Christopher Nolan ve Doodlebug – Ustalardan Kısa Filmler II

Christopher Nolan ve Doodlebug

DOODLEBUG

Yapım Yılı 1997

Yönetmen,Yazar, Görüntü Yönetmeni ve Kurgu: Christopher Nolan (Chris Nolan)

Adam: Jeremy Theobald  

Özel Efekt: Ivan Cornell

Siyah-Beyaz.

Görünüm Oranı: 1.33:1

Tür: Psikolojik Gerilim.

Plot:

Genç bir adam yaşadığı dağınık ve kirli dairede pejmürde kıyafetler içinde elinde ayakkabısı bir şey aramaktadır.

Adam odanın içinde koşuşturmaya başlar, kovaladığı bir böcektir.

Adamın davranışlarında hayli sinirli olduğunu anlarız.

Ayakkabısının topuğu ile birkaç kez böceği ezmeye çalışır fakat başaramaz.

Bir süre sonra işler dramatik bir şekilde değişir ve böcek adamın benliği ile birleşir ama adam böceği kovalamaya devam eder.

Bir süre sonra onun kendisinin küçük bir hali olduğunu görür. Ama elindeki terlikle vurmaya devam eder. Alternatif bir şekilde  her büyük olanın gördüğü küçük hali aslında kendisinin bir saniye sonra yapacağıdır.

Christopher Nolan ve Doodlebug

“Doodlebug” aslında üstüne birçok metaforik  anlam yüklenebilecek bir canlı türüdür.

Doodlebug başta aslan karınca olmak üzere birçok böceğin larva halidir. Ve başta karıncalar olmak üzere böceklerle beslenirler.

Christopher-Nolan-ve-Kisa-Filmi-Doodlebug
Christopher-Nolan-ve-Kisa-Filmi-Doodlebug

Kumlu alanlarda rastlanan 2-2.5 cm genişliğinde koni şeklinde oyuklar aslan karıncalar tarafından diğer böcekleri yakalamak için inşa edilirler. Doodlebug  bu çukur şeklindeki tuzağın dibinde kumlarra saklanmış olarak bekler. Bir av bu çukurun kenarına gelirse kum çöker ve tuzağa yakalanır.

Christophrr Nolan da birçok ustanın kariyerinin başlangıcında yaptığı gibi bu kısa filmini tek tabanca çekmiştir. Filmin yazarı, yönetmeni, görüntü yönetmeni ve kurgucusu bizzat Nolan’ın kendisidir.

Kısıtlı bütçesinin elverdiği kadar tek mekan ve tek oyuncu kullanmıştır. Film siyah-beyaz’dır. Belki bütçe gereği siyah-beyaz film kullanılmıştır ama dramatik etkisinin çok daha kuvvetli olduğu kesin.

 

Ustalardan Kısa Film’ ler ; Guillermo Del Toro ve “Geometria – Geometri”

Ustalardan Kısa Film’ ler

Kısa film dünyası genç sinemacılar için laboratuvar gibidir; varlığını sürdüremezse o ülkede sinema zor gelişir. Amatör sineması olmayan bir ülkede nitelikli işler çıkaran profesyonel sinemacılar da olmaz.

Dünya sinemasına baktığımızda günümüze kadar gelen birçok ünlü yönetmenin kariyerlerinin başlangıcında en az bir kısa film çektiklerini ve sinema alanında söz sahibi olmaya başladıkları dönemde bunları adeta bir sinopsis gibi kullanıp, geliştirerek uzun filme dönüştürdüklerini görürüz.

Bazı yönetmenlerin kısa filmleri ise başka sinemacıların çalışmalarına ilham kaynağı olmuştur.

Bu bağlamda bir Ustalardan Kısa Film örneği vermek gerektiğinde usta yönetmen

Guillermo Del Toro’nun gençlik döneminde çektiği “Geometria – Geometri” yi verebiliriz.

“Geometria – Geometri”

Yönetmen: Guillermo Del Toro

Senaryo: Guillermo Del Toro

Yapımcılar: Guillermo Del Toro, Juan Carlos Muñez, Antonio Hernandez, Javier Antonio Soto

Kast: Fernando Garcia Marin, Guadalupe Del Toro, Rodrigo Mora.

