Dünya’da benzersiz bir kurgu denemesi şimdi taşınabilir ortamda…
San Diego merkezli oyun firması Razer 2017 CES fuarında yeni projesi Valerie’yi bilgisayar dünyasına tanıttı.
Kumar makineleri mantığına dayanılarak tasarlanan laptop, hızlı ve ekran güvenirliğine sahip etkin bir iş akışı isteyen sinemacılara, özellikle kurguculara, mobil bir olanak sunuyor.
Bu gün kullandığımız çok gelişmiş kameraların temeli yüzyıllar öncesinin icadı olan
“Camera Obscura” ya dayanır.
“Camera” Latince “Oda” “Obscura” ise “Karanlık” demektir.
Bu tanıma göre kullandığımız kameralar küçük bir karanlık odadan ibarettir.
Kamera yani karanlık oda
Gerçekten de çok aydınlık bir günde karanlık bir odaya girelim ve bir şekilde duvara iğne deliği gibi küçük bir delik açalım, karşı duvarda dış dünyanın ters bir görüntüsü oluşur.
Dış Dünyanın Görüntüsü
Bu deney şu anki bakış açımızla bize çok saçma gelmekle beraber “Camera Obscura” yı keşfeden kişiler bu deneyden yola çıkmışlardı.
Camera Obscura
Bu odanın yerini küçük bir karanlık kutuda alabilir. Kutunun bir yüzeyine açılan küçük bir deliğin karşısına tutulan beyaz kağıt üzerinde kutu dışındaki herhangi bir objenin görüntüsünü de oluşturabiliriz. Bu görüntü çok doğru perspektifli bir görüntü olacağı için ilk zamanlarda ressamlar tarafından sıklıkla kullanıldı.
Oluşan görüntü ışık ışınlarının doğrusal yayılma özelliklerinden dolayı daima üst kısım alta alt kısım üste gelecek şekilde ters’ tir .Delik küçüldükçe görüntü keskinleşir, fakat ışık duyarlığı azalır.
Kamera-Camera Obscura’nın Keşfi
“Camera Obscura”nın keşfi çok gerilere gider… İlk defa MÖ 5.yüzyılda Çinlilerin böyle bir cihazdan bahsettiklerini biliyoruz.
Aristo (MÖ 384-322) bu cihazın optik prensibi hakkında ilk açıklamaları yapan kişi olmuştur.
İslam düşünür ve bilgini Abu Ali Al-Hasan Ibn al-Haitham (Batının tanıdığı adıyla Al-Hazen) bu cihazın çalışma prensibini tam olarak açıkladı ve karanlık oda içindeki bir duvar üzerinde dışarıdaki fenerlerin görüntülerinden oluşan bir de gösteri düzenledi.
Ve bu sisteme Arapça “Al-Bayt al-Muthlim “, “Karanlık Oda” dedi.
1490 yılında Leonardo Da Vinci’nin not defterlerinde bununla ilgili çizim ve açıklamalara
rastlıyoruz.
16. yüzyılda cihaza konveks merceklerin ve aynaların ilavesi ile görüntü kalitesi daha da geliştirildi.
“Camera Obscura” terimini ilk kullanan kişi 17. yüzyılın büyük Astronomu Alman Johannes Kepler olmuştur.
“Camera Obscura” tarih boyunca iki yönde gelişme gösterdi;
Bir oda olarak eğitim ve eğlence amacıyla kullanıldı. Özellikle turistik yörelerde yüksek bir binadaki büyük bir oda karartılarak geniş bir yüzey (duvar) üzerinde dönen merceklerden geçen ışınların oluşturduğu çevre manzaraları izlendi.
Küçük bir kutu olarak ressamlara çizimlerinde yardımcı olan bir araç olarak kullanıldı.
Bu küçük kutu 19.yüzyılın başlarından itibaren fotografik denemelerde yerini almaya başladı.
Sinema tiyatro oyunculuğu arasındaki farkları incelerken sinema oyunculuğu bir çok oyuncu adayına “normal – kendi” olma durumunun dışında fazla şey gerektirmeyeceği düşünülerek cazip gelebilir. Tiyatro oyunculuğunun fazla fiziksel efor harcamayı gerektirmediği de düşünülebilir. Oyunculuğun gerçekleştiği mekan bir doğa sahnesi veya bir stüdyo olabilir.
Diğer oyuncular, teknik ekip, ışıklar, kameralar vs sizi çevrelediyse de, karşınızda gerçek seyirci yoktur.
Yönetmen “motor” dediği anda kendi kişiliğinizden izole olur, senaryoda yazılmış kişinin benliğine bürünürsünüz.
Eğer bu konuda başarısız olursanız karşıda gerçek seyirci olmadığı için her zaman geri dönüş imkanı vardır diye hesap yapmayınız.
Her tekrar zaman ve zaman da para demektir! Ve sinema projeleri de büyük bütçeler gerektirir.
