Christopher Nolan ve Doodlebug – Ustalardan Kısa Filmler II

Christopher Nolan ve Doodlebug

DOODLEBUG

Yapım Yılı 1997

Yönetmen,Yazar, Görüntü Yönetmeni ve Kurgu: Christopher Nolan (Chris Nolan)

Adam: Jeremy Theobald  

Özel Efekt: Ivan Cornell

Siyah-Beyaz.

Görünüm Oranı: 1.33:1

Tür: Psikolojik Gerilim.

Plot:

Genç bir adam yaşadığı dağınık ve kirli dairede pejmürde kıyafetler içinde elinde ayakkabısı bir şey aramaktadır.

Adam odanın içinde koşuşturmaya başlar, kovaladığı bir böcektir.

Adamın davranışlarında hayli sinirli olduğunu anlarız.

Ayakkabısının topuğu ile birkaç kez böceği ezmeye çalışır fakat başaramaz.

Bir süre sonra işler dramatik bir şekilde değişir ve böcek adamın benliği ile birleşir ama adam böceği kovalamaya devam eder.

Bir süre sonra onun kendisinin küçük bir hali olduğunu görür. Ama elindeki terlikle vurmaya devam eder. Alternatif bir şekilde  her büyük olanın gördüğü küçük hali aslında kendisinin bir saniye sonra yapacağıdır.

Christopher Nolan ve Doodlebug

“Doodlebug” aslında üstüne birçok metaforik  anlam yüklenebilecek bir canlı türüdür.

Doodlebug başta aslan karınca olmak üzere birçok böceğin larva halidir. Ve başta karıncalar olmak üzere böceklerle beslenirler.

Christopher-Nolan-ve-Kisa-Filmi-Doodlebug
Christopher-Nolan-ve-Kisa-Filmi-Doodlebug

Kumlu alanlarda rastlanan 2-2.5 cm genişliğinde koni şeklinde oyuklar aslan karıncalar tarafından diğer böcekleri yakalamak için inşa edilirler. Doodlebug  bu çukur şeklindeki tuzağın dibinde kumlarra saklanmış olarak bekler. Bir av bu çukurun kenarına gelirse kum çöker ve tuzağa yakalanır.

Christophrr Nolan da birçok ustanın kariyerinin başlangıcında yaptığı gibi bu kısa filmini tek tabanca çekmiştir. Filmin yazarı, yönetmeni, görüntü yönetmeni ve kurgucusu bizzat Nolan’ın kendisidir.

Kısıtlı bütçesinin elverdiği kadar tek mekan ve tek oyuncu kullanmıştır. Film siyah-beyaz’dır. Belki bütçe gereği siyah-beyaz film kullanılmıştır ama dramatik etkisinin çok daha kuvvetli olduğu kesin.

 

Ustalardan Kısa Film’ ler ; Guillermo Del Toro ve “Geometria – Geometri”

Ustalardan Kısa Film’ ler

Kısa film dünyası genç sinemacılar için laboratuvar gibidir; varlığını sürdüremezse o ülkede sinema zor gelişir. Amatör sineması olmayan bir ülkede nitelikli işler çıkaran profesyonel sinemacılar da olmaz.

Dünya sinemasına baktığımızda günümüze kadar gelen birçok ünlü yönetmenin kariyerlerinin başlangıcında en az bir kısa film çektiklerini ve sinema alanında söz sahibi olmaya başladıkları dönemde bunları adeta bir sinopsis gibi kullanıp, geliştirerek uzun filme dönüştürdüklerini görürüz.

Bazı yönetmenlerin kısa filmleri ise başka sinemacıların çalışmalarına ilham kaynağı olmuştur.

Bu bağlamda bir Ustalardan Kısa Film örneği vermek gerektiğinde usta yönetmen

Guillermo Del Toro’nun gençlik döneminde çektiği “Geometria – Geometri” yi verebiliriz.

