Çizgi Roman Adaptasyonları; SENARYONUN ÖYKÜ KAYNAKLARI-IV

Çizgi roman adaptasyonları:

Çizgi roman özellikle bilgisayar teknolojilerinde olan gelişmelerden sonra günümüz sinemasının en zengin öykü kaynaklarından biri haline gelmiştir.

Çizgi roman karakterlerinin sinemaya adaptasyonu 1940’lı yıllarda başlayan eski bir olgudur.

Captain America çizgi roman’ının filme adaptasyonu 1944 yılında yapılmıştır.

Bu çizgi roman adaptasyonu furyası 70’li yıllarda hız kazanmış ve The Incredible Hulk 1978, Superman 1978, Batman 1989, X-Men 2000, Spider-man 2002 yılında sinemaya adapte edilmiştir.

Bu filmlerin başarısından sonra, çizgi romanların filmleştirilmesi olgusu devam eder; Ghost World (2001), From Hell (2001), American Splendor (2003), Sin City (2005), 300 (2007), Wanted (2008), Whiteout (2009), Thor (2011), Galaksinin Koruyuculari (2014), Ant-Man (2015), Daredevil (2015), Doktor Strange (2016), Deadpool (2016), Legion (2017) vs.

Çizgi romanların adaptasyonu romanlardan farklıdır; bazı çizgi roman adaptasyonları belirli bir hikâye çizgisini adapte etmek yerine, kahramanın geçmişine giderek ona “ruh” verir ve kahraman üzerinden ilerler.

Bazı adaptasyonlarda olay örgüsüne temel olarak yayınlamış sayıların belirli bir tanesinin hikaye çizgisini kullanır; ikinci X-Men, X-Men: God Loves, Man Kills ve üçüncü X-Men, Dark Phoenix Saga, Spider-Man 2, Spider-Man No More!, Batman Begins, Batman: Year One, The Dark Knight, Batman: The Long Halloween vs.

Televizyon Adaptasyonları:

Kuvvetli bir hikâye çizgisi olan Televizyon serileri başarılı bir şekilde uzun metraj filmlere adapte edilirler. The X-Files, Miami Vice bunun en iyi örnekleridir.

Bazı başarılı televizyon showları da uzun metraj sinema filmlerine ilham verebilir; Saturday Night Live programı The Blues Brothers, Fat Albert, Mr. Bean gibi filmlerin kaynağıdır.

Video Oyunları:

Video oyunları 1980’li yıllardan başlayarak sinemaya uyarlanmıştır. Video oyunlarında uyarlanan filmler genellikle düşük bütçeli B film kategorisne girer ama Mortal Kombat, Lara Croft: Tomb Raider, Silent Hill, Resident Evil ve Prince of Persia gibi filmler beğenilerek iyi bir gişe başarısı yakalamışlardır.

Diğer bazı adaptasyon kaynakları:

The Transformers film serileri ve G.I. Joe filmi Hasbro oyuncaklarının sinemaya uyarlanmasıdır. Hasbro, Battleship filminde başlayarak oyuncak uyarlaması film serilerine devam edeceğini açıklamıştır.

Yunan mitolojisi ve İncil gibi dini kitaplar da uyarlama kaynaklarıdır.

Diyalog ağırlıklı veya fantastik radyo programları da filmlere uyarlanmıştır; Fibber McGee, Life with Father gibi filmler radyo dizi programlarından uyarlanan filmlerdir.

-SON-

 

[metaslider id=”3740″]

 

 

Edebiyat; SENARYONUN ÖYKÜ KAYNAKLARI – III

Edebiyat ve Adaptasyon:

 Adaptasyon’lar, edebiyat eserlerinin yaratıcı bir şekilde yorumlanmasını gerektirir; bir romanın tüm içeriğinin filme dahil edilmesi imkansızdır. Film yapımcıları anlatıyı sinema’ya uygun hale getirebilmek için içeriği seçici olarak yorumlar ve değişiklik yaparlar.

Adaptasyonun çekiciliği daha çok metnin özüne ait bir çekiciliktir.

Romanların filme adaptasyonu, edebiyatın değerini düşürmenin aksine, onun pozisyonunu güçlendirir ve yükseltir. Kanıt olarak da filme adaptasyonu yapılan kitapların satışlarının artması gösterilebilir.

Adaptasyonlarda, en çok tartışılan konu filmin orijinal esere (roman) ne kadar sadık kaldığı konusudur.