Yıl: 1987

Süre: 8 dk. 54 sn. (orijinal kesim), 6 dk. 30sn. (yönetmen kesimi)

Ülke: Meksika, İspanya

Bütçe; 1000.- dolar.

Fantezi- korku-komedi diyebileceğimiz bu Ustalarda Kısa Film örneği Fredric Brown’ın “naturaly” isimli kısa hikayesine dayanıyor. Meksika’da çekilmiş ve Guillermo Del Toro’nun onuncu kısa filmi. Filmin kurgusu yönetmen tarafından ikinci kez yapılarak kısaltılmış ve beğenmediği kısımlar çıkarılarak arzu ettiği şekilde sonlandırılmış.

Plot;

Bu Ustalardan Kısa Film örneği, bir evin salonunda masa başında bir şeyler çiğnerken, elindeki kalemi sallaya sallaya mektup okuyan Meksikalı kadın ile başlar.

Okuldan gelen mektup oğlunun geometri dersinde başarısız olduğunu bildirmektedir.

Anne, oğluna geometri sınavından üçüncü kez kaldığını ve ancak bir mucizenin onu kurtarabileceğini söyler, aynen babasına benzediğini belirmeyi de ihmal etmeyerek aldırmaz bir eda ile televizyonu açar. Çocuk annesini karşısına dikilerek alçak fakat kararlı bir sesle (arkasındaki duvarda yarı beline kadar çıplak bir adamın fotoğrafı asılıdır – baba)  bir daha asla geometride başarısız olmayacağını söyler ve odadan çıkar,

Karanlık ve esrarengiz görünümlü odasında ders çalışmak yerine kara büyü kitabından yararlanarak şeytan çağırmaya karar verir. Şeytandan korunmak amacıyla parmağını jiletle keserek yere akıttığı kendi kanı ile bir “pentagon – beşgen” şekli çizer.

Salonda bıraktığımız anne elinde dev bir plastik bardak, “The Exorcist” filminden bir kolaj seyrederken oğlunun odasında gelen sesler duyar, yerinden kalkarak odaya girer.

Odaya girmesi ile birlikte kendini kanlı Pentagon’un içinde bulur. Çocuk o şeklin kendi korunması için çizildiğini ve basmaması gerektiğini bağırarak anneye bildirir. Kadın aldırmaz kısa bir hıçkırığın ardından (kadın arada sırada hıçkırmak tadır) korunmayı gerektirecek bir durum olmadığını söyler.

Ansızın duvarda ışıklı bir kapı açılır ve saklandığı yerin çok dar olduğundan şikayet ederek şeytan (suratı “Exorcist” filminde şeytanı canlandıran oyuncu Linda Blair’e benzemektedir) odaya girer.

Çocuk şeytana iki dileği olduğunu söyler; birincisi geometri dersinde başarılı olmak, ikincisi üç ay önce bir kazada kaybettiği babasının dirilmesidir.

Şeytan hiç tereddüt etmeden “OK” der ve ikinci dileği hemen yerine getirir, baba odada belirir ama artık çürümüş bedeni ile çılgın bir zombiye dönüşmüştür. Korkan kadın haç çıkarır ve tanrı ve azizler adına geldiği yere dönmesini ister.

Baba önce anneyi öldürür ve yer. Şeytan çocuğa teslim olmasını söyler, çocuk reddeder; çünkü pentagon’un koruması altındadır. Şeytan güler ve çocuğa yere bir pentagon değil hiçbir büyülü özelliği olmayan “hexagon – altıgen” şekli çizdiğini söyler (geometri dersi).

İkinci dileği yerine getirdiğini, ailenin bir arada olduğunu, şimdi sıranın birinci dileğe geldiğini ve bir daha asla geometri dersinde başarısız olmayacağı için olaya olumlu yönden bakması gerektiğini söylerken baba arkadan yaklaşır ve çocuğun kafasını yakalayarak geriye çeker.

Çocuk bu durumun haksızlık olduğunu belirtir, şeytan yadsımaz, “evet” der. Bir el çocuğun boynuna uzanır ve sahne parçalanma sesleri altında kararır.

Film, Jenerik müziğinde sözleri ayna kırılması, kara kedi geçmesi, merdiven altından geçmemek, 13. Cuma’nın uğursuz olması vs gibi dini inançların yerine geçen batıl inançların insanı ne kadar aptallaştırdığını anlatan İspanyolca bir şarkı ile biter.