“Geometria – Geometri”

Yönetmen: Guillermo Del Toro

Senaryo: Guillermo Del Toro

Yapımcılar: Guillermo Del Toro, Juan Carlos Muñez, Antonio Hernandez, Javier Antonio Soto

Kast: Fernando Garcia Marin, Guadalupe Del Toro, Rodrigo Mora.

Yıl: 1987

Süre: 8 dk. 54 sn. (orijinal kesim), 6 dk. 30sn. (yönetmen kesimi)

Ülke: Meksika, İspanya

Bütçe; 1000.- dolar.

Fantezi- korku-komedi diyebileceğimiz bu Ustalarda Kısa Film örneği Fredric Brown’ın “naturaly” isimli kısa hikayesine dayanıyor. Meksika’da çekilmiş ve Guillermo Del Toro’nun onuncu kısa filmi. Filmin kurgusu yönetmen tarafından ikinci kez yapılarak kısaltılmış ve beğenmediği kısımlar çıkarılarak arzu ettiği şekilde sonlandırılmış.

Plot;

Bu Ustalardan Kısa Film örneği, bir evin salonunda masa başında bir şeyler çiğnerken, elindeki kalemi sallaya sallaya mektup okuyan Meksikalı kadın ile başlar.

Okuldan gelen mektup oğlunun geometri dersinde başarısız olduğunu bildirmektedir.

Anne, oğluna geometri sınavından üçüncü kez kaldığını ve ancak bir mucizenin onu kurtarabileceğini söyler, aynen babasına benzediğini belirmeyi de ihmal etmeyerek aldırmaz bir eda ile televizyonu açar. Çocuk annesini karşısına dikilerek alçak fakat kararlı bir sesle (arkasındaki duvarda yarı beline kadar çıplak bir adamın fotoğrafı asılıdır – baba)  bir daha asla geometride başarısız olmayacağını söyler ve odadan çıkar,

Karanlık ve esrarengiz görünümlü odasında ders çalışmak yerine kara büyü kitabından yararlanarak şeytan çağırmaya karar verir. Şeytandan korunmak amacıyla parmağını jiletle keserek yere akıttığı kendi kanı ile bir “pentagon – beşgen” şekli çizer.

Salonda bıraktığımız anne elinde dev bir plastik bardak, “The Exorcist” filminden bir kolaj seyrederken oğlunun odasında gelen sesler duyar, yerinden kalkarak odaya girer.

Odaya girmesi ile birlikte kendini kanlı Pentagon’un içinde bulur. Çocuk o şeklin kendi korunması için çizildiğini ve basmaması gerektiğini bağırarak anneye bildirir. Kadın aldırmaz kısa bir hıçkırığın ardından (kadın arada sırada hıçkırmak tadır) korunmayı gerektirecek bir durum olmadığını söyler.

Ansızın duvarda ışıklı bir kapı açılır ve saklandığı yerin çok dar olduğundan şikayet ederek şeytan (suratı “Exorcist” filminde şeytanı canlandıran oyuncu Linda Blair’e benzemektedir) odaya girer.

Çocuk şeytana iki dileği olduğunu söyler; birincisi geometri dersinde başarılı olmak, ikincisi üç ay önce bir kazada kaybettiği babasının dirilmesidir.

Şeytan hiç tereddüt etmeden “OK” der ve ikinci dileği hemen yerine getirir, baba odada belirir ama artık çürümüş bedeni ile çılgın bir zombiye dönüşmüştür. Korkan kadın haç çıkarır ve tanrı ve azizler adına geldiği yere dönmesini ister.

Baba önce anneyi öldürür ve yer. Şeytan çocuğa teslim olmasını söyler, çocuk reddeder; çünkü pentagon’un koruması altındadır. Şeytan güler ve çocuğa yere bir pentagon değil hiçbir büyülü özelliği olmayan “hexagon – altıgen” şekli çizdiğini söyler (geometri dersi).

