Bernardo Bertolucci ve “Conformist”

posted in: Film Yönetimi | 0

 

Bernardo Betolucci g
Bernardo Betolucci Emmy Ödülünü Alırken

 

Bernardo Bertolucci, 16 Mart 1941 de şair Attilio Bertolucci ve öğretmen Ninetta Giovanardi’nin çocukları olarak Parma İtalya’da dünyaya geldi, Babası İtalyan, Avusturyada dünyaya gelen annesi ise İtalyan ve İrlanda kökenliydi.

Yönetmen, Senarist, Şair Pier-Paolo Pasolini babasının yakın arkadaşıydı. Bu şansı kullanan genç Bernardo, Passolini’nin asistanı olarak kolayca sinemaya adım attı.

Böylece Roma Üniversitesindeki eğitimini yarıda bırakarak Pasolini’nin yönettiği “Dilenci” filminin yardımcı yönetmenliğini üstlendi.

60’lı yıllarda olağanüstü bir çıkış yakalayan yeni dalga İtalyan sinemasının ustalarıyla hep birlikte oldu.

Onlardan etkilendi, çok şey öğrendi ama sonunda hepsini harmanlayarak kendi kimliğini oluşturdu.

Komünist kimliğini (ki bunu 1964 yapımı “Devrimden Önce” filminde de görüyoruz) hiçbir zaman inkar etmeyen Bernardo Bertolucci sürekli politikanın içinde olurken haz ve güzellikten vazgeçmedi.

Bernardo Bertolucci Dostoyevski ve Borges’den esinlenerek toplumsal ve siyasal yorumların yanısıra ruhbilimsel ve cinsel temaları da ihmal etmedi.

Bernardo Bertolucci filmlerinde yaşadıkları dünyadaki  olumsuzluk ve haksızlıklardan sürekli şikayet edip de hiç bir şey yapmayan insanları eleştirdi ama onları cezalandırma yoluna gitmedi.

1970 yılında çektiği Alberto Moravia’nın romanından uyarlama, belki de en güzel ve anlamlı filmi olan The Conformist bu tarz tüm Bertolucci temalarını bir araya getirir.

Öykü İtalyan Faşizmi altındaki dönemde savaştan hemen önce geçer. Genç ve hırslı Marcello Clerici (Jean-Louis Trintignant) yönetimin polis örgütü adına çalışmaktadır.

Görevi Mussolini yönetimine karşı çıkan üniversiteden profesörü Quadri’ye yaklaşmak ve onun suikastine yardımcı olmaktır. Marcello görevini başarır yaşlı adamın güvenini kazanır, yakın çevresine girer.

Ama profesörün güzel karısına aşık olur. Olayların akışını engellemek imkansızdır ve Marcello profesörün ve karısının ölümüne şahitlik eder.

O iyi bir eğitim almış, kültürlü, dışa dönük, sosyal bir genç adamdır, baskı dönemlerinde sistemle birleşerek güçlü olmak ve olanı biteni kabul ederek rahatı için ‘konformist olmanın dışında onu Faşizm’in bir neferi yapan sebep nedir?

Bertolucci yermez, arayıp bulup izleyicinin gözleri önüne sermek ister.

Bu arayış içinde film geçmişe 13 yaşındaki Maecello’ya döner. Marcello iyi ve mutlu bir aileden gelmektedir ama şoförleri ona tecavüz etmiş ve cinsel ilişkiye zorlamıştır.  Marcello da onu kendi silahı ile öldürmüştür.

Bu yüzden eşcinsellerden ölesiye nefret eder; Faşizm de “imanlı ve ahlaklı” bir nesil yetiştirmek adına tüm eşcinsellere savaş açmıştır. Film ilerledikçe Marcello derin bir vicdan azabına sürüklenir.

Bu acı onu kadın ve içkiye iter. Bir Roma gecesinde bir fahişeye rastlar ama bu bir erkek fahişedir. Finalde Marcello tüm iç gerçekleri ile yüzleşir belki o da gizli bir eşcinseldir?

Her Berolucci filminde olduğu gibi “Conformist” de güzelliklerden uzaklaşmaz. Filmin geçtiği mekanların dekorasyonu muhteşemdir; oralarda alınan ölümcül kararlarla alakasızcasına.

Vahşi öldürme sahnesi bile güneş ışınlarının yapraklar arasında süzülerek seyredenlere mutluluk aşıladığı dingin bir ormanda geçer

Bernardo Bertolucci’nin en fazla sansasyon yaratan filmi 1972 yılında çektiği ve Marlon Brando ve genç yıldız Maria Schneider’in baş rolleri paylaştığı “Last Tango in Paris-Pariste Son Tango” filmidir.

Bertolucci filmin ünlü tecavüz sahnesini Maria Schneider’in haberi olmadan çektiğini itiraf etmiştir.

Bertolucci, bu sahneyi habersiz çekme fikrini Schneider’den iyi oyun alabilmek için Marlon Brando ile birlikte bulduklarını söylemiştir.

2011’de hayatını kaybeden Fransız oyuncu Schneider ise, bu sahneyle ilgili olarak Daily Mail’e  verdiği söyleşide “Kendimi aşağılanmış ve incinmiş hissettim. Bertolucci ve Brando bana resmen tecavüz etiler, bir özür bile dilemediler” demiştir.