Edebiyat ve sinema anlatımı farklı gösterge sistemleri kullanırlar.

Edebiyatın tek aracı dil iken, sinemada dil kullanımı yanısıra ve de daha baskın olarak görsel (resim) ve işitsel (müzik) anlatı kullanılır.

Özellikle görsel anlatının olanakları bugünün bilgisayar teknolojileriyle neredeyse sınırsızdır.

İki ortam arasındaki bu anlatım farkı ve süre içeriğin bütünüyle filme taşınmasını olanaksız kılar.

edebiyat
“Doktor Jivago”

 

Örnek, romandan sinemaya yapılan adaptasyonların getirdiği tartışmalar konusunda ünlü örneklerden biri de Rus Yazar Boris Pasternek’ın 1957 yılında İtalya’da (Rusya’dan kaçırılarak) basılan ünlü romanı “Doctor Zhivago – Doktor Jivago”nun sinema uyarlamasıdır.

Bu uyarlama 1965 yılında yönetmen David Lean tarafından gerçekleştirilmiştir.

Orijinal baskısı 592 sayfa olan roman Doktor ve Şair Zhivago’nun ekim devrimi ve 1. Dünya savaşı sırasında yaşadıkları çerçevesinde gelişen aşk ilişkilerini anlatır.

Omar Sharif, Julie Christie, Geraldine Chaplin gibi oyuncuları rol aldığı film üç saati aşan uzun süresi, insani ilişkileri göz ardı edip sadece karakterlerin aşk ilişkileri üzerinde yoğunlaşarak romana sadık kalınmadığı açısından hayli eleştirilmiştir.

Ama film dünya çapında 112 milyon Amerikan doları hasılat yaparak (bütçe 11milyon Amerikan doları) bir rekora imza atmış ve filmin şarkısı “Lara’s Theme” yıllarca insanların dilinden düşmemiştir.

Romanlarda okuyucu karakterler hakkında bilgi ile donatılırken sinema anlatısında sınırlı bir bilinçlilik düzeyi olduğundan söz edilir.

Yani Sinemada mizansen ve kurgunun yardımıyla merak yaratmak amacıyla izleyicinin bilgisi sınırlanır ve bir müddet belli bir duygusal durumda kalması sağlanır.

Bu durum, görsel ve duygusal deneyimin yaratılmasında sinemanın en güçlü aracıdır ve bu teknik daha sonra birçok modern romancı tarafından kullanılmıştır.

Günümüz romancıları sinemanın getirdiği büyük olanakları farkında olup bunlardan yararlanabilmek için anlatılarını sinemasal anlatı tekniğine göre değiştirmişlerdir.

Modern romanda sinema da olduğu gibi baş ve son bölümlerde “katarsis” noktaları vardır.

Anlatı ve tasvir edilen orijinal atmosfer görsel anlatıma çevirmeye çok uygundur.

edebiyat3

 

edebiyat2 (1)
“Grinin Elli Tonu”

Örnek: Stephen King (Esaretin Bedeli), Stephenie Meyer (Alacakaranlık Efsanesi Serisi), Nicholas Sparks (Seninle Bir Ömür), F. Scott Fitzgerald (Muhteşem Gatsby), J.R.R. Tolkien (Yüzüklerin Efendisi Serisi), J. K. Rowling (Harry Potter Serisi), E. L. James (Grinin Elli Tonu), Matthew Quick (Umut Işığım), Hans Christian Andersen (Karlar Ülkesi) vs.

Bazı sinema kuramcıları, edebiyat metinlerinin başka bir anlatıya transfer edilme yöntemlerini tanımlamaya çalışmıştır.

Örneğin Geofrey Wagner, üç tip adaptasyon yöntemi olduğundan bahseder:

  • “Yer değiştirme” (Transposition) – bir metnin öğeleri dolaysız olarak perdeye aktarılır,
  • “Yorum” (commentary) – orijinal kaynak çeşitli şekillerde değiştirilir,
  • “Benzetme” (analogy) – sahneleri değiştirmekten çok daha öteye gider ve sonunda orijinal eseri tanımak bile zorlaşır.

Tabi bu sınıflandırmalar hiçbir zaman kesin kurallar değildir. Film yapımcıları bu yöntemlerin dışında kalan çok farklı adaptasyon yöntemleri de kullanırlar.

Romandan sinemaya adaptasyon yapan birçok sinemacı metnin anlamını şekillendiren ‘vizyon’ ile ilgilenmişlerdir.