İkinci dileği yerine getirdiğini, ailenin bir arada olduğunu, şimdi sıranın birinci dileğe geldiğini ve bir daha asla geometri dersinde başarısız olmayacağı için olaya olumlu yönden bakması gerektiğini söylerken baba arkadan yaklaşır ve çocuğun kafasını yakalayarak geriye çeker.

Çocuk bu durumun haksızlık olduğunu belirtir, şeytan yadsımaz, “evet” der. Bir el çocuğun boynuna uzanır ve sahne parçalanma sesleri altında kararır.

Film, Jenerik müziğinde sözleri ayna kırılması, kara kedi geçmesi, merdiven altından geçmemek, 13. Cuma’nın uğursuz olması vs gibi dini inançların yerine geçen batıl inançların insanı ne kadar aptallaştırdığını anlatan İspanyolca bir şarkı ile biter.

Koyu Katolik bir ortamda yetişen Del Toro korku hikayelerini peri masalları tarzında anlatmaktan hoşlanan bir yönetmen. Dini temaları, kusurlu ve özürlü olmayı yücelten fikirleri, yer altı ve haşarat görüntülerini kullanmayı seviyor.

Guillerme Del Toro’nun gücün sembolü olarak gördüğü canavarlara, zombilere, vampirlere, doğa üstü yaratıkları karşı da özel bir ilgisi var.

Tabii bu ilgi “Chronos” filminden başlayarak “Hellboy”, Oscar ödüllü 2006 yapımı “Pan’s Labyrinth – Pan’ın Labirenti”, 2013 bilim kurgu canavarı “Pacific Rim – Pasifik Savaşı” ve 2017 yapımı 65 milyon $ bütçeli ve 195 milyon $ gişe hasılatlı  2018 Altın Küre Ödüllü “Shape of Water” filmlerine doğru izleyici beğenisi ile paralel bir şekilde ilerliyor.

Yönetmen koyu ve doygun renkli görüntülerle anlattığı ölüme ve korkuya dayalı konuları bir espri anlayışı ile süslemeyi de ihmal etmiyor bu Ustalardan Kısa Film örneği.

 https://youtu.be/IjDP7rPFGAA

 

 

Türkiye Belgesel ve Kısa Film Tarihi; 1960-1980 Dönemi.

Türkiye Belgesel

1960 sonrası Türkiye politik ve kültürel yaşamının hareketlendiği bir dönemdir; Ankara, İstanbul ve bazı Anadolu şehirlerinde Sinematek Dernekleri kurulurken, ‘Genç Sinema Hareketi’ ve ‘Hisar Kısa Film’ yarışması gibi etkinlikler kısa filme inanılmaz bir ivme kazandırmıştır.

Kimisi öğrenci birkaç sinema meraklısı genç ‘Genç Sinema Hareketine’ de çekirdek teşkil edecek olan ’Genç Sinema’ dergisini çıkarmaya başlarlar.

Sinematek ve Robert Kolej Sinema Kulübünün ortak çalışması olan ‘Hisar Kısa Film Yarışması’na katılmak için kısa filmler çekilmeye başlanır.

1968 yılının heyecanlı politik ortamı içinde yeşeren ve Oğuz Onaran, Mehmet Gönenç, Artun Yeres, Ömer Tuncer, Kuzgun Acar, Faruk Atasoy, Ahmet Soner, Engin Ayça, Üstün Barışta gibi isimleri içinde barındıran Genç Sinema Hareketi’ 1969 yılında bir sinema gösterisinin ardından bir bildirge dağıtır.  Bu bildirgenin altında yer alan filmlerin yönetmenlerinin isminin bile belirtilmemesi hareketin ne düzeyde kolektif bir birliktelik olduğunun göstergesi gibidir.

Ama bir süre sonra bu üretken ortam kazaya uğrar.

Hisar Yarışmasının ve Onat Kutlar yönetimindeki Sinematek derneğinin politik tavrını yeterli bulmayan Genç Sinemacılar arasında sürtüşme başlar.