Bernardo Bertolucci gg
Bernardo Bertolucci ve Robert DeNiro

 

1976’da çektiği 300 dakikalık “1900” filminde Robert De Niro, Gérard Depardieu ve Burt Lancaster gibi ünlü isimlerle çalıştı.

Bernardo Bertolucci’ye Çin’in başkenti Pekin’deki ‘Yasak Şehir’de çekim yapma ayrıcalığını bahşeden  “Son İmparator” filmiyle 1987 yılında “En İyi Yönetmen” Oscar’ını da kazandı.

“’Son İmparator” toplamda 9 Oscar ödülüne layık görülmüştü.

Bernardo Bertolucci’nin son filmi 2012 yapımı “ Me Before You – Ben ve Sen” filmidir.

 

[metaslider id=”3876″]

Bisiklet Hırsızları ve Vittorio De Sica, SESLİ SİNEMA’NIN 1930-1960 DÖNEMİNE DAMGASINI VURAN  FİLMLER

posted in: Film Yönetimi | 0

Bisiklet Hırsızları

Ladri di Biciclette – 1948”

Yönetmen: Vittorio De Sica,

Senaryo: Cesare Zavattini,

Görüntü: Carlo Montuori, Müzik:Alessandro Maggiorani,

Oyuncular: Lamberto Maggiorani, Enzo Staiola.

Süre: 90 dakika

Menşe: İtalya

1927-1950 yılları arasında yer alan dönem dünyanın her açıdan zorlu bir sürecidir. Amerika’da patlak veren ekonomik kriz, ardından İkinci Dünya Savaşı’na zemin hazırlayan aşırı milliyetçi görüşler, dünyanın her köşesini değişik açılardan etkisi altına alırlar. Ama her zorlu dönem bir anlamda sanatsal yaratıcılığı körükleyen bir etkendir. Sinema alanında hâkim olan “Neo-realismo” (İtalyan Yeni Gerçekçiliği) de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra filizlenmeye başlayan bir akımdır. Temelini Fransa’nın “Réalisme Poétique” (Şiirsel Gerçekçilik)” akımı oluşturur.

Şiirsel Gerçekçilik, 1930’lu yılların başında Fransız sinemasında ortaya çıkmış ve etkisini, İkinci Dünya Savaşı’na dek sürdürmüştür. Fakat 1920’lerde Fransız sinemasına hakim olan romantik bakış açısı ve içerikten çok görselliğe önem veren anlatım tarzı Avrupayı etkisi altına almaya başlayan ekonomik çalkantı ve savaşın yaklaştığını haber veren faşist eğilimler ile yüzleşince sinemanın sosyal gerçekçiliğe olan yönelimi güçlenmeye başlamıştır.

İtalyan sinemasında ise bu akımın en büyük temsilcisi “Bisiklet Hırsızları- Ladri di biciclette” adlı filmiyle Vittorio De Sica’dır.

Vittorio De Sica uzun kariyerine 1910’lu yılların başında çocuk oyuncu olarak başladı ve 150 ye yakın filmde oyuncu olarak yer alırken,30’a yakın filmi yönetti.

İtalya dışında en çok “Bisiklet Hırsızları” nın yönetmeni olarak tanınan Vittorio De Sica  bu filmi olgunluk dönemi diyebileceğimiz yıllarında çekti. Hollywood’un filmin başrolünde Gary Grant’ın oynaması önerisini reddeden De Sica amatör bir oyuncu olan Lamberto Maggiorani ve çocuk oyuncu olarak yine hiç tanınmamış ve bu filmden sonra ortadan kaybolan küçük Enzo Staiola ile anlaştı .

De Sica’nın büyük başarısı belki de bu profesyonel olmayan oyuncuları kullanışındaki doğallık ve sıcaklıktan gelir.

Filmde bir anlamda umudu temsil eden çocuk ancak alt tabakada yetişmiş bir birey olursa böyle başarılı bir yorumda bulunabilirdi. Zaten “Yeni Gerçekçilik” akımının ürünü olan filmlerin çoğunda profesyonel oyuncuya rastlamak hayli zordur.

Film savaş sonrası fakirlik ve sefaletin sürdüğü Roma da geçer.

İki yıldır işsiz olan Antonio Ricci nihayet bir iş bulur; afiş yapıştırmak, ama bu işi yapabilmek için bir araca ihtiyacı vardır, bir bisiklete.

Bir gün Ricci’nin yaşam kavgasının aracı olan bisikleti çalınır. Bisikleti ile beraber tüm umutları gitmiştir. Hırsızı bulmak için oğluyla beraber tüm Roma’yı aramaya başlarlar.  Bulduğunda ise onunda kendi gibi sistemin kurbanı bir zavallı olduğunu görür. Çaresiz kalan Ricci’de bir bisiklet çalar ama beceriksizliğinden yakalanır. Mahalle sakinleri ve polis tarafından kovalanırken yaşama dair tüm umutları da sönmüştür.

Bisiklet Hırsızları filmi dünyanın en çok tanınan ve izlenen filmlerinden biridir.

Bunda savaş sonrası dönemi yaşayan insanların kendi sorunlarını bu filmde bulma ve yaşayabilme gerçeğinin büyük rolü vardır.

Tüm karamsar yapısına rağmen insanlara umut aşılayabilme özelliğini de bünyesinde taşıyan bu hümanist film sinema sanatının baş yapıtlarından biridir.

 

[metaslider id=”3241″]