Koyu Katolik bir ortamda yetişen Del Toro korku hikayelerini peri masalları tarzında anlatmaktan hoşlanan bir yönetmen. Dini temaları, kusurlu ve özürlü olmayı yücelten fikirleri, yer altı ve haşarat görüntülerini kullanmayı seviyor.

Guillerme Del Toro’nun gücün sembolü olarak gördüğü canavarlara, zombilere, vampirlere, doğa üstü yaratıkları karşı da özel bir ilgisi var.

Tabii bu ilgi “Chronos” filminden başlayarak “Hellboy”, Oscar ödüllü 2006 yapımı “Pan’s Labyrinth – Pan’ın Labirenti”, 2013 bilim kurgu canavarı “Pacific Rim – Pasifik Savaşı” ve 2017 yapımı 65 milyon $ bütçeli ve 195 milyon $ gişe hasılatlı  2018 Altın Küre Ödüllü “Shape of Water” filmlerine doğru izleyici beğenisi ile paralel bir şekilde ilerliyor.

Yönetmen koyu ve doygun renkli görüntülerle anlattığı ölüme ve korkuya dayalı konuları bir espri anlayışı ile süslemeyi de ihmal etmiyor bu Ustalardan Kısa Film örneği.

 https://youtu.be/IjDP7rPFGAA

 

 

Türkiye Belgesel ve Kısa Film Tarihi; 1960-1980 Dönemi.

Türkiye Belgesel

1960 sonrası Türkiye politik ve kültürel yaşamının hareketlendiği bir dönemdir; Ankara, İstanbul ve bazı Anadolu şehirlerinde Sinematek Dernekleri kurulurken, ‘Genç Sinema Hareketi’ ve ‘Hisar Kısa Film’ yarışması gibi etkinlikler kısa filme inanılmaz bir ivme kazandırmıştır.

Kimisi öğrenci birkaç sinema meraklısı genç ‘Genç Sinema Hareketine’ de çekirdek teşkil edecek olan ’Genç Sinema’ dergisini çıkarmaya başlarlar.

Sinematek ve Robert Kolej Sinema Kulübünün ortak çalışması olan ‘Hisar Kısa Film Yarışması’na katılmak için kısa filmler çekilmeye başlanır.

1968 yılının heyecanlı politik ortamı içinde yeşeren ve Oğuz Onaran, Mehmet Gönenç, Artun Yeres, Ömer Tuncer, Kuzgun Acar, Faruk Atasoy, Ahmet Soner, Engin Ayça, Üstün Barışta gibi isimleri içinde barındıran Genç Sinema Hareketi’ 1969 yılında bir sinema gösterisinin ardından bir bildirge dağıtır.  Bu bildirgenin altında yer alan filmlerin yönetmenlerinin isminin bile belirtilmemesi hareketin ne düzeyde kolektif bir birliktelik olduğunun göstergesi gibidir.

Ama bir süre sonra bu üretken ortam kazaya uğrar.

Hisar Yarışmasının ve Onat Kutlar yönetimindeki Sinematek derneğinin politik tavrını yeterli bulmayan Genç Sinemacılar arasında sürtüşme başlar.

Kısa Filmciler arasındaki çatlak büyür. ‘Hisar Kısa Film Yarışması’ da ancak 4 kez yapılabilir. Son sayısı olan 16. Sayının yayımlanmasından sonra ‘Genç Sİnema Dergisi’ kapanır ve hareket dağılır.

Zaten ardından gelen 12 Mart 1971 darbesi her şeyi dümdüz eder ve sonraki yıllarda daha liberal bir yapıya dönüşüm başlar.

Türkiye Belgesel tarihinde 1973 yılı Süha Arın belgeselleri dönemidir.

Süha Arın 23 Ocak 1942 tarihinde Balıkesir’de doğdu, 1 Şubat 2004’de İstanbul’da yaşama veda etti. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Washington, D.C.‘deki ‘Howard Üniversitesi –  Sinema Televizyon Yapımcılığı ve Yönetmenliği’ Lisans eğitiminden sonra ‘The American University – Kitle Haberleşmesi, Hükümet ve Kamu Enformasyonu’ bölümünde lisans üstü eğitimini tamamladı. 1966 – 1967 yılları arasında Amerika’da Capital Film Labs`ta çalıştı. Amerika’nın Sesi Radyosu Washington muhabirliği, Uluslararası Sinema TV Merkezi (USIA) ve TRT Washington Muhabirliği, çevirmenlik ve sunuculuğu görevlerini üstlendi.