Sinema Oyunculuğunun Tarihçesi
Sinema tarihçileri oyuncuların sinemaya uygun düşecek şekilde eğitilmelerine ilk kez kalkışan kişinin ünlü yönetmen-yapımcı D. W. Griffith olduğu konusunda fikir birliğine varmışlardır.
Griffith abartılmış jest ve mimiklerle karakterlerin canlandırıldığı teatral oyun tarzının sinema uygun olmadığına ve hatta komik düştüğüne karar verdi.
Oyuncularının kendi düzenlediği kurslara katılmalarını sağladı.
Prova ve egzersizlerle haftalar süren bu kurslar sayesinde oyuncuların bilgi ve yeteneklerini sinemaya uyum sağlayacak şekilde değiştirdi.
1927 yılında itibaren sesin filmlere dahil olması ise yeni tarz bir oyunculuğu gündeme getirmiştir.
Oyuncular için mimik ve jestlerin yanısıra diyaloglar da önemli hale gelmiş ve sesi yetersiz oyuncular perdeden silinmiştir.
Sinema Tiyatro oyunculuğu arasındaki temel farklar
Sinema ile Tiyatro oyunculuğu arasındaki temel farkları kısaca şöyle sıralayabiliriz;
İki üç saatlik bir süre boyunca karakterini geliştirebilen tiyatro oyuncusunun aksine sinema oyuncusunda bu devamlılıktan yoksundur.
Kesintili bir şekilde gerçekleşen çekimlere daha başlamadan karakterini geliştirmesi, olgunlaştırması gerekir.
Kamera en ufak bir jesti bile yakalayıp 20-30 kez büyüttüğü için oyuncuların daha az şaşalı stilize bir oyunculuk sergilemeleri gerekir.
Makyaj, ışık, soft çekim gibi düzeltici uygulamalara rağmen perde oyunculara sahneden daha acımasız davranarak tüm kusurları ortaya çıkarır.
Bir oyuncu için sinemada duygularını yansıtmakta tiyatro sahnesinden daha zor ve ince bir iştir.
Tiyatroda abartılı jest ve mimikler kullanmak işi kolaylaştırırken sinema oyuncusu bunu çok daha az belirgin bir şekilde yapmalıdır.
Tüm bu şartların getirdiği engellemeler yüzünden birçok ünlü tiyatro starı da sinemaya geçiş sağlayamamıştır.
Ama Laurence Olivier, Glenn Close, Julie Andrews, Kevin Spacey, Matt Dillon, Sarah Paulsen, Cuba Goodig Jr. gibi oyuncuların hem sinemada hem de tiyatroda çok başarılı olduklarını da unutmayalım.
Sinema öğrencilerinin %90’ı Amerika, Avrupa ülkeleri ve ülkemizde yönetmen olmak ister .
Hem yaratıcı ve hem de büyük popülarite getiren bir iş olduğu için bunu doğal karşılamak gerekir.
Çok seçici olmayan, özgürlükçü Amerika için yönetmen kelimesi belki film çeken herkes için kullanılabilecek bir kelimedir.
Avrupa ülkeleri, özellikle Fransızlar bu konuda biraz daha titiz davranmakta ve “Auteur” “Yaratıcı Yönetmen” leri bir ölçüde diğerlerinden ayırmaya çalışmaktadırlar.
Her zaman tekrarlandığı gibi “Sinema Kolektif” bir sanattır.
Burada diğer geleneksel sanat dalları gibi sadece sanatçı ve eseri arasında gelişen bir sanat eseri üretimi (ressam ve tablosu, yazar ve romanı, heykeltıraş ve heykeli ) söz konusu değildir.
Bir sinema filmi senaryo yazarının, oyuncuların, görüntü yönetmeninin, sanat yönetmeninin, müzikçinin, kurgucunun, makyöz, kostümcü, ışık teknisyeni, set işçisi vs gibi tüm teknik ekibin başarısıdır
Hatta çekim sonrası post prodüksiyon işleminde çalışan teknisyenlerin ortak çabası sonunda ortaya çıkan bir üründür sinema filmi.
Sinema Filmi Yönetmeni Kimdir?
Sinema filmi yönetmeni sette oturup sadece oraya buraya emirler yağdırarak oyuncuları yönlendiren diktatör bir kişi – her ne kadar sette mutlak bir otorite oluşturması gerekirse de – olarak görmememiz gerekir.
“Sette demokrasi yoktur, komutan yönetmendir.”
Ömer Kavur
Yönetmen çok çeşitli sanat dallarını harmanlayarak bir araya getiren, sinematografik iyi bir senaryoyu ve ona uygun oyuncuları, mekanları ve film ekibini seçip, uyum içinde çalışmalarını sağlayabilen kişidir.
Sağlayabilen kişi diyoruz; neden ?
Başarılı bir yönetmen gerçekte bu insanları bizzat yönetmeyip, onların bu filme odaklanarak profesyonel bir şekilde çalışıp, çekim akışını gerçekleştirmelerini sağlayan ve filmi ortaya çıkaran kişidir.