Kısa Filmciler arasındaki çatlak büyür. ‘Hisar Kısa Film Yarışması’ da ancak 4 kez yapılabilir. Son sayısı olan 16. Sayının yayımlanmasından sonra ‘Genç Sİnema Dergisi’ kapanır ve hareket dağılır.

Zaten ardından gelen 12 Mart 1971 darbesi her şeyi dümdüz eder ve sonraki yıllarda daha liberal bir yapıya dönüşüm başlar.

Türkiye Belgesel tarihinde 1973 yılı Süha Arın belgeselleri dönemidir.

Süha Arın 23 Ocak 1942 tarihinde Balıkesir’de doğdu, 1 Şubat 2004’de İstanbul’da yaşama veda etti. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. Washington, D.C.‘deki ‘Howard Üniversitesi –  Sinema Televizyon Yapımcılığı ve Yönetmenliği’ Lisans eğitiminden sonra ‘The American University – Kitle Haberleşmesi, Hükümet ve Kamu Enformasyonu’ bölümünde lisans üstü eğitimini tamamladı. 1966 – 1967 yılları arasında Amerika’da Capital Film Labs`ta çalıştı. Amerika’nın Sesi Radyosu Washington muhabirliği, Uluslararası Sinema TV Merkezi (USIA) ve TRT Washington Muhabirliği, çevirmenlik ve sunuculuğu görevlerini üstlendi.

1973 – 1974 sürecinde Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.

Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, International American University, Liverpool John Moores Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi‘nde ders verdi.

Süha Arın profesyonel bir sinemacıydı; tek işi sinemaydı ve Türkiye Belgesel üretimine yeni bir bakış kazandırmak istiyordu.

Amerika’da gördüğü Eğitimin etkisiyle sahibi olduğu MTV firmasında satılabilir filmler üretmek istiyordu ve seyirciye ulaşacak film yapmayı biliyordu. Aydınlanmacılardan gelen geleneği de kullanarak belgeselin bir kültür hizmeti olarak algılanmasını sağlayarak büyük sermayeli kuruluşların bu işi bir reklam ve tanıtım aracı olarak görmelerini sağladı.

Süha Arın Türkiye Otomobil Kurumu ve Yapı ve Kredi Bankası gibi kurumlardan aldığı maddi destekle Türkiye Belgesel Tarihi ve Türkiye’nin görsel kültürel, yaşamsal ve sanatsal hatta politik hafızası açısından büyük değer taşıyan belgeseller çekti, öğrenciler yetiştirdi. “Kula’da Üç Gün” belgeseli 1994’de sinema sektörünün tüm örgütlerinin katıldığı toplantıyla ‘Sinemanın 100. Yılı’ etkinliklerinde Türkiye’yi temsil edecek belgesellerden biri olarak seçilmiştir.

Çektiği Belgesel Filmler:

“Türkiye Film Yapım Kılavuzu – 2000”, “Kıbrısta Bir Özgürlük Anıtı – 1997”, “Altın Kent İstanbul – 1996”, “Topkapı Sarayı – 1991”, “Ayasofya – 1991”, “Hüseyin Anka ile Sinan’ı Yeniden Yorumlamak – 1990”, “Mimar Sinan‘ın Anıları – 1989”, “Dünya Durdukça – Mimar Sinan – 1988”, “Eski Evler Eski Ustalar – 1986”, “Camın Teri – 1985”, “Kariye – 1985”, “Fırat Göl Olurken – 1985”, “Anadolu’da Konutun Öyküsü – 1984”, “Kula’da Üç Gün – 1983”, “Dolmabahçe ve Atatürk – 1981”, “Cemal Reşit Rey – 1980”, “Aşık Ali İzzet Özkan – 1980”, “Kapalıçarşı’da 40 Bin Adım – 1980”, “Tahtacı Fatma – 1979”, “Yörük Elif – 1978”, “Urartu’nun İki Mevsimi – 1978”, “İstanbul’un Çağırdığı Su – 1977”, “Likya‘nın Sönmeyen Ateşi – 1977”, “Safranbolu’da Zaman – 1977”, “Kaygı Kuyuları – 1975”, “Midas‘ın Dünyası – 1975”, “Bir Yuva Dağılıyor – 1975”, “Hattilerden Hititlere – 1974”, Affın Ardından – 1974”, “Sessiz Emekçiler – 1974”, “Gurur / Pride – 1968”, “Trafik Emniyeti – 1964”, “Başkent Ankara – 1964”.