1973 – 1974 sürecinde Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.

Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, International American University, Liverpool John Moores Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi‘nde ders verdi.

Süha Arın profesyonel bir sinemacıydı; tek işi sinemaydı ve Türkiye Belgesel üretimine yeni bir bakış kazandırmak istiyordu.

Amerika’da gördüğü Eğitimin etkisiyle sahibi olduğu MTV firmasında satılabilir filmler üretmek istiyordu ve seyirciye ulaşacak film yapmayı biliyordu. Aydınlanmacılardan gelen geleneği de kullanarak belgeselin bir kültür hizmeti olarak algılanmasını sağlayarak büyük sermayeli kuruluşların bu işi bir reklam ve tanıtım aracı olarak görmelerini sağladı.

Süha Arın Türkiye Otomobil Kurumu ve Yapı ve Kredi Bankası gibi kurumlardan aldığı maddi destekle Türkiye Belgesel Tarihi ve Türkiye’nin görsel kültürel, yaşamsal ve sanatsal hatta politik hafızası açısından büyük değer taşıyan belgeseller çekti, öğrenciler yetiştirdi. “Kula’da Üç Gün” belgeseli 1994’de sinema sektörünün tüm örgütlerinin katıldığı toplantıyla ‘Sinemanın 100. Yılı’ etkinliklerinde Türkiye’yi temsil edecek belgesellerden biri olarak seçilmiştir.

Çektiği Belgesel Filmler:

“Türkiye Film Yapım Kılavuzu – 2000”, “Kıbrısta Bir Özgürlük Anıtı – 1997”, “Altın Kent İstanbul – 1996”, “Topkapı Sarayı – 1991”, “Ayasofya – 1991”, “Hüseyin Anka ile Sinan’ı Yeniden Yorumlamak – 1990”, “Mimar Sinan‘ın Anıları – 1989”, “Dünya Durdukça – Mimar Sinan – 1988”, “Eski Evler Eski Ustalar – 1986”, “Camın Teri – 1985”, “Kariye – 1985”, “Fırat Göl Olurken – 1985”, “Anadolu’da Konutun Öyküsü – 1984”, “Kula’da Üç Gün – 1983”, “Dolmabahçe ve Atatürk – 1981”, “Cemal Reşit Rey – 1980”, “Aşık Ali İzzet Özkan – 1980”, “Kapalıçarşı’da 40 Bin Adım – 1980”, “Tahtacı Fatma – 1979”, “Yörük Elif – 1978”, “Urartu’nun İki Mevsimi – 1978”, “İstanbul’un Çağırdığı Su – 1977”, “Likya‘nın Sönmeyen Ateşi – 1977”, “Safranbolu’da Zaman – 1977”, “Kaygı Kuyuları – 1975”, “Midas‘ın Dünyası – 1975”, “Bir Yuva Dağılıyor – 1975”, “Hattilerden Hititlere – 1974”, Affın Ardından – 1974”, “Sessiz Emekçiler – 1974”, “Gurur / Pride – 1968”, “Trafik Emniyeti – 1964”, “Başkent Ankara – 1964”.

Türkiye’de ilk kez Süha Arın döneminde belgesel film için ciddi bir talep ortaya çıkmıştır.

Özel televizyon kanallarının yayına başlaması ile bir rekabet ortamına girmek zorunda kalan TRT de alıcılar arasına katıldı. Ortada ciddi bir talep ama yetersiz bir arz vardı; bu da belgesel film çeken firma sayısının hızla artarak sırf pastadan pay koparmak için üretilen kalitesiz filmlerin çekilmesine yol açtı.

1968 yılında yayına giren ve özel televizyonlar dönemine kadar ülkede tek yayın ve gösterim aracı olan TRT her ne kadar memur zihniyeti ve sansürcü bir yönetim anlayışıyla çalışsa da Türkiye Belgesel sinemasına bir çok belgesel ve belgeselci kazandırdı. Bunların arasında Ertuğrul Karslıoğlu, Semra Sander ve Mehmet Ege gibi isimleri sayabiliriz.