Bu özellikleri ile basit bir yöneticiden çok farklı olduğunu söylemeye gerek bile yok.
Sinema toplumlardan kabul gördükçe sinema kuramcıları sinemayı iç ve dış eylemlere dayanan insani duyguların yanı sıra, felsefi görüş ve düşünceleri de başarı ile iletebilen bir sanat dalı olarak tanımlamaya başladılar.
Sinema dramaturgisinin gelişme sürecinde film senaryo’sunun ne olup olmadığı sürekli tartışıldı.
Kimilerine göre roman ve tiyatro gibi edebiyattı, kimilerine göre de bir filmin nasıl çekileceğini anlatan ve edebiyatla ilgisi olmayan teknik bir metindi.
Bu iki görüşün de kendilerine göre haklı tarafları vardır.
Filmin edebi senaryo’su edebiyat kurallarına uyması gereken edebi bir metindir.
Ama çekim senaryo’su teknik gereksinimleri de göz önüne alan ve filmin nasıl çekileceğini anlatan bir şema, bir plandır.
Sinemanın başlangıç materyali kaçınılmaz bir şekilde edebiyat ve tiyatro olmuş, Alexandre Dumas ve Victor Hugo’nun roman karakterleri uzun süre filmcilere malzeme sağlamıştır.
Film yapımcıları bazı romanları uyarlama yapmaya devam ederken, bazı romanları ayrıntılı film sinopsisi olarak kullanma yöntemine gitmişlerdir.
Karakter, ana fikir, macera vs. yaratımında roman yazarlarını kullanmışlardır.
Bunun en tipik örneği Amerikan polisiye romanlarıdır. Bu kitaplar genellikle iki amaçla yazılır; roman olarak okunmak için, Hollywood yapımcılarının seçimine sunmak için. Bu yaklaşımda yazarın bir yazar olduğu unutularak sadece teknik ayrıntıları kuran bir senarist olduğu düşüncesi yatar.
Bir film senaryo’suna en fazla benzeyen edebi metin tiyatro oyunudur diyebiliriz ama ilkesel olarak onları birbirinden ayıran farklılıkları göz ardı etmeden…
Film yapımcıları da bu özelliğin farkındadır. Bu durum yeni bir sanat dalının, kendinden önce var olan bir sanat dalını, kendi yolunu bulup kurallarını saptayıncaya kadar geçen sürede, taklit etme ve olanaklarından yararlanma yöntemi olarak düşünülebilir.
Tiyatro oyunu ve film senaryo’su yazılış amaçları, dramatik yapıları, dilleri açısından birbirlerine çok benzerler ama gösterim yerleri açısından birbirlerinden farklıdırlar.
Tiyatro oyunu tiyatro sahnesinde gösterilirken, film sinema perdesinde gösterilir.
Biri direkt izleyiciye hitap ederken, diğeri kamera objektifine hitap eder.
Bu durum tiyatro oyuncusu ile sinema oyuncusu arasındaki farklar gibi tartışmaya açık bir alan yaratacaktır.
Öte yandan tiyatro ile sinema arasında sergileniş açısında da büyük farklar vardır. Tiyatro tek bir sahneye hapsolmuşken, sinemanın olanakları sınırsızdır. Filmin birbirinden çok farklı mekanlarda çekilmesi, müziğin anlatıma katkısı ve bir film için ona has özgün müzik yaratılabilmesi, bilgisayar efektlerinin getirdiği konu zenginliği vs. Tiyatro diyalogların mükemmelliğine dayanırken, sinema görselliğin mükemmelliğine dayanır.
“Ben karakterlerin sadece A yüzü ile değil B yüzü ile de ilgiliyim. Bir oyuncu olarak kendimiz olmayan bir insanın psikolojisini anlamak zorundayız. O karakterin ruhunda taşıdığı zıtlıkları kavramak daima daha dramatik bir oyun üretir.”
To provide the best experiences, we use technologies like cookies to store and/or access device information. Consenting to these technologies will allow us to process data such as browsing behavior or unique IDs on this site. Not consenting or withdrawing consent, may adversely affect certain features and functions.
Functional
Always active
The technical storage or access is strictly necessary for the legitimate purpose of enabling the use of a specific service explicitly requested by the subscriber or user, or for the sole purpose of carrying out the transmission of a communication over an electronic communications network.
Preferences
The technical storage or access is necessary for the legitimate purpose of storing preferences that are not requested by the subscriber or user.
Statistics
The technical storage or access that is used exclusively for statistical purposes.The technical storage or access that is used exclusively for anonymous statistical purposes. Without a subpoena, voluntary compliance on the part of your Internet Service Provider, or additional records from a third party, information stored or retrieved for this purpose alone cannot usually be used to identify you.
Marketing
The technical storage or access is required to create user profiles to send advertising, or to track the user on a website or across several websites for similar marketing purposes.