Bu vizyon drama ve karakterleri üretir, yazarın bilinçaltındaki mesajları okuyucuya ulaştırır ve bize hikâyenin neden anlatıldığına dair bilgi verir.

Tiyatro oyunlarının da sinemaya adaptasyonu sık karşılaşılan bir olgudur.

Özellikle William Shakespeare sinemacıların en sevdiği oyun yazarıdır. “Romeo ve Juliet” değişik şekillerde birçok kez sinemaya uyarlanmıştır. Broadway’in hit oyunları da müzikal veya drama tarzında sinemaya adapte edilmiştir.

 

edebiyat5
“Aşık Shakespeare”

 

Devam edecek…

Adaptasyon’lar; SENARYONUN ÖYKÜ KAYNAKLARI – II

Adaptasyon

Edebiyat ve tiyatro eserlerini sinemaya adaptasyonu (uyarlanması) sinema tarihinin başlangıcından beri sıklıkla uygulanan bir yöntemdir.

Adaptasyon geçmiş çağlardan bu yana her anlatı sisteminin gelişiminde rol oynamıştır.

Tarih boyunca, sözlü masallardan yazılı edebiyata ve yeni bir sanat olan sinemaya kadar, adaptasyon anlatı geleneğinin sürdürülmesini sağlamış, sinemanın şekillenip yayılmasına hizmet etmiştir.

Andre Bazin’e göre, “bugünün sanatı, medyumların karşılıklı alışverişleri ve söylemlerin etkileşimlerini içermektedir”.

Sinema, başlangıcından beri 19. yüzyıl romanlarından sıklıkla faydalanmış ve  bu dönemin büyük romanlarının kabul görmüş kalıpları sinema anlatısını derinden etkilemiştir.

Bu romanların popülerliği sayesinde emekleme çağını yaşayan sinema endüstrisi seyirciyi yeni kurulan sinema salonlarına çekmeyi de başarmıştır.

adaptasyon2
Gone With The Wİnd

 

Örnek, 1939 yılında gösterildiği sinema salonları önünde uzun kuyruklar oluşturan bir film, 80’li yıllara gelinceye kadar bütün zamanların en çok iş yapan filmi unvanını koruyan ‘Gone With The Wind – RÜZGÂR GİBİ GEÇTİ’ vizyona girer.

Clark Gable, Leslie Howard ve Vivien Leigh’in oyunculuklarını üstlendiği bu film Atlanta’lı kadın yazar Margareth Mitchell’ in yine aynı isimli tek romanının uyarlamasıdır ve  Hollywood yapımcısı David O’Selznick’in en ünlü projesi ve uyguladığı reklam kampanyaları ile de tam bir yapımcılık başarısıdır.

Kitabın filme alınacağının söylendiği ilk andan itibaren Amerika’da büyük bir heyecan yaratmış olan bu projede artık bir halk kahramanı haline dönüşen Rhett Butler ve Scarlett O’Hara’yı kimlerin canlandıracağı büyük merak uyandırmıştır.

Daha sonraları halkın baskısı ile Rhett karakteri için Clark Gable tartışmasız bir isim haline gelmişse de Scarlett bir türlü seçilememiştir.

Bu rol için bir yandan Lucille Ball, Joan Bennett, Claudette Colbert, Bette Davis gibi ünlü isimler tartışılırken bir yandan da ülke çapında yarışmalar tertiplenmiştir.

Son dakikada, hatta filmin bazı sahneleri çekilirken, Sir Laurence Olivier’in eşi, şöhretini tiyatroda yapmış bir İngiliz aktrist olan Vivien Leigh’in seçimi bomba etkisi yaratmıştır.

Hikaye Kuzey – Güney arasındaki güç paylaşımının sonucu çıkan Amerikan iç savaşının oluşturduğu fon çerçevesinde geçen bir aşk hikayesi olarak aynı zamanda o dönem Amerikan sinemasının romantik – duygusal bir örneğini temsil eder.

Böylece gelişen sinema bir süre sonra adaptasyon ile yavaş yavaş romanla benzer özellikler kazanarak romanın görevini de yerine getirmeye soyunmuştur diyebiliriz.

Adaptasyon, bir metnin (roman, hikâye, tiyatro oyunu, bilgisayar oyunu, çizgi roman vb. gibi) filme uyarlanabilirliği ile ilgili teorik ve pratik sorunları içerir.

Bu durum da sinema ile diğer medyumlar arasındaki anlatım farklılıklarından doğan kaçınılmaz bir sorundur.