Devam edecek…

https://www.youtube.com/user/Mtvfilm

 

 

Okan Üniversitesi Kısa Film Festivali Ödül Dağıttı

Okan üniversitesi

 

okan üniversitesi2
Ödül Töreni

 

8. Öğrenci Filmleri Kısa

Film Festivali Ödül

Dağıttı

2011’den günümüze bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması bu yıl da Belgesel ve Kurmaca alanında olmak üzere iki ayrı kategoride yapıldı.

Yarışmanın ödülleri, Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleşen törenle 26 Nisan 2018 tarihinde Kozyatağı Kültür Merkezi’nde sahiplerini buldu.

Okan Üniversitesi Yarışmasına başvuran 320 film, ön jürinin seçiminden sonra yönetmen, görüntü yönetmeni, sinema yazarı, oyuncu ve akademisyenlerden oluşan asıl jüri tarafından değerlendirildi.

Bu yıl Kurmaca alanındaki jüri üyeleri oyuncu; Mehmet Aslantuğ, akademisyen ve sinema yazarı Prof. Dr. Ayla Kanbur, görüntü yönetmeni Eyüp Boz, sinema yazarı Kerem Akça ve yönetmen Abdullah Oğuz’dan oluşurken;

Belgesel alanında yarışmaya katılan filmleri ise yönetmen İmre Azem, akademisyen Prof. Dr. Şükran Esen, yönetmen Kıvılcım Akay, sinema yazarı ve yönetmen Eylem Kaftan ve Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü ve akademisyen Prof. Dr. Simten Gündeş değerlendirdi.

BEKİR OKAN: SANATA VE SPOR DESTEĞİMİZ SÜRECEK

Ödül Töreninde konuşan Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan, Okan Üniversitesi olarak sanata ve spora destek vermeye devam edeceklerini belirtti.

Üniversitenin meslek ve yabancı dil öğretmek dışında öğrencileri sosyal yaşama da hazırlaması gerektiğini ifade eden Bekir Okan, bu yüzden Türkiye’de ilk Happy Life derslerini başlatan üniversite olduklarının altını çizdi.

Kurmaca alanında birincilik ödülünü Sirayet adlı eseriyle Nuri Cihan Özdoğan, Belgesel alanında kazanan ise Kurbağa Avcıları adlı filmiyle Batuhan Kurt oldu.

Jüri özel ödüllerinin sahipleri ise kurmaca dalında Hikayeci filmiyle Anıl Güldoğan ve belgesel dalında Bıraktığın yerden adlı filmiyle Volkan Güney Eker oldu.

Ayrıca festivalde Remo adlı belgeseliyle Celal Yücel Tombul ve Abiye adlı filmiyle Doğuş Algül Mansiyon ödüllerini kazandı.

Bu yıl yine ilk kez yarışma kapsamında kısa film yönetmenlerinin teknik anlamda da desteklenmesi ve gelecek projeleri için teşvik edilmesi sağlanması amacıyla Sony Professional özel ödülü de verildi.

Ödülü Çarpıntı adlı filmiyle Cihan Tamtürk kazandı.

Geçtiğimiz yedi yıl boyunca bir ulusal öğrenci kısa film yarışması olarak bini aşkın film başvurusunun gerçekleştiği Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması, bu sene etkinlik kapsamında ilk kez düzenlenen film gösterimleri, paneller ile zenginleşti.

Sony Professional sponsorluğundaki ünlü görüntü yönetmeni Uğur İçbak’ın yönettiği “Kısa Filmde Işık” atölyesi ve alanda uzman konukların katıldığı “Kısa Filmde Fonlama Paneli” ile bir kısa film festivali kimliği de kazandı.

Bu yıldan itibaren Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Festivali olarak da anılmaya başlayacak.

Okan Üniversitesi Kurumsal İletişim Müdürlüğü

 Elif Berköz Ünyay / 0532 347 35 36 / 0216 677 16 30 – 2175 elif.unyay@okan.edu.tr    

Sertaç Akdoğan / 0532 282 3957 / sertac.akdogan@okan.edu.tr

 okan üniversitesi1

 

 

iphone ve ipad gibi cihazların kısa film çekiminde kullanılması

iphone, ipad gibi cihazların günümüzde (3G’den bu yana) neredeyse tümü video çekebilir.