Türkiye’de ilk kez Süha Arın döneminde belgesel film için ciddi bir talep ortaya çıkmıştır.

Özel televizyon kanallarının yayına başlaması ile bir rekabet ortamına girmek zorunda kalan TRT de alıcılar arasına katıldı. Ortada ciddi bir talep ama yetersiz bir arz vardı; bu da belgesel film çeken firma sayısının hızla artarak sırf pastadan pay koparmak için üretilen kalitesiz filmlerin çekilmesine yol açtı.

1968 yılında yayına giren ve özel televizyonlar dönemine kadar ülkede tek yayın ve gösterim aracı olan TRT her ne kadar memur zihniyeti ve sansürcü bir yönetim anlayışıyla çalışsa da Türkiye Belgesel sinemasına bir çok belgesel ve belgeselci kazandırdı. Bunların arasında Ertuğrul Karslıoğlu, Semra Sander ve Mehmet Ege gibi isimleri sayabiliriz.

Devam edecek…

https://www.youtube.com/user/Mtvfilm

 

 

Okan Üniversitesi Kısa Film Festivali Ödül Dağıttı

Okan üniversitesi

 

okan üniversitesi2
Ödül Töreni

 

8. Öğrenci Filmleri Kısa

Film Festivali Ödül

Dağıttı

2011’den günümüze bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması bu yıl da Belgesel ve Kurmaca alanında olmak üzere iki ayrı kategoride yapıldı.

Yarışmanın ödülleri, Kadıköy Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleşen törenle 26 Nisan 2018 tarihinde Kozyatağı Kültür Merkezi’nde sahiplerini buldu.

Okan Üniversitesi Yarışmasına başvuran 320 film, ön jürinin seçiminden sonra yönetmen, görüntü yönetmeni, sinema yazarı, oyuncu ve akademisyenlerden oluşan asıl jüri tarafından değerlendirildi.

Bu yıl Kurmaca alanındaki jüri üyeleri oyuncu; Mehmet Aslantuğ, akademisyen ve sinema yazarı Prof. Dr. Ayla Kanbur, görüntü yönetmeni Eyüp Boz, sinema yazarı Kerem Akça ve yönetmen Abdullah Oğuz’dan oluşurken;

Belgesel alanında yarışmaya katılan filmleri ise yönetmen İmre Azem, akademisyen Prof. Dr. Şükran Esen, yönetmen Kıvılcım Akay, sinema yazarı ve yönetmen Eylem Kaftan ve Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü ve akademisyen Prof. Dr. Simten Gündeş değerlendirdi.

BEKİR OKAN: SANATA VE SPOR DESTEĞİMİZ SÜRECEK

Ödül Töreninde konuşan Okan Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Bekir Okan, Okan Üniversitesi olarak sanata ve spora destek vermeye devam edeceklerini belirtti.

Üniversitenin meslek ve yabancı dil öğretmek dışında öğrencileri sosyal yaşama da hazırlaması gerektiğini ifade eden Bekir Okan, bu yüzden Türkiye’de ilk Happy Life derslerini başlatan üniversite olduklarının altını çizdi.

Kurmaca alanında birincilik ödülünü Sirayet adlı eseriyle Nuri Cihan Özdoğan, Belgesel alanında kazanan ise Kurbağa Avcıları adlı filmiyle Batuhan Kurt oldu.

