Öldüren Aşk, SESLİ SİNEMA’NIN 1930-1960 DÖNEMİNE DAMGASINI VURAN FİLMLER:
“Mavi Melek = Der Blaue Engel – 1930”
Yönetmen: Josef von Sternberg, Senaryo: Robert Liebmann, Karl Zuckmayer, Karl Vollmoeller, Görüntü: Günther Rittau, Hans Scheeberger, Müzik: Frederic Hollander, Otto Hunte, Emil Hasler, Oyuncular: Emil Jannings, Marlen Dietrich, Kurt bGerron
Süre: 98 dakika
Menşe: Almanya.
Sessiz sinemanın etkisini tümüyle yetirdiği bir dönemin başlangıcında çekilen bu Alman filmi İngiltere ve özellikle Amerika’da büyük yankılar uyandırmıştır.
Ünlü yazar Heinrich Mann’ın romanından uyarlama olan bu öldüren aşk filmi o sıralarda ABD’de yaşayan ve Alman Kara Film’lerinin Amerika’daki ilk uygulamalarını gerçekleştiren yönetmen Sternberg’e memleketinden gelen bir öneri olarak sunuldu.
Alman dışa vurumculuğunun doğurduğu bir stil olan Kara Film-Film Noire, adından da anlaşılacağı gibi oldukça karamsar bir dünya görüşünü yansıtır.
Konular, genellikle kötü yazgısına boyun eğen bir anti-kahraman, toplumun genel ahlak yapısına uymayan bir kadın karakter (femme fatale) ve diğer suçluların çevresinde geçer.
Acı ve çelişkili durumlar, öngörülemeyen tehlikeler, geriye dönüşler, şiddet, erotizm, ihanet ve iç karartıcı sonlar kara filmlere damgasını vurmuştur.
Bu üslup, dışa vurumculuğun gerçekliği ne şekilde ele aldığını da gösterir. Işık ve gölgenin belirgin karşıtlığına rağmen ayrılmaz birlikteliği, gerçeğin kötülük ve tehlikelerden arınamayacağının işaretidir.
Canlılarda olduğu kadar dekorda da kullanılan keskin gölgeler bu savı doğrular.
Dışa vurumculuk’ta ışık ve gölge ile yaratılan karamsar hava, gerçekliği iyiyle kötünün, aydınlık ve karanlığın sürekli olarak çarpıştığı bir kabus gibi algılatır.
Zaten çoğu dışa vurumcu film, deliliği ve insanı yıkıma götüren hırs ve tutkuları konu alır.
Proje için düşünülen isimler, filmin de büyük ölçüde başarısını borçlu olduğu müthiş oyuncu Emil Jannings ve Brigitte Helm idi.
Almanya’ya giden Sternberg orada 30’lu yaşlarına merdiven dayamış ve oynadığı filmlerle henüz başarıyı yakalayamamış olan Marlene Dietrich ile tanışır.
Erkekleri etkileyerek yok edişe sürükleyen vamp kadın Lola-Lola rolünü büyük bir sürpriz yaparak ona verir. İkilinin yedi yıl sürecek olan duygusal beraberlikleri de böylece başlamış olur.
Öldüren aşk ve buna bağlı bir yok oluş hikayesini anlatan filmin konusu ise kısaca şöyledir;
Bir gece kulübünde şarkı söyleyen Lola-Lola Profesör Unrat ile tanışır ve onun saygın kişiliğinden etkilenerek bir nevi hami olarak algılarken Profesör Unrat Lola-Lola’ya şehvetli bir aşk ile bağlanacaktır.
Bir aşk ve baştan çıkarma öyküsünün anlatıldığı filmin sonunda Unrat tüm bu saygın kişiliğini ayaklar altına alarak kaçınılmaz bir yok oluşa sürüklenecektir.
Alman sinemasının o dönemlerde çok düşkün olduğu düşüş, yok oluş ve mazoşizm temalarını işleyen bu filmin kostüm ve dekorları da çok başarılıdır.
Müzikleri ise tüm dünyayı dolaşmış ve hala günümüzde de dinlenmektedir. Dietrich’in erkeğin cinselliğinin kullanılarak aşağılanmasına aldırmayan femme fatale rolü sinemayı yıllar boyu etkilemiştir.
[metaslider id=”3094″]