Akıllı telefonlar kullanılarak (iPhone, Samsung Galaxy, Nokia, HTC, GoPro, vs.) bir çok kısa film çekilmekte ve bunların bazıları ödül kazanmaktadır.

iPhone Film festivali’ne akıllı telefonlarla çektiğiniz filmleri gönderebilirsiniz.

www.iphoneff.com adresindeki siteye girerseniz burada akıllı telefonlarla çekilmiş bir çok film, müzik video, belgesel, animasyon örneklerini bulabilirsiniz.

F/2.4 açıklıkta 30 kare/sn kayıt yapan 8megapiksel bir kamera ile 1080p tam HD ve 4K (Ultra HD) kayıt yapıp kurgulayarak istediğiniz kısa filmi çekebilirsiniz. En büyük artıları Wi-fi veya cep telefonu bağlantısıyla görüntüleri amında web üzerinde yayınlama, sosyal medyada paylaşma olanağı sunmalarıdır.

Apple ürünleri başta olmak üzere film yapımında kullanılabilecek bir çok aplikasyon  (örneğin kurgu yapmak, kamera görüntülerini birleştirmek, tesadüfen kaydedilen görüntüleri kareden silmek vs ) bu cihazlara yüklenmiştir. Samsung’un ürettiği bazı modellerde 10x optik zoom özelliği vardır.

Boyutu hayli küçük olan algılayıcıları belirli kalitede görüntü yakalarken özellikle düşük ışık şartlarında dijital gren (Gürültü-Noise) oluşması, küçük objektifleri, çoğunda optik zoom olmaması problemleridir. Fakat iphone ve ipad’lerle çalışmayı kolaylaştıracak ve daha iyi görüntüler vermeyi sağlayacak birçok aksesuar piyasayı kaplamıştır adeta.

İphone’ların kullanımı özellikle tutuş kolaylığı açısında ipad’den daha rahattır.

Arzu edersiniz iphone’da kaydedip ipad’e transfer ederek kurgu yapabilirsiniz. Bazı iphone’lar 120 kare/sn – 240kare/sn hızda yavaş hareketli (slow motion) çekim yapabilirler ve 128Gb civarı hafızaya sahiptirler. Üç-ayak üzerine bağlanabilirler, örneğin; ‘Joby Grip Tight Stand’ esnek bir Gorillapod ile birlikte gelir ve bacakları mobilyalara sarılabildiği gibi uzatılarak elde yapılan çekimlerde ‘grip’ olarak kullanılabilir.

İphone ipad’lerin geniş açılı objektifleri yoktur fakat adaptör yardımı ile geniş açı, telefoto veya macro objektifleri takabilirsiniz. Geniş açı objektiflerle yakından çekim yaparak ilave bir görüntü stabilizasyonu sağlamak mümkündür. ‘Olloclip’ adaptor çıplak iphone’larla kullanılabilen bir adaptördür. Eğer objektif adaptörü ilave edilmiş bir kılılf alırsanız daha fazla seçiminiz olur. ‘ALMmCAMLITE’ mikrofon, ışık, üç-ayak  takılabilen bir yuvası olan metal bir kılıftır. Başlangıç Kit’inde geniş açı/ makro objektif  yer alır ve bir SLR adaptörü ile profesyonel objektifleri de takmak mümkün olur.

‘iOgrapher’ hafif ve ucuz bir kılıftır. Hem ipad hem de iphone ile kullanılabilir. Telefonun yerleştirildiği bir kulp şeklindeki çerçevelerinden tutarak çekim yapmayı kolaylaştırır. Mikrofon, ışık ve üç-ayak bağlama yuvaları vardır.

‘Padcaster’ daha ağır, pahalı fakat profesyonel alüminyumdan yapılma bir kılıftır. Mikrofon, geniş açı objektif ve SLR objektifleri takmaya yarayacak bir adaptörden oluşan paket halinde satılıyor.

Sesi geliştirmek için ayrı mikrofon kullanmak gerekir. ‘Rode Smartlav’ mikrofon özellikle akıllı telefonlar ve tabletler için geliştirilmiştir. Bir adaptör yardımıyla bağlanan standart bir mikrofonda kullanılabilir ama kaydedilen ses seviyesi düşük kalır.