Jüri özel ödüllerinin sahipleri ise kurmaca dalında Hikayeci filmiyle Anıl Güldoğan ve belgesel dalında Bıraktığın yerden adlı filmiyle Volkan Güney Eker oldu.

Ayrıca festivalde Remo adlı belgeseliyle Celal Yücel Tombul ve Abiye adlı filmiyle Doğuş Algül Mansiyon ödüllerini kazandı.

Bu yıl yine ilk kez yarışma kapsamında kısa film yönetmenlerinin teknik anlamda da desteklenmesi ve gelecek projeleri için teşvik edilmesi sağlanması amacıyla Sony Professional özel ödülü de verildi.

Ödülü Çarpıntı adlı filmiyle Cihan Tamtürk kazandı.

Geçtiğimiz yedi yıl boyunca bir ulusal öğrenci kısa film yarışması olarak bini aşkın film başvurusunun gerçekleştiği Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Yarışması, bu sene etkinlik kapsamında ilk kez düzenlenen film gösterimleri, paneller ile zenginleşti.

Sony Professional sponsorluğundaki ünlü görüntü yönetmeni Uğur İçbak’ın yönettiği “Kısa Filmde Işık” atölyesi ve alanda uzman konukların katıldığı “Kısa Filmde Fonlama Paneli” ile bir kısa film festivali kimliği de kazandı.

Bu yıldan itibaren Okan Üniversitesi Öğrenci Filmleri Kısa Film Festivali olarak da anılmaya başlayacak.

Okan Üniversitesi Kurumsal İletişim Müdürlüğü

 Elif Berköz Ünyay / 0532 347 35 36 / 0216 677 16 30 – 2175 elif.unyay@okan.edu.tr    

Sertaç Akdoğan / 0532 282 3957 / sertac.akdogan@okan.edu.tr

 okan üniversitesi1

 

 

Bertrand Bonello 2018 Cannes Film Festivalinde Kısa Film Jürisinde

Fransız Film Yapımcısı Bertrand Bonello 8 Mayıs 2018 de başlayıp, 19 Mayıs 2018 de bitecek olan 71. Cannes Film Festivalinde Cinéfondation ve kısa film jürilerinde yer alıyor.

Bonello kısa film yapımcılarından beklentilerini ise şöyle açıklıyor;

Henüz tanınmayan genç filmcilerden ne bekleriz? Bakmadıklarımıza bakmamızı ve görmediklerimiz  görebilmemizi sağlamalarını isteriz. Çünkü onlar henüz özgür ve cür’etkârdır; söylemek istediklerini hiç çekinmeden acımasızca ve bizim bir zamanlar sahip olduğumuz ama şimdi sahip olamadığımız küstahlıkla ifade edebilirler.

Cinéfondation 20 senedir bu özgür seslerin duyulabilmesi için uğraş veriyor ve ben bu uğraşın bu sene bir parçası olabildiğim için son derece gururluyum.

French Filmmaker Bertrand Bonello will chair the Cinéfondation and short films Jury in the occasion of the 71rst edition of the Festival de Cannes from May 8 to 19 May 2018.

“What do we expect from youth, unknown filmmakers, first films? Let them shove us, let them make us look at what we are not capable of seeing, that they have the freedom, the edge, the recklessness and the audacity that sometimes we no longer have. The Cinéfondation has been working for 20 years to make these voices heard and I am extremely proud of being able to accompany them this year.

A Short Film About Killing (Kryzstof Keislowski)

Öldürmek Üzerine Kısa Bir Film – Kryzstof Keislowski.