SENARYO YAZARI OLMAK İÇİN…

Senaryo yazarı…

Her sanatçı kendi tarihini kendisi yazar, ama… Kabaca, (hatta hamasi bir anlatımla) bir senaryo yazarı olmak için gereken…!!!

ENTELEKTÜEL OLMAK; Sanatçı her şeyden önce bilgi taşıyan bir entelektüeldir.

Her şeyi bilimselleştirebilen burjuvazinin tek denetleyemediği “serseri mayın” imge ve onu bir ham malzeme olarak kullanan sanatçıdır.

İlgi, gözlem, yetenek vs. senarist olmak isteyen kişiye bağlı unsurlardır.

Senaryo ise gözlem, araştırma, genel kültür, yaratıcı yazma yeteneği, ve hayal gücü gerektiren zorlayıcı bir çalışmadır.

Biz burada senaryo yazma tekniğini ve kurallarını basit ve anlaşılır bir dille anlatmaya çalışacağız.

Senaryo yazarı olacak hedef kitlemizi ise şöyle tanımlayabiliriz;

  1. Senaryo yazımı hakkında hiçbir fikri olmayıp denemek isteyenler.
  2. Birkaç denemede bulunmuş ama konuya hakim olmayıp daha fazla bilgiye ihtiyaç duyanlar.
  3. Profesyonel senaryo yazarlığı yolunda ilerleyen ama konuyla ilgili her tür bakış açısına açık olanlar.

Filmin belirlenen genel ve alt amaçlarına, teknik ve yapım olanaklarına, hedef izleyici kitlesine göre, yapımın özünü unutmadan, belli kurallara uyarak oluşturulan 35-100 sayfalık bir metindir senaryo.

“Senaryo, görüntü ve sese dönüşecek bir düşüncenin, bir olayın yazıya dökülmüşüdür”

(Eliot 1972:64).

İyi bir filmin her şeyden önce iyi bir senaryosu vardır. İyi bir senaryonun ise iyi bir hikayesi.

Senaryo yazmak isteyenler, ilk önce iyi bir hikaye anlatıcısı olmayı hedeflemelidir.

Drama’nın sınıflandırmalarını, tanımlanmış unsurlarını ya da senaryo formatlarını öğrenmek bu sürecin  parçasıdır. Fakat yeni başlayan biri ilk önce hikayenin ne olduğunu anlamalıdır.

Hikaye, bir çatışmanın (conflict) oluşması, gelişmesi ve sonunda en yüksek noktaya ulaşarak (climax) bir çözüme (resolution) varmasıdır. İşte iyi bir hikaye anlatıcısı olmak çatışmanın ne olduğu, nerelere doğru gelişebileceği ve nasıl sona ereceği problemini anlaşılır bir şekilde ortaya koymaktır.

Bir anlamda senaryo yazımı bulmaca çözmeye benzer.

Bu bulmacayı çözmek için, iyi bir senaryo yazarının yazarlık, felsefe, tarih, film yapım teknolojisi, kurgu, oyunculuk gibi konularda da bilgili olması gerekir.

Görsel bir anlatım tekniği olan “Senaryo” yazımı kendine özgü özellikler taşır;

  • Gerçek yaşamdan alınarak, kurmaca olarak (fiction) veya başka bir sanat dalından (roman) etkilenerek sinemanın kural ve koşulları dikkate alınarak öyküleme – dramatik yapı kurulur.
  • Kurulan bu yapı içinde belli düşünceler çerçevesinde, karakterler yaratılıp ilişkiler kurularak olay yaratılır, bu olay geliştirilerek sonuca varılır.
  • Diğer bir yönden senaryo görüntü, ses ve sahneleme yöntemlerinin detaylarını kapsayan teknik bir çalışmadır.
  • Görüntü; oyuncu, kamera hareketleri, çekim ölçekleri, dekor, ışıklandırma, özel etkiler (special effects) gibi öğeleri, ses ; diyalog, müzik, ses efektleri (sound effects) gibi öğeleri kapsar.
  • Tüm bu öğelerin yapımın gerçekleşmesi sürecinde nasıl uygulanacağını detayları ile anlatarak yapımı gerçekleştiren bir yazılı şema olarak düşünülebilir.
  • İşte bu şemanın sinemasal açıdan bağlı olması gereken bazı kurallar vardır.
  • Bu kurallar hakkında sinema kuramcılarının ve ünlü senaryo yazarları çok çeşitli öneriler geliştirmişlerdir.
  • Sanatın formüllerle ifade edilebileceğini söylemek hayli zordur  ama kuralları bilmek ortaya konan çalışmayı irdeleyip analiz edebilmek için gereklidir. Bu analiz ve sorgulama da uygulayıcının her şeyden önce kendini tanımasına ve ne yapmak istediğini iyi bilmesine yardımcı olurken uygulamayı da kolaylaştırır.