Daha kaliteli mikrofonlar olan ‘Rode VideoMic’ veya ‘VideoMic Pro’, ‘iOgrapher’ veya ‘Padcaster’ a bağlanarak daha iyi ses elde edilmesini sağlar.

‘İRig PRE’ mikrofondan kameraya gelen sesi yükseltici görevini görür.

‘Steadicam Smoothee’ ise akıllı telefonlar ve tabletler için üretilmiş küçük bir görüntü sabitleyicidir.

 

Bertrand Bonello 2018 Cannes Film Festivalinde Kısa Film Jürisinde

Fransız Film Yapımcısı Bertrand Bonello 8 Mayıs 2018 de başlayıp, 19 Mayıs 2018 de bitecek olan 71. Cannes Film Festivalinde Cinéfondation ve kısa film jürilerinde yer alıyor.

Bonello kısa film yapımcılarından beklentilerini ise şöyle açıklıyor;

Henüz tanınmayan genç filmcilerden ne bekleriz? Bakmadıklarımıza bakmamızı ve görmediklerimiz  görebilmemizi sağlamalarını isteriz. Çünkü onlar henüz özgür ve cür’etkârdır; söylemek istediklerini hiç çekinmeden acımasızca ve bizim bir zamanlar sahip olduğumuz ama şimdi sahip olamadığımız küstahlıkla ifade edebilirler.

Cinéfondation 20 senedir bu özgür seslerin duyulabilmesi için uğraş veriyor ve ben bu uğraşın bu sene bir parçası olabildiğim için son derece gururluyum.

French Filmmaker Bertrand Bonello will chair the Cinéfondation and short films Jury in the occasion of the 71rst edition of the Festival de Cannes from May 8 to 19 May 2018.

“What do we expect from youth, unknown filmmakers, first films? Let them shove us, let them make us look at what we are not capable of seeing, that they have the freedom, the edge, the recklessness and the audacity that sometimes we no longer have. The Cinéfondation has been working for 20 years to make these voices heard and I am extremely proud of being able to accompany them this year.

Türkiye’de kısa film’in tarihi

 

 

 

kısa film1
Fuat Uzkınay

 

Kısa film’in tarihi gelişim sürecinde, özellikle belgesel çalışmaları hayli eskiye dayanır;

Lumiere kardeşler kameralarının çektiği ve İstanbul manzaralarını kapsayan “İstanbul Sokakları”  görüntülerinden başlayarak Osmanlı vatandaşı olan Janaki ve Milton Manaki kardeşlerin 1911 yılında çektiği “V. Sultan Reşat’ın Manastır Ziyareti” ve 1914 yılında Fuat Uzkınay’ın çektiği söylenen “Ayastefanos Abidesini yıkılışı” isimli filmlere kadar uzanan hayli eski bir geçmişi var.

Turkiyede kısa film çalışmasına ilk başlayan firma ‘Ipek Film’ dir.

Firmanın bünyesinde senaryo yazarı olarak çalışan Nazım Hikmet ve şehir tiyatrolarının gözde oyuncusu Hazım Körmükçü dört ayrı kısa filme imza atan isimlerdir.

Nazım Hikmet’in ilk denemesi Kavuklu Ali, Zenne Necdet, Naşit Özcan gibi oyuncuları bır araya getiren “Düğün Gecesi/Kanlı Nigâr”, 1933 isimli orta oyunu çalışmasıdır. Diğer iki filmi ise “Istanbul Senfonisi”, 1934 ve “Bursa Senfonisi”, 1934 filmleridir. Hazım Körmükçü ise kendi oynadığı bır Karagöz oyununu baştan sona filme alarak “Yeni Karagöz” isimli bır filme dönüştürmüştür. Bu filmler daha ziyade müzikal – şiirsel diyebileceğimiz sanatsal yaklaşımların ön plana alındığı belgesel nitelikli filmlerdi.

Yine bu dönemlerde iki tanınmış Sovyet sinema sanatçısı Sergei Yutkevich ve Lev Oscarovitch Arnstam Cumhuriyet’ in kuruluşunun onuncu yılı münasebetiyle Basın Yayın ve Turizm Bakanlığının davetlisi olarak Türkiye’ye gelip “Ankara Türkiye’ nin Kalbidir” isimli belgeseli hazırlamışlardır.