İlk Gösterim: Mart 11, 1988 (Varşova)
Yönetmen: Krzysztof Kieślowski
Görüntü: Sławomir Idziak
Senaryo: Krzysztof Kieślowski, Krzysztof Piesiewicz
Ödüller: Cannes Jury Prize, European Film Award for Best Film,
Oyuncular: Miroslaw Baka, Krzysztof Globisz

 

Özet:

Genç bir adam bindiği taksinin şöförünü öldürür ve mahkeme edilerek ölüm cezasına çarptırılır ve ceza uygulanır. Kieslowski filminde  her iki ölüm tarzının da toplum tarafında kabul edilebilecek bir olgu olmadığını vurgulamaya çalışır; başı taşla ezilen taksi şöfürü yazvaş yavaş ölürken idam öncesinde uygulanan bürokratik işlemlerin uzunluğu da katil gence aynı azabı çektirir

A Short Film About Killing (Kryzstof Keislowski)
Initial release: March 11, 1988 (Warsaw)
Director: Krzysztof Kieślowski
Cinematography: Sławomir Idziak
Screenplay: Krzysztof Kieślowski, Krzysztof Piesiewicz
Awards: Cannes Jury Prize, European Film Award for Best Film.
Cast: Miroslaw Baka, Krzysztof Globisz
Story:

The film is not easy to watch, being the story of a lumpen young man who kills a taxi driver and is caught, brought to trial, condemned to death and executed. Both deaths are dreadful; Kieslowski is clearly trying to tell us that both are morally repugnant. The taxi driver is battered with a stone and dies slowly, while the long-winded bureaucratic precision of the hanging was apparently so horrendous to film that Kieslowski’s team had to break off in the middle.

 

 

Kısa Film… Kısa film nedir?

Kısa film…

Kısa Film nedir?

 

kısa film
Kısa film

 

Kısa film nedir sorusuna cevap arandığında edebiyat – sinema yakınlaştırmasına yönelerek roman – öykü, öykü – şiir benzeşmesini (analoji) yapmak veya atasözüne benzetmek yaygın bir eğilim olarak karşımıza çıkıyor.

Her ikisi de anlatısal bir sanat olduğundan aralarında bir benzeşme olduğu kesin; her ikisi de başı, ortası, sonu olan ve bu aşamalarda çatışmaların çıktığı, belirli dengelerin kırılıp yeni dengelerin kurulduğu anlatı yöntemini kullanır.

Sinemanın en önemli öykü kaynaklarından birinin de edebiyat (roman ve hikayelerin sinema uyarlamaları) olduğunu aklımızda tutarak ve bütün sanatlar arasında ortak noktaların varlığını kabul ederek, kısa filmin genel anlamıyla bütün sanatları içinde barındırabilen sanat dalı ‘sinema’ olduğunu düşünürsek böyle bir tanım çerçevesine sıkıştırmanın sağlıklı bir yaklaşım olmadığını söyleyebiliriz.

 

Kısa film nedir sorusuna değişik cevaplar verebiliriz;

  • Yaşamın idealist duygular ve başkaldırı ile dolup taştığı dönemlerde cepteki kısıtlı para ile yapılan pazar kaygılarından uzak ve meta olma özelliği taşımayan bir filmdir.
  •  Öğrencilerin okudukları okulları bitirebilmek için gerçekleştirdikleri diploma projeleridir.
  • ·Öğrencilere ve amatörlere uzun metraja geçiş olanağı sunabilecek bir ön çalışma, pratik yapmadır.
  • ·Bir konuyu, fazla dallanıp budaklandırıp, etrafında dolanmadan, yani yan öykülere sapmadan en vurucu şekilde anlatacağımız filmdir.
  •  Kısa film başı, ortası, sonu olan herhangi bir filmdir ama bu filmde 3 dk. ile 30 dk. arasında değişen bir sürede söyleyeceğinizi söylemeniz, yani kısa filmle anlatılabilecek olanı anlatmanız gerekir.
  • ·Daha bireysel ve dışa vurumcu bir anlatım aracı olarak geleneksel sinemaya öncülük edebilen filmdir.
  • ·Bir sinemacının canlılara, yaşama, çevremizde olup bitenlere, ölüme, sevgiye, güzelliğe, çirkinliğe kısaca yaşama ait şeyleri özgür ve özgün bir anlatımla öze odaklı olarak sunduğu filmdir.