Yukarıda belirttilenlere bağlı olarak senaryo yazarı olmak isteyenlere burada birkaç kısa öneride bulunalım;

  1. Orijinal olun,
  2. İlk eserinizin kusursuz olmasını beklemeyin,
  3. Düşünce özgürlüğünüz kullanın,
  4. Senaryoyu ciddiye alın.

  [metaslider id=”3482″]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Film Senaryosu Nedir? Sinemada önemi nedir? Senarist Kimdir?

senaryo-sinema sinema
Senaryo-sinema

Senaryo ve Senarist Hakkında

Sinema toplumlardan kabul gördükçe sinema kuramcıları sinemayı iç ve dış eylemlere dayanan insani duyguların yanı sıra, felsefi görüş ve düşünceleri de başarı ile iletebilen bir sanat dalı olarak tanımlamaya başladılar.

Sinema dramaturgisinin gelişme sürecinde film senaryo’sunun ne olup olmadığı sürekli tartışıldı.

Kimilerine göre roman ve tiyatro gibi edebiyattı, kimilerine göre de bir filmin nasıl çekileceğini anlatan ve edebiyatla ilgisi olmayan teknik bir metindi.

Bu iki görüşün de kendilerine göre haklı tarafları vardır.

Filmin edebi senaryo’su edebiyat kurallarına uyması gereken edebi bir metindir.

Ama çekim senaryo’su teknik gereksinimleri de göz önüne alan ve filmin nasıl çekileceğini anlatan bir şema, bir plandır.

Sinemanın başlangıç materyali kaçınılmaz bir şekilde edebiyat ve tiyatro olmuş, Alexandre Dumas ve Victor Hugo’nun roman karakterleri uzun süre filmcilere malzeme sağlamıştır.

Film yapımcıları bazı romanları uyarlama yapmaya devam ederken, bazı romanları ayrıntılı film sinopsisi olarak kullanma yöntemine gitmişlerdir.

Karakter, ana fikir, macera vs. yaratımında roman yazarlarını kullanmışlardır.

Bunun en tipik örneği Amerikan polisiye romanlarıdır. Bu kitaplar genellikle iki amaçla yazılır; roman olarak okunmak için, Hollywood yapımcılarının seçimine sunmak için. Bu yaklaşımda yazarın bir yazar olduğu unutularak sadece teknik ayrıntıları kuran bir senarist olduğu düşüncesi yatar.

Bir film senaryo’suna en fazla benzeyen edebi metin tiyatro oyunudur diyebiliriz ama ilkesel olarak onları birbirinden ayıran farklılıkları göz ardı etmeden…

Film yapımcıları da bu özelliğin farkındadır. Bu durum yeni bir sanat dalının, kendinden önce var olan bir sanat dalını, kendi yolunu bulup kurallarını saptayıncaya kadar geçen sürede, taklit etme ve olanaklarından yararlanma yöntemi olarak düşünülebilir.

Tiyatro oyunu ve film senaryo’su yazılış amaçları, dramatik yapıları, dilleri açısından birbirlerine çok benzerler ama gösterim yerleri açısından birbirlerinden farklıdırlar.

Tiyatro oyunu tiyatro sahnesinde gösterilirken, film sinema perdesinde gösterilir.

Biri direkt izleyiciye hitap ederken, diğeri kamera objektifine hitap eder.

Bu durum tiyatro oyuncusu ile sinema oyuncusu arasındaki farklar gibi tartışmaya açık bir alan yaratacaktır.

Öte yandan tiyatro ile sinema arasında sergileniş açısında da büyük farklar vardır. Tiyatro tek bir sahneye hapsolmuşken, sinemanın olanakları sınırsızdır. Filmin birbirinden çok farklı  mekanlarda çekilmesi, müziğin anlatıma katkısı ve bir film için ona has özgün müzik yaratılabilmesi, bilgisayar efektlerinin getirdiği konu zenginliği vs. Tiyatro diyalogların mükemmelliğine dayanırken, sinema görselliğin mükemmelliğine dayanır.

 

 

 

RSS
Follow by Email