Ipek filmle aynı yıllarda kısa film çalışmalarına başlayan diğer bır firma da ‘Haka Film’ dir. Üç yıl boyunca yönetmen Kemal Necati Çakuş tanınmış Sovyet yönetmen Ester Schub’la işbirliği yaparak, bilgi ve malzeme toplayıp, “Türk İnkılâbında Terakki Hamleleri” 1934/1937 belgesel filmi çekmişlerdir.

Bır süre yaşanan durgunluktan sonra 1950’li yıllarda hareketlenme başlıyor; Kore savaşı patlamış ve ülke haber – savaş filmlerinin akınına uğramıştır. Seyfi Havaeri “Kore Gazileri”, 1951 ve Kenan Erginsoy “Mehmetçik Kore’de”, 1951 filmlerini çekiyorlar. Halk Film ise “Kore’de Türk Kahramanları”, 1951 filmini hazırlıyor.

Kore filmlerinin ardından Istanbul’un 500. fetih yılı da Atlas Filmin hazırladıği altı bölümlük bır belgeselle kutlanıyor.

1954 yılında Münir Hayri Egeli’nin yapımı “Atatürk Sevgisi” filmi çekiliyor.

Bu dönemin en başarılı belgesellerinden biri de İlhan Arakon’un renkli olarak çektiği  “Bır Şehrin Hikâyesi”, 1954 filmidir. Dönemin en yeni teknikleri kullanılarak oluşturulan güzel görüntülerle İstanbul şehrinin Bizans’ tan bu yana hikâyesi anlatılır.

Bu dönemin belgeselcileri bir nevi aydınlanma hareketinin öncüleri sayılabilecek insanların,  – Sabahattin Eyüboğlu, Mazhar İpşiroğlu, Azra Erhat,Vedat Günyol, Macit Gökberk, Aziz Albek, Melih Cevdet Anday gibi, – oluşturduğu bir gruptan oluşuyordu.

Bu isimler üniversitelerde verdikleri derslerde, yazdıkları makalelerde duygu ve düşüncelerini topluma akatarmaya çalışırken bir yandan da belgeseller üretiyorlardı.

1956 yılı Türk Belgesel Filmleri tarihi açısından önemli bır yıldır;  Sabahattin Eyüboğlu ve Mazhar Şevket İpşiroglu’ nun birlikte hazırladıkları “Hitit Güneşi” belgeseli ‘Berlin Film Festivali’nde belgesel dalında ‘Gümüş Ayı’ ödülünü kazanır.

1959 yılında Sabahattin Eyüboğlu “Surname” isimli güzel bir belgesel daha hazırlar.

Eyüboğlu – İpşiroğlu ikilisi çalışmalarına devam ederler ve cok kıymetli dört belgesel daha üretilirler;

“Antalya Ormanları”, 1956

“Siyah Kalem”, 1957

“Anadolu’da Roma Mozaikleri”, 1959

“Karanlıkta Renkler”, 1959

1950’li yıllarda bazı uzun metraj film yönetmenleri ve yapımcılarının da belgesel çektiklerini görürüz.

Metin Erksan, ‘Ordu Foto Film Merkezi’ için “Dünya Havacıları Turkiye’de”, 1957 belgeselini çekerken, ‘Acar Film Stüdyoları’ nın yöneticisi Şadan Kâmil de ‘Basın Yayın ve Turizm Bakanlığı’ için “Dağları Delen Ferhat” isimli belgeseli çeker. 1959 ‘Karlovy – Vary Film Festlvali’ne de katılan bu ilginç belgesel Anadolu’yu dolaşan bır kamyonun hikayesini anlatır.

O dönemin sinema ortamında hayli etkili olan ‘Ordu Foto Film Merkezi’ komutanı Albay Nusret Eraslan da ordu mensubu subayların ve ailelerinin günlük yaşamını anlatan “Şanlı Ordumda Bır Sene” isimli belgesel filme imza atan resmi bir isim olur.

Metin Erksan’in çektiği diğer bır belgesel de kendi kaynaklarını kullandığı “Nehir ve Uygarlık/Büyük Menderes Vadisi”, 1959 isimli filmdir.

 

RSS
Follow by Email