 

‘Kurmaca kısa film ile kurmaca uzun metraj film arasında ne fark var?’ sorusunu sorarsak;

ilk önce uzunluk farkı var diyebiliriz. Uzun metraj film ortalama 90-120 dakika arasındaki bir sürede sonlanırken kısa filmde bu süre ortalama 3 dk. – 30 dk. arasındadır.

Oluşum yöntemi  açısından ise pek fark yoktur ikisi de ortaya çıkmak için benzer aşamalardan geçer.

Yani uzun metraj bir film çekimi neyse kısa metraj bir film çekimi de işlemler açısından aynıdır.

Ama uzun film belirli bir dramatik öyküleme kalıbı çerçevesinde birden fazla karakterler ve yan öyküler kullanarak seyirci odaklı anlatımla ticari amaçla yapıldığından yüksek sayıda seyirci kitlesine ve yine ticari  işletmelerde gösterilmesi  gerekir.

Kısa filmin ise böyle bir kaygısı yoktur.

Bu bağlamda ikisinin izleyici grupları farklıdır diyebiliriz.

Ticari kaygıların dışında kalabilmenin verdiği imkanla kısa film yaratıcısı geleneksel anlatımın dışında daha özgür ve yenilikçi bir kişisel dile başvurabildiği gibi geleneksel anlatımın sınırları içinde de kalabilir.

Ama bir sinemacı ancak yaptığı filmi gösterildiğinde amacına ulaşmış olacağından kısa film de bir şekilde izleyici ile buluşmalıdır

 

Kısa film festivalleri

Son dönemlerde Türkiye’de yapılan film festivalleri kısa film programları ve ödülleri ile yaratıcıları yüreklendirerek bu tür filmlerin sayılarının artmasına yardımcı olmaktadır.

Festivallerin diğer bir yararı da bu tür filmlerin daha geniş izleyici kitlesi ile buluşmasını sağlamaktır.

Belgesel ve canlandırmalar televizyonda gösterime girme açısından daha şanslıdırlar.

21. Yüzyılda kısa filmin tartışmasız en popüler izlence ortamı Internet’tir.

Gelişmiş ülke sinemaları kısa filmlerinin Youtupe, Vimeo, iTunes gibi platformlarda gösterime girmelerinin ardından ana akım sinema piyasasına girerek uzun metraj filmlerini çeken sinemacıların başarı öyküleri ile doludur.

Amerika’daki kısa film festivalleri yeni yetenekleri keşfe çıkan Hollywood yapımcılarının beslendiği ana mecralardan biridir.

Günümüz sinemasının dijital elektronik görüntüleme ve bilgisayar kullanımının getirdiği olanaklarla genişleyen ürün yelpazesi içinde kurmaca, belgesel, dramatik belgesel, canlandırma, tanıtım filmleri, reklam filmleri, müzik klipleri, video-art, televizyon dizileri gibi değişik türleri kısa film kategorisine soktuğumuzda (doğru bir yaklaşım olup olmadığı tartışılmakla beraber)  kısa film uzun film ayrımı yapmanın anlamını yitirdiğini söylemek de mümkün.

Bu farklı türlere daha öznel bir bakış açısı ile incelediğimizde öykülerin, düşünce ve duyguların görsel anlatımının benzer özellikler göstermekle beraber doğaları gereği bazı farklılıklar taşımakta olduklarını saptarız.

Bir belgesel, bir canlandırma ortak sinema dilini kullanır ama kendi yapısından gelen farklılıklara da sahiptir. (Aynı karşılaştırmayı uzun film ve kısa film açısından da yapmıştık; film kuramı üstüne yapılan tüm çalışmalar her ikisi için de geçerli olup, anlatımda –  çekim ölçekleri, kamera hareketleri, açı-karşı açı, aksiyon ekseni, devamlılık vs gibi – ortak kuralları kullanırken, kendi yapılarından gelen farklılıkları taşırlar.)

 

RSS
Follow by Email